Türkiye 6 Şubat’ta tam bir felaket yaşadı. Yaklaşık 500 yıldır sessiz olan fay hatları bir gün içinde iki defa kırıldı. Etkileri yaklaşık 100 bin kilometrekareye yayıldı. Bu alanın Portekiz’den daha büyük olduğu söylenirse felaketin boyutları daha iyi kavranabilir. Depremler 10 şehri etkiledi. Artçı sarsıntılar devam ediyor. Bu sarsıntılar büyük depremler hâlinde de gelmekte. Başka bir deyişle, bölge bir deprem fırtınasına tutulmuş vaziyette. İşin uzmanlarına göre bu durum yaklaşık bir yıl sürecek.
Türkiye’nin tarihinde karşılaştığı bu en büyük deprem fırtınasının sonuçlarıyla mücadelesi nasıl gidiyor? Kamu otoriteleri ve tüm toplum iyi bir sınav veriyor mu? Bölge insanlarının acıları ne zaman hafifleyecek ve bitecek? Bunlar, hâliyle, pek çok insanın cevabını merak ettiği sorular.
Kabul etmek zorundayız ki bu depremin birkaç dakika içinde yol açtığı tahribat birkaç gün veya hafta içinde giderilemez. Yaraların sarılması muhtemelen yıllar alır. Acıların bazıları ise insanların kalplerinde yaşamaya devam eder. Bu üzücü ama maalesef değiştirilemeyecek bir gerçek.
Depreme ve kurtarma operasyonlarına gösterilen bazı tepkiler kimilerinin hayaller âleminde yaşadığını gösterdi. Böyleleri bir anda yıkılan bütün binaların başına kurtarma ekipleri dikilmesini, tüm insanların barınma, beslenme ve ısınma ihtiyaçlarının anında giderilmesini istedi. Keşke bunları hemen yapmak mümkün olsaydı, ama maalesef bu çok hayalci bir yaklaşım.
Ne demek istediğimi rakamlarla açıklayayım... Depremde yıkıldığı teyit edilen 6 bin civarında bina var. Her yıkıntıya elli kişiden oluşan kurtarma ekipleri yollasak 50 çarpı 6 bin üzerinden yaklaşık 300 bin kişilik bir kurtarma ordusu lâzım. Ne yazık ki böyle bir güç sadece Türkiye’de değil dünyanın hiçbir ülkesinde yok. ABD ve Japonya dâhil. Bölgedeki kurtarma ekiplerinde görev yapanların sayısı iki gün içinde yaklaşık 25 bine ulaştı. Bu sayı biraz daha artabilir ama 300 bine yaklaşması imkânsız. Hesabımıza göre ekiplerin aynı anda müdahalede bulunabilecekleri göçük sayısı 25 bin bölü 50 üzerinden 500 civarında. Ekip mevcudunu 25’e düşürürsek bu sayı bine yaklaşmakta…
Bölgeye asker ve gönüllü yığılması da bu durumu fazla değiştirmez. Zira göçüklere müdahale herkesin yapabileceği bir iş değil. Bu konuda eğitimli ve teçhizatla donanmış olmak gerekiyor. Aksi takdirde kurtarma çabalarının ölümlerle sonuçlanması da gayet muhtemel. Ayrıca çok sayıda insanı yığmak ciddî lojistik problemleriyle karşılaşmaya yol açar ve bu tür problemler de ancak zamanla çözülebilir. Elbette herkes -özellikle göçüklerde yakınları olanlar- insanların hemen kurtarılmasını istiyor. Ama ne yazık ki bu fiziksel olarak mümkün görünmüyor.
Hükûmet deprem bölgesine genel olarak müdahalede yeterince etkili mi?.. Hükûmetin başarısı mutlaklık değil derece terimleriyle ölçülebilir. Bu açıdan bakıldığında hükûmetin nispeten başarılı olduğu söylenebilir. Özellikle 1939 Erzincan ve 1999 Körfez büyük depremleriyle karşılaştırıldığında. Elbette hükûmetin daha başarılı olması istenebilir. Ancak, bunu genel bir ütopya üzerinden yapmak yerine somut ve tekil argümanlarla yapmak daha doğru. Yoksa hükûmeti toptan başarısız bulmak gibi yanlışlara düşme ihtimâli kuvvetli.
Toplumun felakete tepki olarak bir dayanışma içine girmesi gayet iyi. Fakat koordine edilmemiş yardım çabalarının faydadan çok zarar vermesi ihtimâli de var. Bu yüzden, sivil inisiyatiflerin kamu -muhtemelen AFAD- tarafından koordine edilmesi yararlı.
Ne yazık k bu büyük deprem fırtınasının acılarını dindirmek çok zaman ve gayret alacak. Allah hepimizin yardımcısı olsun.