Depremi hızlı unutuyoruz dönüşümü geciktiriyoruz

Bütün yaşanan felaketlere rağmen toplum olarak deprem bilincimiz hâlâ zayıf. Sarsıntı yaşandığında korkuyoruz ama birkaç gün sonra her şeyi unutuyoruz. Sektör temsilcileri “Depremle yaşamak zorundayız ama hazırlıklı değiliz. Kentsel dönüşüm projelerine önem vermeliyiz. “Bir daire vereyim, iki daire alayım” mantığı ile ilerleyemeyiz. Önceliğimiz mal değil can güvenliği olmalı” diyor.
NECMİ ÇİÇEKÇİ - Deprem kuşağında bulunan ülkemiz son yıllarda ciddi felaketler yaşadı. 6 Şubat 2023 yılında Kahramanmaraş’taki büyük yıkımın ardından tektonik hareketlerde artışlar görülüyor.
Ülkemizin hemen hemen her bölgesinden yıkıcı olmasa dahi çeşitli deprem haberleri duyuluyor. Özellikle İstanbul ciddi risk teşkil ediyor. Gerek ekonomiye katkısı gerekse de kalabalık nüfusu ile dönüşümde ilk sırada yer alması gerekiyor. Ancak bu dönüşüm süreci istenilen hızda ilerlemiyor.
Deprem haberleri kısa süre içinde unutuluyor. Toplum olarak dönüşüm bilinci hâlâ oturmuş değil. Ülkenin en önemli gündem maddesi olması gereken bu durum, hafızalardan kısa süre içinde siliniyor. Yeni projeleri rant olarak gören mülk sahipleri bir daire verip iki daire alma hevesiyle süreci baltalıyor.
Müteahhitlerin zarar etmeden bu projelerden çıkmak istemesi fiyatları yukarı çekiyor. Sektör temsilcileri özellikle muhtemel İstanbul depreminin Türkiye açısından bir felakete sebep olacağını belirterek “Dönüşüm Türkiye’nin hayati meselesi. Ancak çabuk unutuyoruz. Depremi engelleyemeyiz fakat yıkımı azaltabilmek için tedbir alabiliriz. Bu konuyu sürekli gündemde tutmalıyız” ifadelerini kullanıyor.
GİDİLECEK YOLUMUZ VAR
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın 2012 yılında ‘Türkiye’nin Her Yerinde Kentsel Dönüşüm’ sloganıyla başlattığı projenin üzerinden 13 yıl geçti. Bu kapsamda bugüne dek gerek kamu eli gerekse de özel sektör desteğiyle 3,3 milyondan fazla konutun dönüşümü sağlandı. Ancak ülkemizde hâlen dönüşüm için bekleyen 3,2 milyon konutun olduğu tahmin ediliyor. Bu tablo, kentsel dönüşümde hâlâ alınacak ciddi bir mesafe olduğu anlamına geliyor. İller özelinden bakıldığında ise en riskli lokasyonun İstanbul olduğu görülüyor. Bina yaşı ortalamasının en yüksek olduğu metropolde, 1,5 milyon konutun yenilenmesi hedefleniyor. Yapılan araştırmalarda İstanbul’da 600 bine yakın binanın her an çökme riski bulunuyor. Benzer rakamlar İzmir ve Ankara için de geçerli. Üç büyükşehir âdeta alarm veriyor.
ÖNCELİK KAR DEĞİL, GÜVENLİK OLMALI
Sektör temsilcileri, dönüşümün bir ‘kâr aracı’ olarak görülmemesi gerektiğini vurguluyor. Konuyla ilgili yapılan açıklamalarda “Kentsel dönüşüm bir rant değil, bir can güvenliği meselesidir. Ancak bazı mal sahipleri, piyasa değerinin çok üzerinde taleplerde bulunuyor. Bu durumda ne müteahhit ne de devlet projeyi sürdürebiliyor” ifadeleri kullanılıyor. Uzmanlar, ortak akılla geliştirilecek şeffaf sözleşme modelleri ve devlet destekli finansman mekanizmalarıyla sürecin hızlanabileceğini belirtiyor.
BELEDİYELER DEĞİL DEVLET ÇÖZÜYOR
Son verilerine göre İstanbul’daki aktif kentsel dönüşüm projelerinin yüzde 70’i doğrudan Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı tarafından yönetiliyor. Özel sektör, toplam projelerin yaklaşık yüzde 34’ünü yürütüyor. İstanbul Büyükşehir Belediyesi ise dönüşüm çalışmalarında sadece yüzde 1’lik (2 binin civarında bağımsız bölüm) bir rol üstlenmiş durumda. Aynı tablo diğer iller için de geçerli… Rakamlardan da görüldüğü üzere dönüşüm sürecinin neredeyse tamamını bakanlık ve özel sektör üstleniyor. Oysaki bazı belediyeler projeleri kendileri inşa etmiş gibi duyurularda bulunuyor. Bakanlık desteklerini dahi ‘biz veriyoruz’ algısıyla siyasi argüman hâline getiriyor. Bütün siyasi tartışmaları bir kenara koyarsak hükûmetin dönüşüm sürecine verdiği hem maddi hem de teknik destekler hayati önem taşıyor. Bu sebeple bu tarihî fırsatı kaçırmadan, başta İstanbul olmak üzere Türkiye genelinde dönüşüm sürecini hızlandırmamız gerekiyor.
1 VEREYİM, 2 ALAYIM' MANTIĞI İLE YÜRÜMEZ
Türkiye’de kentsel dönüşüm projeleri, özellikle büyükşehirlerde mülk sahiplerinin yüksek kâr beklentileri sebebiyle giderek yavaşlıyor. Uzmanlara göre “Bir vereyim, iki alayım” anlayışıyla hareket eden bazı bina sahipleri, müteahhit firmalarla uzlaşma sürecini zorlaştırıyor. Bu durum, hem projelerin başlamasını hem de tamamlanmasını geciktiriyor. Özellikle İstanbul, Ankara ve İzmir gibi yoğun nüfuslu şehirlerde, imar kısıtlamaları ve artan inşaat maliyetleri de sürece ek zorluk getiriyor.