Malezya-ABD arasında yağ savaşı! Palmiyesi olan kazanır
Palm yağı hurmayla akraba bir meyvenin yağı. 5 bin yıllık mazisi var. Omega bakımından zengin. Rengi ve işlenme şartları sebebiyle tüketiciler mesafeli durabiliyor. Malezya ön yargıyı kırıp dünya mutfaklarına girme mücadelesi veriyor.
Palmiye yağı üreticileri, yüksek verimliliği, çok yönlülüğü ve sağlık faydalarıyla öne çıkan ürünlerinin çevresel ve sağlıkla ilgili karalama kampanyalarına haksız yere maruz kaldığını savunarak sürdürülebilirliğini vurguluyor.
- Palmiye yağı piyasasına Endonezya ve Malezya hâkim olup, ürün, ABD'nin GDO'lu soya ve mısır lobisi tarafından sağlık ve çevre iddialarıyla karalama kampanyalarına maruz kalmaktadır.
- Gıda dışında ilaç, kozmetik ve hayvan/bitki beslemede yaygın kullanılan palmiye yağı, trans yağ ve kolesterol içermezken, kırmızı palmiye yağı omega 3, omega 6 ve A vitamini açısından zengindir.
- Palmiye, yağ sektöründe kullanılan arazinin sadece %5.5'i ile arzın %40'ını karşılayarak diğer bitkisel yağlara göre çok daha yüksek verim sunar.
- Greenpeace'in orman katliamı iddialarının aksine, soya ve et sektörlerinin daha fazla orman alanı tükettiği belirtilmekte; Malezya'nın ormanlara taşmadığı ve IUCN'in sürdürülebilir palmiye yağını teşvik ettiği vurgulanmaktadır.
- Palmiye yağı, uygun yağ asidi kompozisyonu sayesinde ısıl proseslere dirençli, yüksek erime noktasına sahip, düşük maliyetli ve uzun ekonomik ömürlü olup, hidrojene yağlara ve diğer sıvı yağlara iyi bir alternatiftir.
İRFAN ÖZFATURA / KUALA LUMPUR - Palmiye bir Tropik iklim ağacı. Asya, Amerika ve Afrika’da yetişir, boylanır, meyvelerle donanır.
Uzak doğu halkı 5 bin yıldır meyveyi sıkar, yağını kullanır.
İşi endüstriye dökme fikri sömürgeci İngilizlerin kafasından çıkar (1870). Ancak ilk ticari dikimi ve üretimi Fransızlar yapar (1917-Selangor).
Şu anda piyasanın iki hâkimi var. Endonezya ve Malezya. Bunlar üretimin takriben % 85’ine imza atar 130 ülkeye mal satar. Ticari ağları her gün genişler, gıda üreticileri tarafından tercih olunurlar. Ancak mutfaklara da girmeye çalışınca dananın kuyruğu kopar. Bilhassa GDO’lu soya ve GDO’lu mısırla piyasayı elinde tutan ABD, reklam gücünü ve medya kaynaklarını kullanır karalama kampanyası açar. Hatta raflardaki mamulleri tarar “bak gördünüz mü, bunda da var” deyip linçe kalkışırlar.
Buna benzer bir saldırıya biz de uğramıştık zamanında. Marshall yardımlarının başladığı yıllarda (1948) anlı şanlı doktorlar zeytinyağı ve tereyağı hakkında ahkam keser, kalp ve damarlar üzerindeki menfi tesirlerinden söz açarlar.
Ardından reklam bombardımanı başlar, mısır özü ile nebati margarin girer mutfaklarımıza.
BİR DE BİZİ DİNLEYİN
Geçtiğimiz günlerde Malezyalı Palm yağı üreticileri yabancı gazetecileri davet ederek tesislerini ve ürünlerini tanıttılar. Ortalıkta dolaşan soruları cevaplandırdılar.
Onlara göre palm yağı yağdan fazladır. Gıdanın yanı sıra, ilaç sanayiinde, kozmetikte, hayvan ve bitki beslemede kullanılır. 1960’lardan itibaren yüzlerce ürün raflarda yerini alır. Büsküvit, çikolata, şekerleme ve bil umum cips, kızartma…
Yani ben yemedim diyen kendini kandırır.
Palmiye bereketli bir nebattır, birim alandan alınan yağ miktarı rakiplerine ciddi bir fark atar.
Aynen fındık ve zeytin gibi bir meyve yağıdır. Bir ağaçtan takriben 40 kilo yağ alınır.
Palmiye, hurma ve Hindistan cevizi ile akrabadır, meyveleri büyük hevenkler ve salkımlar halinde toplanır. Yerden yüksekte temiz alanlarda yetişir, tropikal yağmurlarla yıkanır. Üretim senenin 365 günü devam eder, her mevsim çalışılır.
Biz pek tanışamadık ama 130 ülkede kullanılır.
Meyvenin etli kısmından ayrı, çekirdeğinden (kakao gibi) ayrı yağ çıkarılır, birbirinden farklıdır.
Aynı oranda doymuş ve doymamış yağa havidir, sağlıklıdır.
İstenirse yarı katı (stearin) istenirse sıvı (olein) yemeklik yağ şeklinde hazırlanır.
İçinde trans yağ yoktur; hatta trans yağların panzehiri olarak tanınır.
Kolesterol de bulunmaz.
Bunları zaten bilen ve kabul eden muhalif cenah farklı yerlerden vurur, Greenpeace marifetiyle yağmur ormanlarının tüketildiği hususunu kaşımaya başlar. Kaplanların ve orangutanları (Hakikaten güzel hayvanlar) konu mankeni yapar.
Halbuki orman katliamı hususunda soya, et sektörü öndedir daima (WWF- World Wildlife Fund) Kereste tacirlerini de unutmamak gerek bu arada.
Malezya 1990’dan beri ormanlara taşmıyor. Kaldı ki palmiyeli alanlar bilhassa maymunlara yarar, meyvelerinden sebeplenirler az çok ne varsa.
Ceylanlar ve kaplanlar için de aralarda derelerde hayli cangıl var. Hükümet yerli türleri yaşatmak için gayret gösterir, enstitüler kurar, yaralı hayvanları tedavi ettirip yine tabiata salar. Sadece vukuatı olanlar (insan yemiş kaplan gibi) içeride tutulurlar. Yavrular avlanacak olgunluğa erişince kelepçeden kurtulurlar.
TEŞVİK KARARI
Çevre hassasiyeti elbette önemli ama bunun yolu palm yağını boykot değil. Nitekim Dünya Doğayı ve Doğal Kaynakları Koruma Birliği IUCN’dan, “sürdürülebilir palm yağının teşviki hususunda karar çıkar (2018). Zira palm yağının bulunmadığı bir senaryoda, ormanların ve biyoçeşitliliğin daha çok zarar göreceği aşikâr.
Palmiyeler, yağ sektöründe kullanılan arazilerin %5,5’ini işgal etmesine rağmen arzın yaklaşık %40’ını karşılar. Halbuki soya arazilerin %30’una yayılır, talebin %28’ine cevap verebilir anca.
Kanola, yer fıstığı, ayçiçeği ve Hindistan cevizi de palmla kıyas edilmeyecek kadar arazi işgal eder. Raporun yazarlarından Prof. Dougles Sheil, “nebati yağlar umumiyetle birbirinin yerine kullanılabilir gelin 2050 yılına kadar çalışalım, 10 milyar insan için 35 milyon hektarlık ek bir alan (% 8) açalım. Orada üretilecek palm yağı bütün dünyaya yeter artar”.
Aynı talebi soya ile karşılamaya kalkarsanız 204 milyon hektar (% 48) ek tropik araziye ihtiyaç var.
MEYVE YAĞI
Peki palm yağı zararlı mı? İtina gösterilmeden üretilen bütün yağlar risk taşır. Mesela küflü dip zeytinlerinden ya da çuvallarda bekletilmiş kızışmış tanelerden yağ sıkarsan asidi artar. Yüksek ısılarda rafine edersen içinde enzim kalmaz bu defa. İşte bu yüzden seçme meyve ve soğuk sızma!
Palmiye yağı da salça renginden kurtarılmak için rafine edilir. Halbuki kırmızı Palm yağında omega 3 ve Omega 6 oranı balık yağından bile fazla.
Nitekim Dünya Sağlık Örgütü, BM Gıda ve Tarım Örgütü palmiye yağından kaçının tavsiyesinde bulunmaz.
Melezya Palm Yağı Kurulu (MPOB) Başkanı Muhammed Hilmi Osmanpaşa yaptığı konuşmada “25 yıl sonra Dünya nüfusunun 10 milyara ulaşacağı tahmin ediliyor. Yenilebilir yağlara olan talep artacak. Palm yağı, diğer ana yağ bitkilerine kıyasla hektar başına en yüksek verimi sağlar. Uzun ekonomik ömrü, nispeten düşük üretim maliyeti ve istikrarı ile rakipsizdir. Tabii olarak kolesterolsüzdür ve E vitamini tokoferoller/tokotrienoller ve beta-karoten açısından zengindir. Kırmızı palm yağı, Afrika ve Asya’daki A vitamini eksikliğiyle mücadelede kullanılır.
VERİMLİ VE ZAHMETSİZ
Biz MPOB olarak, bilimin tarım emtiası ile insan refahı arasındaki köprü olduğuna inanıyor, önde gelen üniversiteler, araştırma kurumları ve devlet kurumlarıyla iş birliği içinde çalışıyoruz. Sektör temsilcileri ve politika yapıcıların iş birliğini derinleştirmesini, inovasyonu ilerletmesini ve sürdürülebilirliği teşvik etmesini bekliyoruz” dedi.
HÜLASA!
Kısaca palm yağını ön planda tutan olay yağ asidi kompozisyonunun uygunluğudur. %50 civarında palmitik asit major olmak üzere doymuş yağ asitleri ihtiva eder. Kalan doymamış fraksiyonun çoğunluğu isi tekli doymamış bir yağ asidi olan oleik asit oluşturur. Bu durum palm yağını ısıl proseslere karşı dirençli hale getirir. Katı fraksiyonları (stearin) hidrojenize yağlara iyi bir alternatifken sıvı fraksiyonu (Olein) kızartma prosesi için uygundur. Ayrıca palm yağının erime noktası yüksektir. Diğer bitkisel sıvı yağları bu seviyeye getirmek için modifiye edilmeleri gerekir. Palm yağının diğer bir avantajı ise dikine tarımla (ağaçta) üretilmesidir. Daha az bir alanda çok daha fazla meyve ve yağı üretimi söz konusudur, ucuzdur. Bu durum palm yağını verim noktasında da öne çıkarır. Ayrıca palm çekirdeğinden elde edilen de mühim bir yağdır. Laurik asit açısından zengin, oda sıcaklığında katıdır. Bilhassa kakao yağı eş değeri olarak kullanılır. Palm yağının rafinasyonu sırasında gilisidil esterlerinin açığa çıkması ise işin tatsız tarafıdır. (Prof Dr. Salih Karasu)
