Günseli Kato’dan sanat dünyasına eleştiri: Kopyacılıktan ölmek üzereyiz!

Kaynak: Türkiye Gazetesi
- Güncelleme:
Günseli Kato’dan sanat dünyasına eleştiri: Kopyacılıktan ölmek üzereyiz!
Kültür - Sanat Haberleri  / Türkiye Gazetesi

Türkiye’de klasik sanatlarda yeni bir üslup oluşmamasından yakınan sanatçı Günseli Kato “Çağdaş sanatta da kopyacılıktan ölmek üzereyiz. Tabii, bu konuda sanatçıdan ziyade koleksiyoncunun durumu öne çıkıyor. Parasını aklamak ya da sınıf atlamak isteyen kişi sanat eseri alıyor. Hâl böyle oluyor” ifadelerini kullanıyor.

MURAT ÖZTEKİN - Günseli Kato, sanat dünyamızın en sıra dışı simalarından biri… Kendi tabiriyle “Ottoman” (Osmanlı) bir ailede büyüyen Kato, Süheyl Ünver’in yanında yetişti ama yirmi sene Japonya’da yaşayıp Türkiye’ye döndükten sonra minyatür sanatında kendine has aykırı bir yol çizdi; hem alkışlandı hem de tepki aldı…  

Bir araya geldiğimiz Kato, İstanbul’un eski günleri anlattıktan sonra “Şimdi her şey ‘vasat’; hiçbir şeyin kıymeti yok. Ne sergilerin ne festivallerin…” diyor ve biraz nostaljik biraz da tenkitli bir sohbet ortaya çıkıyor… 


Günseli Kato’dan sanat dünyasına eleştiri: Kopyacılıktan ölmek üzereyiz! - 1. Resim

KONAKTA OSMANLI HİKÂYELERİ KONUŞULURDU

▪️İstanbul’daki Osmanlı konaklarından birinde büyümüşsünüz. Sizi geleneksel sanatlara iten şey, bu konak hayatında görüp yaşadıklarınız mıydı?

Kimliğimle ilgili doneleri ve geleneği bana ilk öğreten ailem oldu. Evet, Anadoluhisarı’ndaki bir konakta büyüdüm. Ancak eski kız sanat okulu mezunlarından olan annem, minyatür ve tezhip yapardı. Biz üç kız kardeştik; üçümüze de oyuncak yerine suluboya almıştı mesela... Büyüdükçe Osmanlı sanatı üzerine araştırmalar yapmaya başladım. Çünkü bizim evimizde devamlı Osmanlının son dönem hikâyeleri ve sürgün hadisesi gibi şeyler konuşulurdu. Tabii, şimdi okullarda bunlar değil, başka şeyler anlatılıyor. Hâlbuki gerçek tarihin ve hikâyelerin öğretilmesi gerekiyor.

▪️Aynı zamanda efsane sanatçı Süheyl Ünver’in talebesisiniz… Onunla nasıl tanıştınız? 

Çocukluğumuzda “İstanbul’a inmek” diye bir tabir vardı. İstanbul ise Suriçi ve Beyoğlu’ydu. İstiklal Caddesi’ne inmek de çok önemliydi. Orada mesela kumaşçılar vardı. Oraya giderdik; zira bir tane elbisemiz olur onu öpe okşaya kullanır ve bıkmazdık. İşte o yıllarda İstiklal’e gittiğimde Yapı Kredi Sanat’ta bir mezar taşı sergisi olduğunu öğrenip heyecanla oraya koştum. Osmanlı mezar taşlarının motifler öyle muhteşemdi ki ağlamaya başladım. Ama nasıl ağlıyorum... “Sanatçısı kimdir, nerededir?” diye sorunca öğrendim ki bunlar Süheyl Ünver Hoca’nın eserleriymiş. Daha sonra Cerrahpaşa Tıp Tarihi Enstitüsündeki atölyesine gitmeye başladım. 

▪️O meşhur dersler nasıl geçerdi, şimdiki sanatçılardan kimler gelir giderdi?

Orada hafta bir gün diye desen derslerine başladım, derken dersler haftada üç güne, dört güne çıktı. Onun derslerinde kültür, tarih, tıp, din, coğrafya hâsılı her şey konuşulurdu.  Süheyl Hoca ile İstanbul’u da gezerdik. Tarihî yapıları, mezarlıkları ve kütüphaneleri dolaşırdık. Bir ödev verirdi, yüz tane yapardım. O dönemin heyecanını unutmam. Uğur Derman, Nusret Çolpan ve Semih İrteş gibi sanatçılar benim zamanımda onun yanından çıktılar.

BİR KİTAPLA HAYATIM DEĞİŞTİ

▪️Sanattaki yolunuzu daha oradayken mi çizdiniz?

Süheyl Hoca ile gittiğimiz kütüphane ziyaretlerinden birinde inanılmaz bir Memluk dönemi Kur’an-ı kerimiyle karşılaştım. O muhteşem sanatlarla süslü kitabı gördükten sonra hayat felsefem değişti; işin kopyacılıkla olmayacağını anladım. Kısa zamanda minyatüre geçtim ve yeni yorumlamalar yapmaya başladım. Ardından eğitim fakültesine gittim. Zaten babam Mimar Sinan Üniversitesi’ne gidip bohem olmamı istemedi. Biz babalarımızın sözünü dinleyen bir nesildik. Babam da “Ottoman” bir insandı. 

KENDİ SANATLARIMIZIN KIYMETİNİ JAPONYA’DA ANLADIM

▪️Bir de Japonya maceranız var. Uzun yıllar orada yaşıyorsunuz… O nasıl oldu?

Topkapı Sarayı’nda çalışırken Japonlar geleneksel sanatlarla uğraşan birini arıyorlarmış. İki sene Anadolu’da dolaşmışlar; kimseyi bulamamışlar. Sonrasında benimle karşılaştılar ve yolculuğum Japonya’ya uzandı. Bir seneliğe gittim, evlenip 20 sene orada kaldım. Orada geleneğin ne olduğunu ve kendi sanatlarımızın ne kadar güçlü olduğunu anladım. 1996’da ise ülkeme dönüp tecrübelerimi performanslara çevirdim. 

▪️Türkiye’de sanatın ve özellikle geleneksel sanatların günümüzde geldiği yeri nasıl değerlendiriyorsunuz?

Kâğıdından yazısına, süslemelerinden renklerine kadar 18. yüzyıla kadarki Kur’ân-ı kerimlere baktığımızda her dönemin başka bir üslubu olduğunu görüyoruz. Kanuni devrindeki sanata nasıl ulaşıldı? Bunu arkasında Allah’a, Kur’ân-ı kerime ve doğaya olan aşk var. O sanatçılar gözlerini açmışlardı; bakmıyor, görüyorlardı. Şimdi bir şey görmeden kitaplardan kopya yapılıyor. Bu yüzden günümüzde klasik sanatlarda bir üslup meydana getiremedik. Aynı şeylerin tekrarını yapmak, başarı sayılmaz. 

▪️Ama bahsettiğiniz geçen asırda söz konusu sanatlar neredeyse yasaklanmış; sanatçıları başka işler yapmak zorunda kalmışlardı. Bunları göz önünde bulundurursak, eleştirileriniz biraz ağır değil mi?

Osmanlı döneminde de kaotik dönemler yaşanmadı mı? Ben duaya çok inanırım. Ne kadar dua eder, ne kadar istersen Allah da senin karşına en muhteşemleri çıkarır. Yeniyi istersen Allah sana yol açar! 

MODAYA GÖRE SANAT

▪️“Contemporary Art” denilen çağdaş sanatta durum farklı mı? 

Çağdaş sanatta bir moda var ve eserler ona göre yapılıyor. Hatta çağdaş sanatta da kopyacılıktan ölmek üzereyiz. Tabii, bu konuda sanatçıdan ziyade koleksiyoncunun durumu öne çıkıyor. Parasını aklamak ya da sınıf atlamak isteyen kişi sanat eseri alıyor. Hâl böyle oluyor! Tabii, bu durum dünyanın her yerinde hemen hemen aynı.

ÇEKİŞMEKTEN SANAT YAPAMIYORLAR

▪️Peki genç sanatçılara nasıl bakıyorsunuz?

Çok büyük bir kaos görüyorum. Tabii ki geleneksel sanatlarda vizyonu olan ve haddini bilen sanatçılar var. Ancak çoğu kendi aralarında yarış içerisinde. Bu yarış ise maddi bir yarış. Çekişmekten sanat yapmaya fırsat bulamıyorlar.

▪️Geçtiğimiz günlerde sanatta sahtecilik bir konferansta ele alındı ve Türkiye’de sahte olduğunda şüphe duyulan eserleri araştırmaya bile cesaret edilmediği uzmanlarca vurgulandı… 

Çok fena… Bizde Fikret Muallâ’nın sahtesi dolu. Bundan para kazanan da bir sürü insan var. Farkındalık az. 

▪️Bahsettiğiniz sanattaki kısırlığın içerisinden nasıl çıkılır?

Bizim şu anki sıkıntımız klasik sanatlarda dört başı mamur bir eğitimin olmaması. Eğitim öyle kötü ki, kendimizi ve geleneklerimizi bile tanımıyoruz. Bu hâlle sanatta yeni bir şey ortaya çıkarmamız mümkün değil! Dünya kimliğine bakıyor, Amerika’dan kopyaladığın sanat eserine değil! 

▪️Peki, siz sanat kariyerinizde istediğiniz her şeyi başardınız mı? İçiniz rahat mı? 

Evet ama şu konudan muzdaribim: Bu kadar gençliğe dokunmak istememe rağmen bazen bir konferans bile vermem engelleniyor.

▪️Peki genç sanatçılara nasıl bakıyorsunuz?

Çok büyük bir kaos görüyorum. Tabii ki geleneksel sanatlarda vizyonu olan ve haddini bilen sanatçılar var. Ancak çoğu kendi aralarında yarış içerisinde. Bu yarış ise maddi bir yarış. Çekişmekten sanat yapmaya fırsat bulamıyorlar.

▪️Geçtiğimiz günlerde sanatta sahtecilik bir konferansta ele alındı ve Türkiye’de sahte olduğunda şüphe duyulan eserleri araştırmaya bile cesaret edilmediği uzmanlarca vurgulandı… 

Çok fena… Bizde Fikret Muallâ’nın sahtesi dolu. Bundan para kazanan da bir sürü insan var. Farkındalık az. 

▪️Bahsettiğiniz sanattaki kısırlığın içerisinden nasıl çıkılır?

Bizim şu anki sıkıntımız klasik sanatlarda dört başı mamur bir eğitimin olmaması. Eğitim öyle kötü ki, kendimizi ve geleneklerimizi bile tanımıyoruz. Bu hâlle sanatta yeni bir şey ortaya çıkarmamız mümkün değil! Dünya kimliğine bakıyor, Amerika’dan kopyaladığın sanat eserine değil! 

▪️Peki, siz sanat kariyerinizde istediğiniz her şeyi başardınız mı? İçiniz rahat mı? 

Evet ama şu konudan muzdaribim: Bu kadar gençliğe dokunmak istememe rağmen bazen bir konferans bile vermem engelleniyor.

KENDİMLE AYNI SEVİYEDEKİLERLE ARKADAŞLIK ETMEDİM

“Sanatçı özgün iş yapan kişidir”  diyen Günseli Kato, sözlerine şöyle devam ediyor: Sanat yaparken çok yönlü olmanız ve farklı uzmanlarla birlikte çalışmanız gerekiyor. Ben hiçbir zaman kendimle aynı seviyede olan insanlarla birlikte bulunmadım; hep profesörlerle arkadaşlık ettim.

Kaynak: Türkiye Gazetesi

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.
Sonraki Haber Yükleniyor...