Dinle
Kaydet
Türkiye Gazetesi
Meclis Komisyonunun raporu beklenirken…
0:00 0:00
1x
a- | +A

Terörsüz Türkiye sürecinde kritik bir kavşağa gelindi… MHP, DEM ve CHP’den sonra dün de AK Parti, süreçle ilgili raporunu Meclis’e sundu. Sıra Komisyonun ortak raporuna geldi. Bu rapor önemli bir kilometre taşı!..

En erken ve mufassal rapor MHP’den gelmişti… 120 sayfalık MHP raporunda, üç aşamadan müteşekkil düzenleme teklifi yapıldı. Buna göre silahların tam olarak bırakılması, örgüt mensuplarının resmî işlem sebebiyle adli mercilere teslim edilmesi ve bunlara yönelik rehabilitasyon sürecinin yürütülmesi çerçevesinde düzenlemelerin yapılması konusunda üç aşamada düzenleme teklif edildi. Raporda terörün devlet ve millet üzerindeki yıkıcı etkileri, terörün Türkiye'deki tarihsel süreci, çatışma çözümünde dünya örnekleri, terörün ekonomik etkileri gibi çok sayıda başlık yer aldı. Raporda umut hakkının tanımı yapılırken, Kürt sorunu ve terör sorununun üzerine değerlendirmeler de yer alıyor. MHP’nin ayrıntılı raporunda, Millî Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu üyesi üç milletvekilinin İmralı Adası'nda PKK elebaşı Abdullah Öcalan ile yaptığı görüşmenin bazı detayları da yer alıyor. Görüşmenin aktarılan şu bölümü oldukça dikkat çekici:

"Somut adımlar konusunda bir direnç bulunduğunu çünkü örgütün merkezinin Kandil'den Suriye sahasına taşımasının sorunu çözmediği ifade edilmesi üzerine kendisinin örgütün lideri olarak her saha için kesin talimat vermesi gerektiğini, bu adımlar gerçekleştiğinde yeni bir iklimin oluşacağını ifade etmiştir. Öcalan, ayrıca, 'Bu soruyu defaatle sordunuz' diyerek sözlerinin arkasında olduğunu, sürecin başarıya ulaşması için tüm gayretini ortaya koyduğunu, imkânlar ölçüsünde de gayret göstermeye devam edeceğini ifade etmiştir. 27 Şubat çağrısında ayrı devlet olmadığını, federasyon olmadığını, idari özerklik olmadığını, kültüralist çözümler olmadığının hatırlatılması üzerine Abdullah Öcalan 'Evet, öyle' diyerek onaylamıştır."

MHP raporunda en keskin görüşlerin ifade edildiği kısımlardan biri de “Ana dilde eğitim” meselesi… DEM Parti tarafından sıkça dile getirilen ana dilde eğitim tartışmalarına karşılık MHP, ana dilde eğitimin neden mümkün olamayacağını raporda şöyle açıklıyor:

"Çok dilli üniter devlet yapısı eninde sonunda siyasal çatışma ve bölünme demektir. Millî devletlerin resmî tek dilde ve eğitimin resmî dilde yapılması herkese tek bir etnik kimliğe dayandırması olarak görülemez. Türkiye'nin resmî dili Anayasal dili ortak dili Türkçedir. Dünyanın gelişmiş ülkelerinde yabancı dille veya ana dille eğitim yoktur. Bir ülkenin bilim ve eğitim dili, resmî dilidir. Ana dille eğitim ancak federasyonlarda geçerli bir eğitim şeklidir. Ana dille öğretim, doğuştan kazanılmış bir insan hakkı olup bir lütuf değildir. Herkes doğal alarak anne babasından ana dilini öğrenecek ve günlük hayatında kullanacaktır. Mevzuatımızda şu anda bu konuda hiçbir engel bulunmamaktadır. Ancak, millî birliğimizi parçalayacak ana dille eğitim kabul edilemez."

99 sayfalık, altı bölümlü DEM Parti raporunda ise, dikkat çeken görüşler şöyle: Kürt meselesinin bir güvenlik değil hukuk ve demokrasi sorunu olduğu, çözüm için kapsamlı bir yasal dönüşüm gerektiği belirtiliyor… Bunun için “demokratik entegrasyon yasası” talep ediliyor. Terörle Mücadele Kanunu, Türk Ceza Kanunu, Ceza Muhakemesi Kanunu ve Ceza İnfaz Kanununda değişiklikler yapılarak ifade özgürlüğünü kısıtlayan hükümlerin kaldırılması isteniyor. Ana dilde eğitim ve kamu hizmet haklarının güvenceye alınması noktasında, Anayasanın 42. Maddesinde değişiklik istenirken, yine vatandaşlık tanımını yapan Anayasa 66. Maddesinin de değiştirilmesi rapordaki sivri görüşler arasında. DEM Parti Raporunda; Abdullah Öcalan’ın kendisi kişisel olarak istemediğini beyan ettiği hâlde, örgüt elebaşının çözüm sürecindeki merkezi rolünün “umut hakkı” çerçevesinde ele alınması da isteniyor. Bu arada bir hususa dikkat çekmek gerekiyor: DEM Parti mensuplarının bir kısmında, Terörsüz Türkiye Sürecinin başlangıç döneminden bariz şekilde farklı söylem ve davranışlar görülüyor. Tuncer Bakırhan, Gülistan Koçyiğit, Tülay Hatimoğulları, Ayşegül Doğan gibi DEM Partililerin bu türden yaklaşımları, sürecin zehirlenmesine doğru bir eğilim olarak değerlendiriliyor. Bu yaklaşımın DEM Parti ile Kandil arasında, Suriye’deki SDG meselesini farklı şekilde yönlendirmek maksadıyla ortaya konduğu değerlendiriliyor… Hatırlanacağı üzere, 2013-2015 arasındaki çözüm süreci de, yine Suriye’deki ROJAVA meselesi yüzünden akamete uğratılmıştı. O dönem süreci yanlış okuyanların başında da Selahattin Demirtaş geliyordu… Yaşanan bunca acı tecrübelere rağmen, DEM Partililerin ve Kandil’deki terör baronlarının aynı hataları tekrar etmesi hiç istenen bir durum değil açıkçası. DEM Parti ve Kandil, en azından bu defa bölgesel ve küresel şartları iyi anlamalı ve değerlendirmeli.

Şu sırada DEM Parti’nin kontrolünde, İmralı Cezaevinde Öcalan ile birlikte hapis yatıp çıkmış iki teröriste, il il gezdirilerek konuşmalar yaptırılıyor. Bu sicilli teröristler, her konuşmasında halkı tahrik etmeye yelteniyor. “Biz faşist bir cumhuriyetle entegre olmayız” diyorlar. “90’ların ruhuna yeniden dönmeliyiz” diye saçmalıyorlar. Ekim ayında da, DEM Parti Grubunda Öcalan lehine slogan attırılmış ve daha sonra da Diyarbakır’da eylemler yapılmıştı… Toplum olarak çok hassas bir dönemden geçilirken, bu türden provokasyonlara tevessül edilmesi akıl kârı değil. Lakin DEM Parti, eski tas eski hamam aynı şekilde devam ediyor. Ve şimdi de 4 Ocak tarihinde, Öcalan için “umut hakkı” mitingi düzenleyeceklerini ilan ettiler. Devlet, siyaset ve toplum olarak, sürecin başarıya ulaşması için gösterilen sabır ve toleransın sınırsız olmadığını birilerinin bunlara anlatması lazım. Velhasıl, Meclis'e sunduğu raporda, Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartına, Türkiye’nin yaptığı bütün çekinceleri geri çekmesini isteyen DEM Parti, bugüne kadar defalarca test edilmiş ve her seferinde duvara toslamış hayalî şeylerin peşini bırakmalıdır...

İsmail Kapan'ın önceki yazıları...

ÖNE ÇIKANLAR