“Genç tenha tarafı görmüş kendini o tarafa atacakken çantayı hesap edememişti...”
Birkaç zamandır gitmeyeli özlemişiz Fatih’i... Ne zamandan beri gidememiştik. O Yavuz Selim’den yukarı çıkarken köşede muhallebi satan, minik çocuklara bu da benden diyerek bir top fazla ikram eden tonton amcanın muhallebicisi... İki adım aşağıdaki anne eli değmiş gibi değil gerçekten anne eliyle yapılmış turşucusu... Malta’ya doğru giderken görenin selam vermek hâl hatır sormak ihtiyacı hissettiği nur yüzlü uzun boylu acısı alışkanlık yapan çiğ köftecisi... Hemen karşısındaki dükkânda büyük bakır kazanlar içinde Pervari balı satan balcımız...
Ama Çarşamba semt pazarını görünce günlerden çarşamba olduğunu anladık. Eh madem bugün çarşamba, bir semt pazarı alışverişi yapalım dedik...
Semt pazarının en kalabalık olduğu saatlerden biriydi. Tezgâh önlerinde insanlar hareket etmekte zorlanıyordu. Duran vardı, yürüyen vardı, telaşı olan vardı ama kalabalık adım adım ilerleyebiliyor hatta yukarıdan baksanız karınca misali kaynıyordu...
Ah bir de gittikçe moda hâline gelen iki tekerlekli pazar çantaları var ki hareketsizliği daha da artırıyordu.
Önde kimse yok zannediyorsunuz bir adım atıyorsunuz bir öndekinin pazar çantası meğer arkasında duruyormuş. Bir minik tekerlekli çantadan ne çıkar demeyin, üç dört tanesi bir araya geldiğinde yürüyüş iptal!..
Bir seksen boyundaki gencin de pazar arabası varmış. Boy müsait olduğu için kalabalığın arasından neresi tenha ise o tarafa hareket etme şansı oluyor. Ama pazar çantası yanında engel.
İçgüdüsel olarak az ötedeki tenha tarafı görmüş kendini o tarafa atacakken arkasında çektiği çantayı hesap edememişti. Çantanın tekerleği, yandaki kadının sol ayağından geçip sağ ayağına çelme takmış gibi olacakken durumu ikisi de fark etti. Kadın durdu, genç de çantasını fark ederek hareketini durdurdu.
Bu durumda günlük alışık olduğumuz sözler yaşanmadı. Yani kadın “Ne yapıyorsun be! Dikkat etsene ayağımı ezdin görmüyor musun!” demedi. Genç de “Ayağının orda ne işi var!” diye tepkiye tepki vermedi...
Ne oldu biliyor musunuz? Genç geri döndü:
“Ablacığım özür dilerim. Zarar vermedim değil mi?” dedi.
“Fark etmeseydim düşebilirdim ama iyiyim, bir şey yok.”
-Kusura bakma.
-Estağfirullah.
O esnada ne oldu biliyor musunuz? Biraz gerilerde bu hâli ve konuşmaları gören bir başka hanımefendi herkesin duyacağı şekilde şöyle konuştu:
“Ah herkes birbirine böylen kibar davransa, ne güzel olur...”
Metin Çatalca

