İsrail işgalci değil mi? -1

A -
A +

İsrail'in Gazze'de yaptıklarını meşru ve makul göstermeye çalışanların dile getirdiği iki temel argüman var. İlki, İsrail'in işgalci olmadığı, çünkü yer aldığı topraklarda ondan evvel bir siyasî otorite bulunmadığı. İkincisi ise zaten Yahudilerin çok önceleri bu toprakların sahibi olduğu ve bundan dolayı söz konusu toprakları tümüyle ele geçirerek bir bağımsız devlet kurmasının tarihten kaynaklanan -ve kimilerine göre de kutsal kitapları Tevrat’ta bu toprakların Yahudilere vadedilmiş olmasından gelen- bir hak olduğu...

 

İtiraf etmek gerekir ki bu tezleri seslendirenler arasında İsrail devletinin sözcüleri, sevenleri, hayranları yanında insan hayatına büyük değer verdiğini ve özel mülkiyete âdeta kutsallık atfettiğini öne süren bazı liberaller-liberteryenler de var. Bunlar arasında tek tük de olsa Türkiye’de yaşayanlar da karşımıza çıkıyor.

 

Bu tezler doğru mu yanlış mı? Neden? Mevzuyu bugün ve cuma günü yayınlanacak yazılarımda ele elmaya çalışacağım. Bugünkü konumuz ilk tez.

 

Bölge bilindiği gibi uzun bir süre Osmanlı İmparatorluğu yönetiminde yaşadı. Bu bölge için büyük ölçüde bir barış ve huzur dönemi oldu. Osmanlı İmparatorluğu’nun yıkılması ve bölgenin Britanya’nın hâkimiyetine geçmesinden sonra İtilaf Devletleri tarafından verilen ve Milletler Cemiyeti tarafından Haziran 1922'de resmen onaylanan bir kararla Filistin Manda Cumhuriyeti kuruldu. Bu devlet 1920-1948 arasında varlığını sürdürdü. İşler olağan akışında gitseydi bu devlet de Britanya’dan bağımsızlığını kazanacak ve bugün dünya sahnesinde müstakil bir devlet olarak boy gösterecekti. Manda yönetimi aslında kendi başına bir siyasî varlığa sahipti. Nitekim bölgeye göç etmek isteyen Yahudilere verilen izin belgelerine ve yönetim adına bastırılan sikkelere sahibiz. Keza, o zamanlara ait haritalarda da Filistin devleti yer almakta.

 

Filistin’in talihsizliği önce 19. Yüzyıl’da Hristiyan Siyonistlerle başlayan daha sonra Yahudi Siyonistlerin öncülüğünde devam eden bir süreçte söz konusu toprakların Yahudilerin vatanı olarak benimsenmesi kararı oldu. Dünyanın birçok yerinden Yahudilerin bölgeye göç etmesi sağlandı. Böylece Yahudi nüfusu artmaya başladı. Ancak, yine de, topraklar ağırlıklı olarak Filistinliler elindeydi ve nüfusun büyük çoğunluğu da Filistinliydi. Bütün göç çabalarına rağmen II. Dünya Savaşı sonunda bölgedeki Yahudi nüfusu ve Yahudilerin elindeki topraklar çok azdı. Britanya’nın bölgeden çekilmesi zaten kurulmuş ve işbaşında olan Yahudi terör örgütlerinin yön değiştirerek Filistinlileri hedef hâline getirmesine yol açtı. Bu örgütlerin terör faaliyetleri Filistinlileri bölgeden sürmeyi hedefledi ve sonunda İsrail devletinin ortaya çıkmasına giden yolculuğu başlattı. Buna dayanarak İsrail’in Siyonizm hedefleri doğrultusunda hareket eden terör örgütleri tarafından kuruluşuna öncülük edilmiş bir güç olduğunu söylemek yersiz, haksız ve yanlış olmaz.

 

Ancak, bölgede Filistin adı altında bir varlık gösteren bir devlet asla var olmamış olsa bile yaşayan insanlar ve bunların özel mülkiyeti altında bulunan topraklar ve evler vardı. İsrail’in yayılması fiilen bu özel mülk alanlarının saldırıya uğraması, tasfiye edilmesi ve ahlâka ve adalete aykırı yol ve yöntemlerle mülkiyetin Yahudilere ait kılınmasını sağladı. Aynı zamanda, bu, özel mülkiyete tecavüz üzerinden insanların hayat hakkına saldırı anlamına da geldi. Dolayısıyla, insan haklarını gerçekten kıymetli bulan ve bilhassa özel mülkiyeti önemseyen ve değerli gören bir düşünce çizgisinin İsrail’in bu davranışlarına destek vermesi düşünülemez. Bu durumda ya teori yanlış ya da teoriye bağlı olduğunu iddia eden insanlar teoriye ihanet ediyor demektir…

 

Netice itibarıyla, Filistin’de daha önce bir siyasî entite bulunmadığı uydurma gerekçesiyle İsrail’in işgalciliği gözden kaçırılamaz.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.