Kaydet
a- | +A

Prof. Dr. Burak Gönültaş

Ünlü kesimin uyuşturucu benzeri kötü alışkanlıklara sahip olması, maalesef toplum nezdinde şaşırtıcı bulunmuyor. Ancak bazı vakalarda, kişilerin geldikleri muhafazakâr mahalle ya da sosyal çevrenin öne çıkarılması; dahası bu tür davranışların toplumumuzun millî ve manevi değerleriyle ilişkilendirilmesi ciddi bir itirazı hak ediyor.

Türkiye’de gündem oldukça hızlı gelişiyor. Geçtiğimiz haftanın dikkat çeken haberlerinden biri, televizyon ve sosyal medyada tanınan bazı kişilerin uyuşturucu madde kullanımı iddiasıyla gözaltına alınmasıydı. Elbette geçmişte de benzer vakalar yaşandı.

Ünlü kesimin bu tür kötü alışkanlıklara sahip olması, maalesef toplum nezdinde şaşırtıcı bulunmuyor. Ancak bazı vakalarda, kişilerin geldikleri muhafazakâr mahalle ya da sosyal çevrenin öne çıkarılması; dahası bu tür davranışların toplumumuzun millî ve manevi değerleriyle ilişkilendirilmesi ciddi bir itirazı hak ediyor.

Bu noktada temel soru şudur: Uyuşturucu gibi kötü alışkanlıkların yaygınlaşmasının sorumlusu, toplumumuzun millî ve manevi değerleri midir? Yoksa durum, bir “kimlik bunalımının” neticesi midir?

CEMİYETİMİZİN AHVALİ

Millî ve manevi değerlerimiz; koyduğu kural ve normlarla ferdi her zaman sağlıklı olmaya, suç ve günahtan kaçınmaya, başkasının hakkına girmemeye, ilim öğrenmeye, sosyal ilişkilerde saygılı ve merhametli olmaya teşvik eder.

Toplumumuz bu değerlere bağlı kaldığı, onları yaşattığı ve yaygınlaştırdığı dönemlerde güçlü bir medeniyet inşa etmiş, tarih sahnesinde belirleyici bir rol üstlenmiştir.

Toplumlar, varlıklarını sürdürebilmek için bu kural ve değerleri nesilden nesile aktarmak zorundadır. Aksi hâlde sosyal düzenin devamı mümkün değildir. Bu aktarım; aile, okul, akrabalık ilişkileri, arkadaş çevresi ve medya gibi sosyal kurumlar aracılığıyla gerçekleşir. Bu mekanizmalar ne kadar sağlıklı işlerse, fert de o ölçüde topluma uyumlu, yapıcı ve sosyal bir karakter kazanır. Kişinin maddi ve manevi iyilik hâlini destekleyen bu sürece sosyalizasyon denir.

Ancak sosyalizasyonun başarısı, ferdin bu değerleri gerçekten benimsemesine ve içselleştirmesine bağlıdır. Peki, bugün niçin bu benimseme gerçekleşmiyor?

DEĞERLERİN İÇİN BOŞALDI

Çünkü kural ve değerlerin içi büyük ölçüde boşaltılmış durumdadır. Fert, değerlerin anlamını ve işlevini kavrayamamakta; dolayısıyla onları hayatına tatbik edememektedir.

Bunun temel sebebi, bu değerleri temsil etmesi ve aktarması gereken asli mekanizmaların kifayetsiz hâle gelmesidir. Çünkü başta aile olmak üzere bu mekanizmalar, popüler kültürden, medyaya ve sosyal medyaya hâkim olan anlayıştan, cahil ve şöhret peşindeki ilim insanlarından olumsuz etkilenmektedir.

Üstelik popüler kültürün etkisiyle, uygun olmayan kişilerin rol model olarak sunulması bu süreci daha da derinleştirmektedir.

Zenginlik, itibar ve saygınlık; ahlaki erdemlerden ziyade maddi imkânlar üzerinden tanımlanmakta, gösterişli ve tüketim odaklı hayatlar özendirilmektedir.

Bu ortamda, temel değerleri öğrenemeyen ve içselleştiremeyen fert, zamanla beşerî özelliklerini yitirmeye başlamakta ve derin bir anlam bunalımı yaşamaktadır.

SEKÜLERLEŞME VE KİMLİK BUNALIMI

Modern toplumlarda sosyal yapının merkezine ekonomi ve tüketim yerleşmiştir. Ekonomi; aileyi, eğitimi, mesleği, sanatı ve gündelik ilişkileri dönüştürmekte; itibar ve saygınlık maddi konumlar üzerinden ölçülmektedir.

Modernite, haz odaklı ferdi merkeze alırken; değerleri ve inançları çoğu zaman bir engel olarak sunar: “İçine kapanma, açıl, kendini göster, öne çık!” der. Bu durum, aile, okul ve akrabalık gibi önem atfedilen sosyal kurumların anlamını daraltmıştır.

Oysa sosyal değerler, kişinin kendini ve ilişkilerini anlamlandırmasını sağlayan temel dayanaklardır. Hayat boyunca karşılaşılabilecek pek çok boşluğu doldurur, ferde yön ve istikamet kazandırır.

Ne var ki körü körüne Batılılaşma ve sekülerleşme, bu anlam dünyasını hızla tüketmiş; değerleri işlevsiz ve sembolik hâle getirmiştir. Aydın, eğitimli olmak, entelektüel olmak, sanatçı ya da akademisyen olmak gibi konumlar, örtük biçimde yalnızca seküler bir hayat tarzıyla ilişkilendirilir hâle gelmiştir.

Aile, eğitim, kültür politikaları ve medya düzeni de bu seküler yönelimi pekiştirmektedir. Dışarıdan bakıldığında millî ve manevi değerlere uygun görünen pek çok yapı, aslında içi boşaltılmış, anlamını ve fonksiyonunu yitirmiştir.

Bu durum ferdi derin bir ikilemde bırakır. Kendini geleneksel bir aidiyet içinde tanımlayan; ancak zihinsel olarak modern toplumun “yükseklerine” yönelen bir fert profili ortaya çıkar. Böylece sekülerleşme, ferdin zihninde meşrulaştırılmaya çalışılır.

HEM DİNDAR HEM MODERN!

Sonuç olarak kimlik bunalımı, ikili hayat tarzı, aileyle çatışma, geçmişini küçümseme ve kendini olduğundan farklı gösterme gibi sosyal patolojiler yaygınlaşır. “Hem dindar hem modern” gibi ifadeler gururla sahiplenilir. Bu fert tipi, bir yandan kendi mahallesinde konum kazanmayı, diğer yandan seküler çevrelerde kabul görmeyi hedefler.

ARAŞTIRMALAR NE SÖYLÜYOR?

TEPAV tarafından yapılan bir araştırmaya göre Türkiye’de itikadi inanç üzerine bilgi seviyesi düşmektedir. Dinî vecibelerin de yerine getirilme oranlarında azalma vardır(*). Genel olarak bakıldığında seküler bir hayat tarzında yükselme olduğu söylenebilir.

2025 yılında Türkiye’de yapılan bir araştırmada(**), muhafazakâr kimliğe sahip kişilerin Instagram, Facebook, YouTube, Twitter ve TikTok gibi sosyal medya platformlarındaki paylaşımları incelenmiştir. Bu paylaşımlar üzerinden bireylerin sergiledikleri kimlikler ve değer algıları analiz edilmiştir.

Çalışmanın bir bölümünde, alkol kullanan ya da alkolle benzer ritüelleri (alkolsüz şampanya, soda gibi) paylaşan muhafazakâr kadınların bu davranışlarının ardındaki motivasyonlar ele alınmıştır. Bu motivasyonlar görünen ve görünmeyen (gizil) olmak üzere iki başlık altında ele alınabilir.

GÖRÜNEN MOTİVASYONLAR

Paylaşımlarda öne çıkan açık motivasyonlar şunlardır:

  • Modern eğlence kültürünün bir parçası olduklarını göstermek,
  • Bireysel özgürlüğü, özerkliği ve modern bir kadın imajını yansıtmak,
  • Sosyal medyada görünür olmak ve beğeni almak (“ben de buradayım” demek),
  • Sosyal medya estetiğine uygun, “cool” ya da lüks bir görsellik oluşturmak.

GÖRÜNMEYEN (GİZİL) MOTİVASYONLAR

Araştırmaya göre bu davranışların arkasında, daha derinde yatan bazı motivasyonlar da bulunmaktadır:

Görsellerdeki kişilerin, geleneksel değerler ile seküler hayat anlayışı arasında bir gerilim yaşadıkları ve bu durumun bir tür “kimlik kayması” ya da “kimlik göçü” oluşturduğu ifade edilmektedir. Alkol kullanımı ya da alkol benzeri ritüeller, bu yeni kimlik arayışının ve seküler dünyaya yönelmenin sembolik bir parçası hâline gelmiş olabilir.

Araştırmada ayrıca Roland Barthes’ın “mit” kavramına atıf yapılmaktadır. Buna göre, özellikle “alkolsüz” ibaresiyle sunulan şampanya ya da soda gibi içecekler, muhafazakâr değerlerle seküler hayat tarzı arasındaki çelişkiyi görünmez kılma işlevi görebilir. Bu durum, çatışmalı unsurları uyumluymuş gibi gösteren bir tür ideolojik maskeleme olarak yorumlanmaktadır.

Bir diğer gizil motivasyon ise statü ve prestij kazanma arzusudur. Alkol ya da alkol benzeri tüketim unsurlarının; havuz başı, lüks mekânlar, altın takılar gibi sembollerle birlikte sunulması, muhafazakâr bağlamda toplumsal statü ve sınıf atlama göstergesi olarak kullanılabilmektedir. Bu durum, muhafazakâr kimliğin modern tüketim toplumuyla uyum sağlayarak meşruiyet kazanma çabası şeklinde yorumlanmıştır.

Ayrıca bu tür paylaşımlar aracılığıyla, geleneksel normlara aykırı olabilecek davranışlar estetik bir çerçeve içine alınmakta; böylece bu davranışlar “normal” ve “doğal”mış gibi sunularak toplumsal eleştirilerin etkisini azaltma amacı güdüldüğü düşünülmektedir.

KİMLİK KARMAŞASI

Araştırma özelinde özetle şu sonuca varılmaktadır: İncelenen kişiler, bir yandan dinî semboller aracılığıyla muhafazakâr kökenlerini korurken, diğer yandan seküler dünyanın ritüellerini benimseyerek hibrit bir kimlik performansı sergilemektedirler. Bu durum, köklü bir toplumsal dönüşümden ziyade, modern toplumun estetik ve görünürlük normlarına uyum sağlama çabası olabilir.

Özetle gündemdeki bazı ünlülerin uyuşturucu kullanmalarını da yukarıda ortaya koyduğumuz çerçevede değerlendirebiliriz. Bu kişilerin modernite ile gelenek arasına kurdukları, dışarıdan estetik ve uyumlu görünen ancak derinlerde büyük bir kimlik karmaşasını içeren bir gerilimi tecrübe ettiklerini söyleyebiliriz.

Bu grup özelinde, uyuşturucu ve benzeri madde kullanımına yönelik motivasyonların bir kısmını da bu ikili kimlik gerilimi içinde değerlendirmek mümkündür.

Sonuç olarak uyuşturucu kullanımı, ya gerilimin meydana getirdiği manevi-psikolojik boşluğun bir sonucu ya da modern toplumun yükseklerine kendini kabul ettirmenin bir çabası olabilir. Ya da her ikisi de…

.....

(*) https://tepav.org.tr/tr/haberler/s/10714

(**) Yardım, S. (2025). “Gösteri Toplumu ve Sosyal Medyanın Etkisinde Muhafazakâr Türk Kadınının Kimlik Arayışı ve Değer Algısı” (Yüksek Lisans Tezi). Malatya Turgut Özal Üniversitesi Lisansüstü Eğitim Enstitüsü.

Geniş Açı - Fikir ve tartışmada son yazılar...

ÖNE ÇIKANLAR