Kuru kafa! O aslında bir balıkçı idi... Bir gün öyle bir şey oldu ki: İbn-i Semmâk

Düzenleyen: / Kaynak: Türkiye Gazetesi
- Güncelleme:
Kuru kafa! O aslında bir balıkçı idi... Bir gün öyle bir şey oldu ki: İbn-i Semmâk

Ramazan Haberleri Haberleri  / Türkiye Gazetesi

Oltasına ağır bir şey takılır. Hayli büyükçe bir balık geliyor diye heyecanla kayığına çeker. Fakat o da ne, bir kuru kafa. Onunla konuşmaya başlar...

Ogün balıkçının oltasına ağır bir şey takılır... Büyükçe bir balık herhâlde, diyerek çeker kayığa... Bir de ne görsün!.. Bir kuru kafa... Zaten o gün balık da yoktur deryada... Canı sıkılmaktadır tek başına... O kuru kafayı kayıkta karşısına koyar ve onunla konuşmaya başlar... - Kim bilir, belki de sen zengin biriydin... Gördün mü şimdi bir kuru kafasın, der... - Belki de insanları iki dudağının arasından çıkanla yöneten bir kraldın... Gördün mü şimdi kuru kafasın... - Belki de yakışıklıydın... Ama bir kuru kafasın şimdi... - Belki de zalim biriydin, belki de sıkıntılar içinde bir fakir... Ama şimdi sadece bir kuru kafasın... Akşama kadar bu kuru kafayla konuşur durur can sıkıntısından... Aklına gelen bütün benzetmeleri yapar... Ama farkında değildir çağrıldığının... Kendisini eğitmiştir... Akşam evinde otururken bir anda bir düşünce kaplar O’nu... - Ben ömrüm boyunca balık mı tutacağım?.. Eğer böyle giderse BEN DE BİR KURU KAFA OLACAĞIM, der büyük bir üzüntüyle... Ve kararını verir... Diyar diyar dolaşıp, ilim öğrenecektir İslâm âlimlerinden... Öyle kararlı ve isteklidir ki, yıllarca sabırla nefsine karşı koyup ilim devşirir ilim dağlarından ve zamanının en büyük velilerinden olur... İbn-i Semmâk hazretleridir O şimdi ‘kuddise sirrehül aziz’... İbn-i Semmâk hazretleri, kuru kafa olacak olmanın dehşetini yaşamasaydı erişemeyecekti bu derecelere... Kuru kafa olacaktı nihayetinde... Şimdi toprağın bedenini çürütmediği âlimler, evliyalar, büyükler mertebesine erişti...

SEN YETER Kİ İSTE

Allahü teâlâ bizlere de o talebi nasip etsin... Hakikati gören, gönül gözü versin... Yoksa insanı dünyaya bağlayan şu yığınla hercümerç içinde insanın kuru kafa olması çok kolay... Mayınlarla dolu bir zamanda yaşıyoruz. İnsanın ahiretini mahvedecek o kadar çok sebep var ki günümüzde... Ama bu mayınlardan koruyup, kendisine ulaştıracak yolu isteyene, talep edene muhakkak nasip edeceğini de müjdeliyor Rabb’imiz...

KUŞ KENDİNDEN GEÇTİ

Bir gün bir ağacın altında oturur ve talebelerine aşktan bahseder. İlahi aşktan, Resûlullah (aleyhisselâm) sevdasından... Küçük bir kuşcağız ağaçtan yanına iner bir anda. O ise farkında değildir bu kuşun. Belli ki ötelere gitmiştir. Gitmiştir de oradan aldıklarını nasiplilerine saçmaktadır o anda. Fakat talebeleri bu kuşu fark eder ve dikkat kesilirler. Kuş ona bakar, bakar... Sonra sohbetin tesirinden gagasını yere vurmaya başlar. Sonra bir daha bakar İbni Semmâk hazretlerine. Biraz daha dinler. Yine gagasını yere vurur o kuş. Bunu sık sık tekrarlar ve bir müddet sonra gagasından kan gelir, oracıkta can verir. Talebeleri ağlamaya başlarlar. Bu garip aşık kuşa mı, yoksa onun gibi olamadıklarına mı bilinmez.

CEVABIN MEST EDEN GÜZELLİĞİ

Kûfe’de doğmuş ve yine orada vefat etmiştir 183 (m. 799). Aileden gelen meslek balıkçılıktır. Fakat yukarıdaki hadise sonrası büyük âlimlere giderek akıl almaz bir şevkle ilim öğrenmeye başlar. Eşsiz bir hadîs âlimi olur. Nasihatleri çok tesirlidir. Dinleyenleri ağlatır. Ahirete yönelmelerine sebep olur. Hatta kendisine “Başka sohbetleri dinlerken sizin huzurunuzdaki gibi ağlayamıyoruz. Bunun sebebi nedir?” diye sorarlar. Cevap hikmet yüklüdür ve dinleyenleri mest eder: Para ile tutulan ağıtçı kadının ağlaması ile öz yavrusunu kaybeden annenin ağlaması bir olur mu?... (Devam edecek)

BELKİ BENİ BİR DAHA GÖREMEZSİN

Muaz bin Cebel (radıyallahü anh) Eshâb-ı kirâmın büyüklerinden, helal ve haram ilmini en iyi bilenlerdendir. Onsekiz yaşında iken Müslüman oldu. Peygamber Efendimiz (aleyhisselâm) onu Yemen’e vali gönderdi. Efendimiz yanında bir miktar yürüdü ve vedalaşırken, “Yâ Muaz, sen belki bu seneden sonra beni bir daha göremezsin. Belki dönüşünde burada benim mescidime ve kabrime ziyarete gelirsin” buyurdu. Bunu işiten Muaz bin Cebel hüzünle gözyaşı dökmeye başlayınca, Peygamberimiz, “Ağlama, Yâ Muaz!.. Bana yakın olanlar (tam bağlı olanlar), nerede olursa olsunlar Allah’a hakkıyla kulluk edenlerdir” buyurdu. Hadîs-i şerîfte, “Muaz kıyamette ümmetimin âlimlerinin bir adım önlerinde mahşer yerine gelecektir” buyuruldu. 

NEFİS 'BEN HAKLIYIM' DER 

>> İnsanın nefsi, “Ben haklıyım, ben biliyorum, kimseye ihtiyacım yok” der. Hâlbuki Allahü teâlâ Resûlüne, “Sen bir şeye karar vermeden önce, eshâbına danış” buyuruyor.

>> İslâmiyet’in temeli, insanın nefsine karşı gelmek, kibrini kırmaktır. Kişinin nefsini kıran en mühim husus, birine bir şey sormaktır. Neden? Çünkü nefs sormayı sevmez ve istemez. “O da benim gibi bir adam” der.

>> Bir şeye sahiplenen, sahipsiz kalır. Sahiplenmeyene herkes sahip çıkar.

>> Kalbin şifası dinî ilimdir.

Kuru kafa! O aslında bir balıkçı idi... Bir gün öyle bir şey oldu ki: İbn-i Semmâk - 1. Resim

 

Düzenleyen:  - Ramazan Haberleri
Kaynak: Türkiye Gazetesi
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.
Sonraki Haber Yükleniyor...