Hasan El-Benna'nın torunu: Arap Baharı aldatmacaydı

Hasan El-Benna'nın torunu: Arap Baharı aldatmacaydı

Politika Haberleri

Müslüman Kardeşler'in kurucusu Hasan el-Benna'nın torunu Tarık Ramazan, "Arap Baharı'nın aldatmaca olduğunu 2011'de söylemiştim" dedi

CEREN KENAR İSTANBUL
Mısırlı din adamı Tarık Ramazan, Oxford Üniversitesi Şarkiyat Enstitüsü'nde Çağdaş İslam Bilimleri profesörü ve güncel meselelere dair yorumları ile dikkat çekiyor. Müslüman Kardeşler hareketinin kurucusu Hasan el-Benna'nın torunu olan Ramazan ile Avrupa'da yükselen İslamofobi'den, IŞİD'e Müslüman toplumun meselelerini konuştuk.
'Meselelerin İslamileştirilmesi' şeklinde bir tespitiniz var, özellikle Batı'da birçok mesele bağlamından çıkarılıyor ve kaynağı İslamiyet gibi gösteriliyor. Bunu kim ve neden yapıyor?
Batı'da aşırı sağ retoriği dört temel esasa dayanıyor. İlk olarak görmemiz gereken şey karmaşık meselelere karşı çok basit cevaplarla gelmeleri. Mesela, bir probleminin kaynağını ötekide aramak. Bir problemi çözeceğimiz zaman ilk olarak karşıdakini hedef göstermek, yabancıların ya da Müslümanların davranışlarını problem olarak göstermek. İkincisi, gerçekliklerin kötü bir revizyonunu yapmak. Biz ve bizimkiler onlara karşı gibi bir denklem kurmak. Üçüncüsü mağdur zihniyetinde olmak. Biz bu insanların kurbanıyız, yabancılar ve Müslümanlar yüzünden mağdur oluyoruz demek. Ve dördüncü olarak da korkuyu beslemek için duygusal siyaseti kullanmak. Bu dört esas aşırı sağın popülizmini oluşturuyor. Geçmişte de aslında aşırı sağ bu dört temelden oluşmaktaydı ancak bugün onların bu retoriği ana akımı oluşturmakta. Artık politika üretmeyen; işsizlik, eğitim, adalet, sosyal adalet, eşitlik gibi sosyo-ekonomik meseleleri çözmek için uğraşmayan yalnızca duygusal politika üreten siyasetçileri görmeniz mümkün. nbsp;İngiltere'de, Fransa'da, İsviçre'de, Norveç'te, Almanya'da aşırı sağın yükselişinin sebebi olarak bu ülkelerde İslamın gösterilmesi yanlış bir çıkarım. Bunun İslamiyet'le alakası yok, bu tamamen sosyo-ekonomik durum. nbsp;
IŞİD'in yükselişinin arkasında yatan inanç mı, yoksa bu sosyo-ekonomik problemler mi? nbsp;
İkisi de diyorum. Bir şeyi sadece görünen yüzüyle analiz etmeye çalışmak yerine arkasında yatan sebeplere bakmak lazım. Burada arkada yatan sebepler sandığımız kadar net değil. IŞİD'in popülerleşmesinin sebebi sadece İslami retorik ya da şiddet eğilimli radikal kişilerden oluşması değil. Bundan çok daha komplike bir şey. Ayrıca bu tarz bir dini yorumlama biçiminin kendi ülkemizdeki gençler üzerinde neden çekici olduğunu da anlamaya çalışmamız gerekiyor. Artık sadece Avrupa'dan değil, Libya'dan Tunus'tan Afrika'dan ve hatta Türkiye'den IŞİD'e katılmak için gidiyorlar. Bunu anlamaya çalışmamız ve ona göre bir duruş sergilememiz gerekiyor. Tarihsel dizilimde yer alması gereken bir diğer nokta ise bu insanların nereden geldiği, kim oldukları. Bu zihniyeti araştırırken ilk olarak bu zihniyeti nerede bulacağımız sorusu akla geliyor. Bu Selefi zihniyeti, ancak Selefi zihniyeti şiddet eğilimli değil. Selefiler şiddeti reddeder ve siyasete müdahil olmayı da istemezler. Son 15 yılda yeni bir durum oluştu. Selefiler gittikçe daha çok politize hale geldi. Elinizde bu zihniyeti siyaseten işlemek, manipüle etmek için kullanacak ve istediği yönde çalıştıracak türden kötü niyetli biri varsa olacak şey bellidir. Afganistan'da da bunun yaşandığını aklımızda tutmamız gerekir. Taliban siyasetle ilgilenmiyordu ve Rusya'nın varlığını engellemek amacıyla Amerika tarafından kullanıldı. Hatta ABD, 'siz haklısınız, onlar değil' diyerek Taliban'ı siyasi arenaya doğru sürüklemeye başladı. Bu insanlardan bazıları gerçekten samimi bir şekilde inançlıydı ancak arkalarındaki insanlar değil. nbsp;
Radikalizm aslında ona karşı savaştığını söyleyen unsurlar tarafından destekleniyor mu diyorsunuz?
Bazı radikal elementleri zorlayarak yeni bir politik düzen oluşturuluyor ya da oluşması için çaba sarf ediliyor. Bir ara Kuzey Mali'deydim ve kara kuvvetlerindeki insanlarla ilgileniyordum. Bana söyledikleri şey hükümetlerinin politikalarını anlamadıklarıydı. Bir gün başkanla konuşuyordum ve o da bana Fransızların neden böyle politika izlediğini anlamadığını ve bu politikanın onları daha çok radikalleşmeye ittiğini söyledi. Neden Mali'deler, Mali halkını çok sevdikleri için mi, hayır. Kuzey Mali, kuzey Nijer ve bölgede bulunan uranyum için. Neden Afganistan? Lityum ve petrol. IŞİD konusunda naif olmamak lazım. Onları kimin ittiğini, varlıklarından kimlerin avantaj elde ettiğini dikkate almak lazım. Sorunun cevabına dönersek eğer tabi ki politik bir duruş, dini açıdan bir duruş sergilememiz gerekiyor ancak bunu yaparken aynı zamanda bölgedeki siyasi menfaatleri anlayabilmek için kapsamlı bir anlayışa sahip olmalıyız.
Müslüman Kardeşlerin silahlı mücadeleyi bırakıp demokratik metot izlemesi, Mısır devrimi, seçimler, darbe nbsp;ve uluslararası kamuoyunun darbeyi desteklemesi. Müslüman toplumlara demokrasiye daha çok bağlanmalarını tavsiye ederken Mısır örneğinde olduğu gibi bazı gerilemeler oluyor. nbsp;Bu konuda ne düşünüyorsunuz?
Yapmaya çalıştığım iki şeye dikkat etmek lazım. Batıdaki Müslümanlardan bahsettiğimde onlara demokratik süreçlere daha çok katılmalarını tavsiye ediyorum. Ancak Müslümanların yoğunlukta olduğu ülkelere tavsiyelerde bulunduğumda gidin ve demokrasinin bir parçası olun demeden önce bizim için önemli olan bazı başka prensiplerden bahsediyorum. Mısır konusundaki pozisyonum en başından beri dikkatli olmak üzerineydi. 'Arap baharına şahit oluyoruz' yaklaşımı hiç benimsemedim ve meselenin daha kompleks olduğunu düşündüm. 2011'de dikkatli olun demiştim. George W.Bush Irak'taki süreç başladığında 'Irak'ın demokratikleşmesinden yanayız' demişti. Ne olduğuna bakarsak; Irak rejimi güçsüz hâle getirildi, ulaşım kolaylaştı ve ülke bölünmeye gitti. Şimdi bütün Orta Doğu'da olan bitene bakalım. Libya, Suriye, Yemen'de yaşananlar aynı şekilde. Siyasi sürece katılmaya başladıklarında benim Müslüman Kardeşler noktasındaki pozisyonum şuydu; seçimlere katılmamak. Onlar 2011'de naif bir düşünceye sahipti. Darbeden iki hafta önce Türkiye'den birileri 'hazırlıklı olun bazı şeyler olacak' demiş olsa da onlar 'Ordu, ABD'nin yardımıyla kontrolümüzde' demişlerdi. 60 yıldır aynı pozisyondasın ve güç senin elindeyken aynı derecede naifsin. Bu çılgınca bir şey. Muhammed Mursi ile seçilmeden önce tanışmış ve 6 soru sordum. Cevapları karşısında hayal kırıklığına uğradım, hepsi 1940'lardan kalmaydı. Çok naif düşünüyordu, ordunun ülkenin kontrolünde olduğunu söyledi. Mısır ordusu ekonominin yüzde 34'üne sahip ve meseleye politik argümanlarla bakıyoruz. Anlamadığımız nokta bölgenin en büyük probleminin ekonomi oluşu. Bu arada demokratikleşme sürecini de umursamıyorlar. Mübarek devrildikten sonra tek duyduğumuz 'insanlar kurtuldu' idi. Siz bunun için 40 yıl beklediniz. 1.5 yıl sonra bütün parayı rejime geri verdiniz ve rejim de 32 dakikada 1025 muhalifi öldürdü. Bana kalırsa Batının istikrarlı bir politikası yok, tabi ekonomik çıkarları korumak için gösterilen çaba hariç. 2 yıl önce Dışişleri Bakan danışmanıyla konuştuğumda 'üç ana endişemiz var demişti:? Güvenlik, petrol ve İsrail.' Gözümüzün önünde olan şey de tam olarak bu.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.
Sonraki Haber Yükleniyor...