Selfie kabilesi

A -
A +

Hafta sonu Florya sahiline gittim. Boş bir bank bulup oturdum. Güneşin son ışıkları gökyüzüne dağılmış bulutları kızıla boyuyor, demir atmış irili ufaklı gemiler koyu lacivert bir uykuya hazırlanıyordu.

 

Bir ara hemen önümüzdeki kayalıklarda oturmuş insanlara baktım. İstisnasız hepsi selfie çekmekle meşguldü. Alışık olduğum bir manzara olduğu için çok garipsemedim. Sonuçta ben de çok farklı değilim. Ama sonra kendimi zorlayıp zihnimdeki bütün çerezleri temizledim ve yeniden baktım.

 

Hepimiz için sıradanlaşan bu manzara birden çok garipleşti. O anda kendimi, değişik ritüelleri olan bir kabilenin belgeselini seyrediyormuş gibi hissettim. Sonra belgeselin sesi doldu beynime;

 

“Selfie kabilesi gün batımının keyfini çıkarmak için yine kayalıklara toplandı. Kabile üyeleri uzun çubuklarını kullanarak en iyi pozu vermek için birbirleriyle yarışıyorlar. Bazıları da de iş birliği hâlinde birbirlerinin fotoğrafını çekiyorlar. Bu muhteşem manzarayı dekor olarak kullanan ve sadece kendileriyle ilgilenen kabile üyeleri heyecanlı. Çünkü güneş batınca bu fotoğrafları paylaşacak ve aldıkları beğenileri kutlayacaklar.”

 

Belgesel zihnimde akmaya devam ederken birden bir alkış koptu. Başımı çevirip baktım. Sol taraftaki kayalıkların üzerinde bir erkek dizleri üzerine çökmüş, mahcup bir şekilde gülümseyen bir kıza evlilik teklif ediyor, üç kişi de farklı açılardan çekim yapıyordu.

 

Çift, her tekliften sonra kayalıkların üzerinde sendeleyerek arkadaşlarının yanına gidiyor, görüntülere bakıyor ve muhtemelen beğenmedikleri için tekrar yerlerine dönüp seremoniyi tekrarlıyordu.

 

Bu arada güneş battı. Ben de yeni belgesel yayına başlamadan yerimden kalktım ve arabaya doğru yürüdüm.

 

 

Samimiyet ve enaniyet

 

 

Popüler kültürün büyük bir amacı var: İnsanın kendisini merkeze alması ve geri kalan her şeyi dekor olarak görmesi...

 

Bunu da başardılar. Çünkü selfie refleksiyle farkında olmadan güzel şeylere hep sırtımızı dönüyor, hayata bakış açımızı da en öne hep kendimizi alacak şekilde oluşturuyoruz.

 

İşin kötüsü başkalarının acılarını da kendimize fon yapıyoruz bugünlerde. Gazze’yle ilgili paylaşım yaparken, “Öyle bir şeyler yaz ki insanlar ne kadar duyarlı olduğunu düşünüp seni takdir etsinler” diyen o çirkin iç sesten kurtulamıyoruz.

 

Anneler günüyle ilgili bir paylaşım yaparken, ne kadar ideal ve iyi bir evlat olduğumuzu ispat etmeye çalışıyoruz. Çocuğumuzun doğum gününden fotoğraf paylaşırken, hangi fotoğrafta güzel çıkmışsak, onu seçiyoruz.

 

Beğenilme arzusu öyle bir gelişip palazlandı ki insan olmanın gerektirdiği bütün duyguları zincirle kendine bağladı. Bizim dışımızda her şey, kendimizi ön plana çıkarmak için hazırladığımız sahnenin dekoru hâline geldi.

 

Acı, üzüntü, mutluluk, dostluk, aşk… Hepsi çeşitli etiketlerle, donuk bakışlı vitrin mankenlerinin üzerinde sergileniyor. Hiçbir duygu yaşanması gerektiği gibi yaşanmıyor. Çünkü kendisine âşık olan insanın gözü, kendisinden başka bir şey görmüyor.

 

Sözlüklerde berbat bir hayat yaşayan “bencil” sıfatı da yeni imajı ve makyajıyla aramızda daha rahat dolaşıyor artık. Kişisel gelişimcilerin de desteğiyle selfie çubuğunun ucunda hayallerini yaşıyor.

 

Bir gün batımını doyasıya seyredemeyen insanın, bir ülkenin batışına layıkıyla üzülmesi beklenemez. Muhteşem bir manzarayı kendisine fon yapan insan, başkalarının acılarını da dekor olarak kullanır. Ne alakası var demeyin çünkü çok alakası var.

 

Bu yüzden tadı kaçtı artık dünyanın. Gizli gündemleriyle boğuşurken kendisi dışındaki her şeyi minder dışına iten insan bozuldu. Dikkat çekmek için girişilen performans yarışında “ben” hariç her şey arka plana konuldu. Samimiyet bir deri bir kemik dolaşırken, enaniyet obezite sınırına ulaştı.

 

Gazze’yle ilgili yaşanan vurdumduymazlığın sebebi de bence budur. Çünkü samimiyetini kaybeden, insanlığını kaybetmeye mahkûmdur.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.
Bekir Kurt 30 Mayıs 2024 19:57

"Çünkü samimiyetini kaybeden, insanlığını kaybetmeye mahkûmdur."Kaybettik dostum kaybettik.Ne zaman mi?Internet,akıllı telefon çıktı insanlık kayboldu.