Kürtçenin eğitim dili olması talebi çeşitli itirazlarla karşılaşabilir. İlki, buranın Türkiye, Türkiye’nin ise ana dili Türkçe olanların vatanı olduğu. Bu yaklaşıma göre, ülkede yaşayan herkes Türkçe konuşmalı ve eğitim dili olarak Türkçe kullanılmalı. Bu, elbette, ırkçı, faşist bir iddia. Tarihî ve sosyolojik realiteleri reddeden bir yaklaşım. İkinci bir itiraz ise Kürtçenin yeterince gelişmiş bir dil olmadığı iddiası. Bu, linguistik bir argüman. Ancak, bu hususta iki şey söylenebilir. İlki, Kürtçenin mesela Irak Kürdistanı’nda hâlihazırda eğitim dili olarak kullanılmakta olması. İkincisi, argümanı kullananlar tuhaf bir çelişki içinde. Madem Kürtçe bir eğitim dili olamayacak kadar namevcut veya çok zayıf, o hâlde, neden korkuyorsunuz?
Elbette başka argümanlar da var. Bunlardan birine göre eğitim dili olma “hakkı” Türkçe dışında dillere tanınacaksa bu dil sadece Kürtçe olamaz. Aynı hakkın Arapça, Çerkezce ve Lazca gibi dillere de tanınması gerekir. Bir ilke varsa herkes için vardır ve eşit olarak uygulanmalıdır. Bu ilkenin sonucu olarak hâlihazırda Ermeni ve Rum okullarında azınlıkların kendi dilleri kullanılıyor. Onlar gayrimüslim olarak bir azınlık statüsünde. Ama sosyolojik olarak Kürtler de bir azınlık sayılabilir. Dolayısıyla, azınlıklara tanınan hakkın gerek Kürtlere gerekse diğer topluluklara tanınması gayet normal.
Burada gözetilecek şeyler belli. Bir defa, bir talep olması önemli. Bunun mevcut olup olmadığının anlaşılabilmesi için de hemen hemen sınırsız bir ifade özgürlüğüne, yani buna yönelik taleplerin serbestçe dile getirilebilmesine ihtiyaç var. Bunun bir ayağı sıra dışı şeyler söyleyenlerin kamu otoritesiyle karşılaşmaması ve ikinci ayağı toplum tarafından taciz edilmemeleri. İkincisi, bu talebin bir okulu veya çok sayıda okulu ayakta tutmayı mümkün kılacak bir öğrenci tabanı ile desteklenmesi. Mesela Lazca buna cevap verebilir mi, bilmiyorum. Ancak, verirse, elbette Lazca da eğitim dili olabilmeli...
Bir diğer mesele diğer dillerde, münhasıran Kürtçede eğitimin zamana yayılan bir mesele olmasının gerekmesi. Şu anda Kürtlerin ne kadarının Kürtçe eğitime talep gösterecekleriyle ilgili bir veri yok elimizde. Bu yüzden, kalabalık Kürt nüfusunun olduğu yerlerde birkaç pilot okul açarak işe başlanmalı ve sosyolojik realite bizi nereye sürüklüyorsa korkmadan ve çekinmeden oraya doğru hareket edilmeli.
Bu adımların, yani Kürtçe başta olmak üzere diğer dillere eğitim dili olma hakkının verilmesinin, daha doğrusu eğitim dili olmalarının engellenmemesinin, Türkçe’nin genel dil olma statüsüne zarar vermesi söz konusu olabilir mi? Olabilir, ama bunu düşünmek gereksiz. Önce gelen ve önde gelen insan hakları ve insanların meşru ihtiyaç ve taleplerine cevap verilmesi. Diğer taraftan, çok dilli eğitimin Türkçenin genel lisan olma kapasitesini güçlendireceği de söylenebilir. Netice itibarıyla tüm ülkede en yaygın olan dil Türkçe ve insanların birbirleriyle diyalog kurabilmek için bir genel dile ihtiyaç duyacakları kesin. Bir Laz ile bir Kürt büyük bir ihtimalle Türkçe diyalog kurmak durumunda...
Netice itibarıyla Kürtçe eğitim bir toplumsal talep ise bu talebe cevap üretmek her demokratik devletin görevidir. Bu çerçevede Kürtçe eğitim de verilmelidir. Millî Eğitim Bakanlığı bu gerçeğe göre yeniden yapılandırılmalıdır. Daha pratik bir çözüm var ama buna ne Kürt ne de Türk kesiminin ilgi göstereceğini sanıyorum. Bu da devletin eğitim bakanlığını ya tamamen kapatması veya sadece insan haklarına aykırı eğitim verilip verilmediğini denetleyen küçük bir birime dönüştürmesi. Böylece toplumda kim ne yapmak ve hangi dilde nasıl bir eğitim vermek istiyorsa bunu yapmasının yolunun açılması.
Kürtçenin eğitim dili olması meselesi tartışmaya açılmalı...
Atilla Yayla'nın önceki yazıları...