Sevilen ve sayılan bir şahsiyet olan Sırrı Süreyya Önder bütün çabalara rağmen kurtarılamadı ve vefat etti. Sevenlerinin ve yakınlarının başı sağ olsun. Önder'in vefatı ister istemez bazı temel insani gerçekleri hatırlamamıza vesile oldu.
Önder toplumda mülayim, şakacı bir insan olarak tanındı. Kuşku yok ki bu noktaya yıllar içinde geldi. Başlangıçta çok daha radikal ve keskin bir insandı. Ancak, bir taraftan yaşadığı nispeten zorlu hayat tecrübeleri diğer taraftan bilhassa yıllardır sağlık sorunlarıyla uğraşması onu yumuşattı ve gençliğinde olduğundan daha farklı ve mutedil hâle getirdi
Bu çoğu insanın başına gelen bir durum. Yaşlandıkça ve hayat tecrübeleri arttıkça insanların daha makul ve mülayim olması beklenir. Bunun istisnaları da yok değildir elbette. Özellikle eski sosyalist gruplardan arta kalan ve yaşı bugün 60'larda olan radikallerin zaman zaman yaptıkları toplantılardan ve attıkları nutuklardan haberdar olmaktayız. Bu durum ne kadar talihsizlikse Önder'in durumunun da aynı ölçüde talihlilik olduğunu söyleyebiliriz. Aksi takdirde hastanedeyken kendisine ve cenazesinde böyle ilgi gösterilmez ve yalnızlık içinde öbür dünyaya giderdi.
Önder terörsüz Türkiye sürecinde önemli bir aktördü. Hem İmralı'ya ziyaretler gerçekleştiren ekibin demirbaşıydı hem de sözleri ve söyledikleri dikkate alınan bir kişiydi. Bununla beraber kendisinin barışı öne çıkaran ve barışın kurulması gerektiğinden söz eden yaklaşımıyla hemfikir olmadığımı belirtmek isterim. Türkiye'de Türk ve Kürt halkı arasında bir savaş yok. Silahlı çatışmalar, silahla Kürt meselesinde mesafe alınacağına inanan militanlarla Türkiye devleti arasında. Ülkede barış zaten var. Bunun en büyük göstergesi ve sonucu DEM çizgisindeki şimdiye kadar terörü kınamamış ve terörle arasına mesafe koymamış siyasi partilerin var olabilmeleridir.
Ben her şeye rağmen DEM geleneğindeki partilerin kapatılmasına karşı çıktım, terörle bağlantısı ispatlanan kişilerin bireysel olarak cezalandırılması gerektiğine işaret ettim. Nitekim Önder bu barış sayesinde milletvekili olarak TBMM'ye girdi ve TBMM Başkan Vekilliği gibi önemli bir görevi üstlenebildi. Kayyım meselesinin kesin çözümü de terörün sona erdirilmesinden geçmektedir. Bununla beraber bu yanlış bakış ve duruş Önder'in terörsüz Türkiye sürecindeki çabalarının önemini ve değerini azaltmadı.
Önder’in annesinin, oğlunun tabutu başındaki sözleri sıralı ölümün ne kadar önemli ve değerli olduğunu bir kere daha gösterdi. Anne-babalar çocuklarını gömmemeli, çocuklar anne-babalarını gömmeli. Serbest piyasanın ortaya çıkardığı muazzam zenginlik ve tıbbi bakım yolları ve imkânlarındaki inanılmaz ilerleme sıralı ölümü olağan hâle getirdi. Ama bu insanlık tarihinde hayli yeni bir olay. Kuşku yok ki ölümler bugün de her zaman sıralı olmuyor. Önder'in ölümünden daha vahim vakalar da yaşanıyor. Bazen anne-babalar çok genç çocuklarını gömüyor.
Önder'in ölümü bir gerçeği olanca çıplaklığıyla ortaya serdi. Ölüm bütün insanlar için. Bundan kaçış, kurtuluş yok. Böyle bakıldığında insanlar arasında dil, din, etnisite, cinsiyet, sosyal statü ve ekonomik durum farkları sadece önemsiz bir teferruat teşkil ediyor. Herkesin gideceği yer belli ve gidiş şekli üç aşağı beş yukarı aynı...
Önder'in hastanede kalışı sırasında yapılan ziyaretler ve cenaze törenine her meşrepten ve çizgiden insanın katılması çok hoştu. Bu vaka insanların dilini, kültürü bastırmanın da dil ve kültür baskılarına karşı silahla mücadele etme hevesinin de boşuna olduğunu kanıtladı. Aynı şekilde, insanların devletten önce geldiğini ve devletlerin insanların şahsi özellikleri ve tercihlerine saygı göstermesinin de önemli olduğunu gösterdi...
Atilla Yayla'nın önceki yazıları...