Jeopolitik mi teopolitik mi?

Sesli Dinle
A -
A +

"Coğrafya kaderdir" diye bir söz var. Bu sözün, tümden yanlış olduğu ve içinde hiç hakikat taşımadığı söylenemez. Meselâ Şili ile Türkiye’yi karşılaştırırsak bunun ne demek olduğunu daha iyi anlarız. Şili dünyanın kıyısında kalan bir ülke olarak birçok uluslararası problemden uzak kalmayı başardı. Buna karşılık, yerleşik olduğu coğrafya Türkiye’nin birçok acıyı yaşamasına sebep oldu.

 

Ülkelerin tarihini ve seyrini değerlendirmede başvurulan başlıca kavramlardan biri jeopolitiktir (geopolitics). Özellikle ülkelerin dış politikası, karşı karşıya kaldığı geldiği sorunlar ve girdiği milletlerarası bloklar jeopolitik kavramına dayanarak izah edilir. Daha doğrusu öyle olduğunu zannediyorduk. Filistin İsrail çatışması belki de bu bakışın yanlış veya eksik olabileceğini gösterdi.

 

Görüyoruz ki ülkelerin dış politikasında alacağı yeri ve takınacağı tavrı belirlemede teopolitik (dine dayalı siyaset) diyebileceğimiz bir faktör de rol oynuyor. Biz elbette Türkiye vatandaşları olarak bu kavrama tamamen uzak değildik. Ancak, bu hususun dış politikada ve diğer milletler ile ilişkilerde ana belirleyici olmadığını sanıyorduk. Gelgelelim Gazze’ye ilişkin gelişmeler gösterdi ki ülkelerin hareket hattı üzerinde ülkelerde egemen dinî görüşlerin de yeri ve tesiri var. Bunu söylemek için bugün baktığımız yerler elbette İsrail ve onun kayıtsız şartsız destekçisi Amerika Birleşik Devletleri.

 

İsrailli politikacıların birçoğunun ağzından, ne yapmaları ve nasıl yapmaları gerektiğine ilişkin olarak kutsal kitapları Tevrat’a dayanan sözler çıkıyor. Müslümanların tahrif edilmiş olduğuna inandığı bu kutsal kitaptan Yahudilerin düşmanlarına karşı acımasız olması ve çoluk çocuk demeden onları ve varlıklarının tümünü yok etmesi gerektiğine dair ifadeler aktarılıyor. Hem de başbakanlarının dilinden ve gizli kapaklı değil, kamuya açık ve halk kitlelerine ulaşmayı hedef alan konuşmalarda.

 

ABD’ye döndüğümüzde de benzer bir durum görülüyor. Yıllardır seküler bir ülke olarak bildiğimiz ve örnek almaya çalıştığımız ABD’de meğer din ana ve esas belirleyiciymiş. Örneğin Temsilciler Meclisi üyesi bir kadın, “Tanrı dünyaya iki büyük millet gönderdi: İsrailliler ve Amerikalılar. Amerika olarak İsrail’e kayıtsız şartsız ve sonsuz destek vermek mecburiyetindeyiz” dedi. ABD Temsilciler Meclisi’nin yeni başkanı Mike Johnson da “Bir Hristiyan olarak inanıyoruz ki İncil bize İsrail’e destek olmamız gerektiğini öğretiyor” diyebildi. ABD’de sayıları yüz milyona ulaşan ve Protestanlık mezhebine mensup Hristiyanlar İsrail’e kayıtsız şartsız destek verilmesi gerektiğine inanıyor.

 

Bu yüzden ABD İsrail hatırına tüm insan haklarını ve bütün liberal değerleri askıya almış vaziyette. İsrail’in yaptığı tüm insan hakları ihlâllerini, uluslararası hukuka aykırı icraatlarını destekliyor. İsrail’in emniyetini sağlamak için Doğu Akdeniz’e gemiler yığmış vaziyette. Her gün ABD’den kalkan onlarca uçak İsrail’e Gazze’yi bombalamada, daha doğru bir deyişle masum çocukları, kadınları, silahsız sivilleri öldürmede kullanılacak cephaneyi taşımakta. Aynı ABD Mısır ve Ürdün’ü de teslim almış vaziyette; tehditle veya ikna ile onların Gazze’deki kıyıma sessiz kalmasını temin emekte. Kısaca, ABD dış politikası İsrail gündemde olunca hemen hemen tamamen teolojik unsurlar tarafından belirlenmekte…

 

Bana öyle geliyor ki bundan sonra uluslararası politikayla ilgilenenlerin ve milletlerarası ilişkiler çalışanların jeopolitik kadar teopolitik unsurları da dikkate alması lâzım. Aksi takdirde dünyada ne olup bittiğinin tam olarak anlaşılması çok zor.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.
Nursel Dördüncü12 Kasım 2023 06:39

Jeodan Teoya evrilmişlik…