Kütahyalı Minas’ın sıra dışı çinileri! Eserleri Pera’da gün yüzüne çıktı

Kütahya’da vakti zamanında Minas Avramidis adlı bir Rum çini ustası yetişti; kendine has üslubuyla “aykırı eserler” meydana getirdi. Ancak Minas, Osmanlıdan sonra Yunanistan’a göç etmek zorunda kaldı. Buna rağmen Kütahya çiniciliğini oraya taşıdı. Şimdi onun eserleri Pera Müzesi’nde açılan sergiyle gün yüzüne çıkıyor….
MURAT ÖZTEKİN - Osmanlı İmparatorluğu’nun çok kültürlü sosyal hayatında enteresan sanatçılar yetişmişti. Onlardan biri ise Kütahyalı çini ustası Minas Avramidis’ti. Osmanlı devrinde Kütahya’da Ortodoks Rumlar’ın da yaşadığı mahalleler bulunuyordu. Minas da 1877 yılında bu mahallede hayata gözlerini açtı. O devirde şehirdeki çini atölyeleri yeniden canlanıyor; Kütahya’da yirmi civarında atölye yer alıyordu. Minas Avramidis de o atölyelerden birinde yetişti ve sonrasında ise kendi atölyesini açmakla kalmayıp kendi üslubunu da meydana getirdi. Kütahya çinilerine inanç ve kültüründen unsurlar ilave eden usta, Avrupa’ya taşınan eserler meydana getirdi. Ancak Cumhuriyet devrine doğru yaşanan sert gelişmelerden ötürü birçok gayrimüslim gibi Türkiye’den ayrılmak durumunda kaldı. Avramidis 1922’de Selanik’e göç ederek Kütahya çiniciliğini Avrupa’ya taşıdı. Usta zanaatkâr 1954 yılında Yunanistan’da hayata gözlerini kapadı...
54 ESER SANATSEVERLERLE BULUŞUYOR
Anadolulu bu enteresan çini ustasının hayatı ve eserleri ise bugünlerde bir sergiyle gün yüzüne çıkıyor. Pera Müzesi’nde kapılarını açan “Sıradışı Minas” adlı sergi; Kütahya çiniciliğinin klasik işlerine imza attığı gibi aykırı yorumlara da giden Rum sanatçının işlerine ev sahipliği yapıyor. Sergide Minas’ın çinilerinin yanı sıra dönemin atmosferini yansıtan ve çoğu ilk defa görülecek toplam 54 eser yer alıyor. Bu çiniler Osmanlıdaki renkli sosyolojik yapıyı ve farklı milletlerin sanat üretimindeki rolünü ortaya koyuyor. Aynı zamanda imparatorluk yıkıma doğru giderken politik değişimlerin çini sanatına nasıl tesir ettiğini de gösteriyor. Sergide kahve fincanları, ibrikler, buhurdanlar, zarflar ve askı süsleri gibi çeşitli nesneler yer alıyor.
“BU DA GEÇER YÂ HU!”
Minas’ın 1910’lu yıllarda ürettiği “Genovefa Hikâyesi” Batılıların dikkatini çekecek bir eser olarak göze çarpıyor. Ancak Osmanlı cemiyetinin bir sanatçısı olan Minas’ın Kütahya’daki geleneksel motifleri de kullandığı görülüyor.
Öte yandan sergide sanatçının yetiştiği ortamı anlamamızı sağlayan başka ustalara ait eserler de yer alıyor. Mesela Sultan Abdülhamid tuğralı çinide “Muzaffer ol daima!” ifadesi yazıyor. Dikkat çeken bir diğer eserde ise Osmanlı tevekkülünü anlatan “Bu da geçer yâ Hu!” ibaresi bulunuyor. Bütün bunlar Osmanlı gayrimüslimlerinin durumunu da yansıtıyor.
ÇOK KÜLTÜRLÜ ORTAMDA YETİŞTİ
Sergi hakkında Türkiye gazetesinin sorularına cevap veren küratör Yavuz Selim Güler “Minas Avramidis’in doğumu Kütahya’da çiniciliğin yeniden canlanmaya başladığı 19. yüzyılın sonuna denk geliyor. O devirde inşaat ve restorasyonlar için Kütahya’ya siparişler veriliyor ve yeni ustalar yetişiyor. Ancak ustalar arasında kimlik bazında bir ayrım olmuyor. Müslüman ustalar Rum ustalarla iş birliği yapabiliyor. Minas ise büyük ihtimalle Minasyan Kardeşler’in atölyesinde işi öğreniyor” diyor.
“Çok kültürlü ortamda Minas’ın farklı esin kaynakları oluyor” diyen Güler, sözlerine şöyle devam ediyor: “Minas, taş baskılardan ve fotoğraflardan esinlenerek kendi eserlerini yapıyor. Bunu yaparken Kütahya’nın bezeme geleneğine de gönderme yapıyor. Sergi Minas’ın yaptığı dört esere odaklanıyor. Diğer eserler ise onun bulunduğu ortamı ve Kütahya’daki gelişimleri gösteren eserler.”
Güler, Minas’ın mübadele döneminde Türkiye’den ayrılmak durumunda kalışını ise şu sözlerle anlatıyor: “1922’de önce Pire limanına gidiyor ve taş ustası olarak çalışıyor. 1922-23 arasında ise Atina’da çalışarak muhacirlere Kütahya çini ve seramiklerini öğretiyor. Daha sonra taşındığı Selanik’te ölümüne kadar yaşıyor. Atölyesinde Kütahya, klasik Yunan ve Bizans geleneklerini birleştirerek eserler yapıyor.”