Kaydet
a- | +A

TGRT’de 1996/97’de "Entellektüel Boyut" adıyla haftalık bir program yapıp sunuyorduk. Hemen her fikirden siyasetçi ve aydını konuk ettik. Recep Tayyip Erdoğan, Devlet Bahçeli, Deniz Baykal, Tansu Çiller, Muhsin Yazıcıoğlu, Yılmaz Karakoyunlu, Mahir Kaynak ve daha birçok siyasetçi, yazar, şair, sosyolog, tarihçi…. ile birlikte düşünüp konuştuk.

Seyredenler, programın seviyeli olduğunu ifade ediyor, kavga-dövüş yapılmadan da program olabileceğine dikkat çekiyorlardı. Bizi bugün de görenlerden o programa atıfta bulunanlar çıkmakta. Bu vesileyle şu kaydı düşmeden geçemeyeceğiz: Entellektüel Boyut Programı’nın bütün videoları, ses kasetleri, çözülmüş metinleri, resim albümü, şeref defteri arşivimizdedir…

Merak etmişsinizdir:

30 yıl önceki bir sayfayı neden açtık?

25 Aralık 2025 Günü, Regaib Kandilinin yasemin kokulu iklimine girmişken Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, ana muhalefet cenahından bir politikacının hakaretine mazur kalmış, bir vatandaşımıza sahip çıkarken kullandığı bir isim bize bu mevzuu hatırlattı…

Avrupa’da çalışmakta olan bir soydaşımız, bir yerde şöyle demiş:

-Türkiye’nin kıymetini bilin. Biz, 11 ay çalışıp, 1 ay tatil yapıyoruz!..

Hepsi bu kadar…

Nihâyetinde görüşünü söylemiş.

Sözler, zaman, mekân, psikolojik sebeplerle birlikte tahlil ve terkip edilir. Zamanın çok yüksek bir kısmını yabancı diyarlarda geçiren bir kişinin, ülkesine sevgisini dile getirmesi tabiîdir…

Buna rağmen karşı görüş dile gelecekse seviyeli ve edepli bir üslupla o da söylenebilirdi. Hâlbuki argo tercih edilmiş. Argo konuşmak için Meclis’te vekil olmaya gerek yok. Bunların havada uçuştuğu bıçkın yerleri ırak değil.

Cemil Meriç’in tespitini hatırladık...

Mütefekkirimiz şöyle diyor:

-Argo, kanundan kaçanların dili; uydurma dil, tarihten kaçanların dili…

İşçimize karşı sarf edilen o kelimeyi, yazımızı kirletmemek için buraya almıyoruz. Cumhurbaşkanı, bu yapılanı gördü ve elbette ve haklı olarak ateşten ifadelerle yerdi…

Sn. Erdoğan, Tek Parti Zihniyeti mensuplarının, Avrupalılar karşısında 5 dakikalık bir randevu koparmak için bile aşağılık hâllere düşerken bu ülkenin yurt dışındaki mensuplarına buyurgan ve aşağılayıcı tavırlar içinde olmalarını kınıyordu…

Bunları söylerken de "Avrupalı Türkler" dedi:

Bu sözü, sevdik…

Niçin?

Çünkü:

Bu söz, bizi alıp tâ 30 yıl öncesine götürdü…

Almanya ağırlıklı olarak Avrupa’ya ilk işçi kafilesi göndermemiz 1962 yılında olmuştu. Sefer, çeyrek asır kadar sürdü. Bu eli darda vatandaşlarımızın birçoğu, kısa süreliğine gidiyorlardı. Köydeki yarım kalan inşaatı tamamlamak gibi sebeplerle yola koyulmuş, dilini, örfünü bilmediği hayatların ortasında kendilerini bulmuşlardı…

Şöyle bir söz vardır:

-Kul kurar, kader güler!

6 ay… 1 sene sonra dönme niyetiyle Kapıkule’den çıkanların, dördüncü nesil torunları, bugün Almanyalarda işverenler. Çeyrek asır sonra da bulundukları ülkelerin A takımı yönetiminde olacakları gün gibi aşikâr…

Bu giden işçilere çok seneler boyu "gurbetçi" dendi. Bu söz, içinde biraz da "ah fakirlik!" gibi bir anlam barındırıyordu. Gurbete çıkmak zorunda kalanların bizzat kendileri telaffuz etmiş olmalılar. Onun yanı sıra bir de "Almancı" diye bir yakıştırma vardı. Bugünkü o abes "Suriyeli" kelimesi gibi. "Almancı" sözü biraz sataşma, biraz çekememezlik hissettiriyordu…

1996/97’lerde bir akşam ekranda bu mes’eleleri işlediğimiz bir program yaptık. Tezimiz şuydu: "Artık, gurbetçi, Almancı, Alamancı… gibi çok da hoş olmayan sıfatlar kullanmamalıyız. O insanlar, artık, yurda dönmeyecekler. Onlar, bundan böyle Batı Türkleridir. Onlara ‘Batı Türkleri’ diyelim…” Programa da bu adı verdik. Bu cümle ilk defa kullanılıyordu. Bizim, o gün telaffuz ve terennüm ettiğimiz bu isimle, Cumhurbaşkanının bugün kullandığı "Avrupa Türkleri" eş anlamlıdır, aynı fikrin mahsulüdür…

Bu vesileyle bir hâtıramızı da nakletmenin vaktidir: Bir konferans için 1999 yılında Frankfurt’taydık. Bu Alman şehrinde "Batı Türkleri"ne şunu dedik:

-Yaşadığınız ülkenin vatandaşlığına girin. Korkmayın; vatandaşlıktan çıkmak, dinden çıkmak değildir!.. Vatandaş olursanız, seçme ve seçilme hakkı kazanırsınız…

İstanbul’a döndüğümüzde bir sohbette bu konuşmamızı paylaşırken şimdilerde Yeni Yüzyıl Üniversitesi’nde Hoca olan Sn. Resul İzmirli, her zamanki nüktedanlığıyla şunu demişti:

-Bu konuşmana rağmen Alman polisi, gümrükte dönüşüne izin vermiş…

Bir milletin, diğer devletlerdeki insan varlıklarına bugün, eski Yunancadan gelen Fransızcayla diaspora deniyor. Azınlık, ekalliyet, cemaat… anlamı yüklenebilir. "Diyaspora" unsurunu, bugüne dek en tesirli şekilde Yahudiler ve Ermeniler kulandılar. Diaspora rantçısı Ermeniler, ABD’de ve dünyada Osmanlı Türkiye’sinin kendi hudutları içinde yaptığı mecburi bir göç hareketini saptırarak bize karşı Ermeni Soykırımı silahı olarak kullandılar. ABD’de Kongre de ağır şekilde Yahudi diasporasının tesiri altındadır. Çünkü sermaye, medya, edebiyat, film sektörü, fikir hayatı… Siyonist Yahudi "diyaspora"sının elindedir. Washington, DC, Yahudi etkisinde kaldığı içindir ki İsrail, bugün bölgemizde gemi azıya almış olarak soykırım ve taşkınlıklar yapabilmektedir.

Öyle ise:

Buraya lütfen dikkat kesilmeli. Devletin müstakbel güzergâhına işaret ediyoruz:

Avrupa’daki 7 milyon Türk, Anadolu çocuğu, Türk vatandaşı olsun veya olmasın güçlü bir diaspora unsurumuzdur. Bunu daha da kuvvetlendirmek ise Ankara’nın elindedir. İİT ve TDT mensubu devletlerin Avrupa’daki vatandaşlarına da "Ümmet Ayniyeti"yle sahip çıkarsak, diplomatlarımız onların derdini de dert edinirse 7 milyon 15 milyon olur. Bu nüfus, birçok Avrupa devletinden fazladır...

Türk Diasporasıyla Ümmet Diasporasını yalnızca Kara Avrupa’sında değil, İngiltere, ABD, Kanada, Avustralya, Rusya’da da değerlendirmeliyiz.

İnsan zenginliği, yer altı zenginliğinden kıymetlidir.

Meclis’teki siyasetçi, bunlara kafa yormalıdır.

İnsan, konuştuğu sözdür…

Küçümserken; küçülebilirsin!..

Rahim Er'in önceki yazıları...

ÖNE ÇIKANLAR