Sinemada bu hafta | 21 Ağustos

Sinemada bu hafta | 21 Ağustos

KÜLTüR - SANAT Haberleri

Fransız yönetmen Christian Volckman, “Oda” filminde dileklerin gerçek olduğu mekânda bir çiftin yaşadığı gerilime odaklanıyor. Seyircinin zihnini zorlayan birçok karanlık sekansa sahip eser, orijinal bir bakış açısıyla çekilse de ka-pasitesinin altında kalıyor.

MURAT ÖZTEKİN

 

KARANTİNA GÜNLERİNİ HATIRLATAN FİLM
KARANLIK ODA!

Pandemi safhasında evlerden çıkmadığımız günlerde çok da hoş hisler yaşamadık. Evde kalmak, günden güne bir hapis hayatına dönüştü. Peki ya karantinaya girdiğimiz evler, her istediğimiz şeyin önümüze geldiği bir mekân olsaydı bu kadar sıkılır mıydık? “Evet” demek için acele etmeyin. Zira bu suale cevap olacak bir film bugün sinemalarda gösterime giriyor.
Yönetmenliğini Christian Volckman’ın yaptığı “Oda” (The Room)  istenen her nesnenin gerçek olduğu esrarengiz evde, bir çiftin başına gelenleri merkezine alıyor. Filmin oyuncu kadrosunda Olga Kurylenko, Kevin Janssens ve Francis Chapman gibi isimler var.

Sinemada bu hafta | 21 Ağustos

METRUK EVDEKİ SÜRPRİZ
Eser bugünlere uyan bir şehirden kaçış hikâyesi ile başlıyor. Biri ressam diğer tercüman olan Matt ve Kate çifti, New York’taki şehir hayatını bırakıp taşrada iki katlı eski bir ev alıp yaşamaya başlıyor. Ancak eski evde enteresan şeyler olduğunu anlamaları uzun sürmüyor. Eve bakıma gelen bir elektrikçi, yıllar evvel orada bir cinayet işlendiğini haber veriyor. Matt de kısa zaman içinde evde gizli bir oda olduğunu fark ediyor. Genç adam, elektrik kablolarıyla çevrili odada dilenen nesnelerin gerçek olduğunu keşfediyor.

DİLE ORADA NE DİLERSEN
“Keşke gerçek bir Van Gogh tablosu olsa”, “Yok yok, bir milyon dolarım!”... Işıklar yanıp sönüyor ve istenen nesneler önlerine geliyor. Genç çift, aç gözlülükle her isteğini yapıp zıvanadan çıktıktan sonra yıllardır çocuk sahibi olamadıklarını hatırlıyor. Derken Kate, eşi Matt’in karşı çıkmasına rağmen bir çocuk diliyor. Ama sonradan anladıkları bir şey var: Bu evde gerçek olan şeyler, birer simülasyondur ve dışarı çıkarıldığında küle döner...

KATMANLI BİR KAÇIŞ
Fransız yönetmen Christian Volckman, “Oda”da istenen her nesnenin gerçek olduğu bir mekân metaforu üzerinden açgözlülüğe dair bir şeyler söylüyor ama bunu derinleştirmek istemiyor. Oysa evden çıkınca kül olan şeyler, bu hayat ve kapitalizm üzerine felsefi şeyler söylemeye çok müsait. Öte taraftan senaryoda hoş duran bazı şeylerin filmin başında istenildiği gibi tasvir edilemediği anlaşılıyor. Ruh eksikliği gibi bir şey bu... Ama eserin ikinci yarısından sonra katmanlı ve orijinal bir anlatım yakalanıyor. Shane’in büyüyüp odada yeni bir dünya meydana getirilmesi kırılma noktası oluyor. Bu esnada mekânların bir birine girdiği, zihin karıştırıcı sekanslar ortaya çıkıyor.  Ancak büyük bir kısmında mantığınızı bir kenara bırakıp seyretmek zorunda olduğunuz “Oda”, kendi paradigma bütünlüğünü de koruyamıyor. Dram, korku, bilim kurgu gibi türlerin karıştığı eserde, başta kablo ağıyla çevrili esrarengiz odanın gerçek mahiyeti olmak üzere birçok şey yoruma açık bırakılıyor.
Dar bütçeyle çekilen eser, kafa karıştırıcı ve zihin yorucu olmasına rağmen yine de kendine bağlıyor. Neticede oldukça sıra dışı bir fikrin tam olarak vücut bulamamış bir hâli olan “Oda”, kapasitesinin altında kalan bir eser. Ama bu hâliyle bile akıllara kazınacak cinsten...

SICAK BİR YOL HİKÂYESİ: 'HAYALLERİN PEŞİNDE'
ASLA VAZGEÇME!

Yönetmenliğini Michael Schwartz ve Tyler Nilson ikilisinin yaptığı “Hayallerin Peşinde” filmi “Tom Sawyer’ın Maceraları’’nın yazarı Mark Twain’e saygı duruşu mahiyetinde bir yol hikâyesi... Eserin başrollerinde down sendromlu Zack Gottsagen'in yanı sıra Michael Schwartz ve Tyler Nilson yer alıyor. Filmdeki hikâye şöyle: Zack, down sendromlu olduğu için anne ve babası tarafından terk edilmiştir. Bir bakım yurdunda kalan bu “özel insan”ın Amerikan güreşçisi olmak gibi sıra dışı bir hayali vardır. Bunun için kaldığı bakımevinden kaçan Zack’in yolu, kanun kaçağı adam Tyler’le kesişir. Her ikisi de hayatta yalnız olan ikili, popüler bir Amerikan güreşçisini bulmak üzere yola koyulurlar. Çok eğlendikleri bu yolda dost olan Zack ve Tyler, peşlerindeki bakıcı Eleanor’u da bir şekilde maceralarına dâhil ederler... 

Sinemada bu hafta | 21 Ağustos

SAMİMİ AMA KLİŞELERLE DOLU
Down sendromlu birinin başrole konulduğu eserde her ne kadar duygu sömürüsüne müsait bir tercihte bulunulsa da samimi bir anlatım yakalanıyor. Her şeyiyle Amerikan kültürünün ortaya konulduğu filmde yer yer hüzünlü ama gülerek seyredilecek bir hikâye ortaya çıkıyor. Neler olacağını kestirmekte zorlanmadığınız, fazlasıyla klişelere yaslanılan film, eksiklerine rağmen yaşama enerjisi aşılıyor...

HAFTANIN DİĞER FİLMLERİ
SİNEMADA CANLI HAFTA

Sinema salonlarında gösterime giren eski ve yeni başka filmler de var. Yönetmenliğini Max Barbakow’un yaptığı “Palm Springs” de onlardan biri. Oyuncu kadrosunda Andy Samberg, Cristin Milioti, J.K. Simmons, Peter Gallagher ve Meredith Hagner’ın olduğu eserde, bir düğün gününü tekrar tekrar yaşayan Nyles ve Sarah merkeze konuluyor. Japon yönetmen Akira Kurosawa'nın 1985 yapımı şaheseri “Ran” da bu hafta restore edilmiş versiyonuyla yeniden gösterime giriyor. Korku türündeki “13. Mezar” ise tabiatüstü güçlerle mücadele eden iki kiralık katilin yaşadıklarına odaklanıyor.

Sinemada bu hafta | 21 Ağustos

 

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.
Sonraki Haber Yükleniyor...