Göz kendini göremez

- Güncelleme:
Göz kendini göremez

Ramazan Haberleri

Ehl-i sünnet âlimlerinin, büyüklerin hayat hikâyelerini, kıymetli eserlerini okumakta, iyi insanlarla beraber olmakta çok büyük faziletler vardır

HAZIRLAYAN: ÖMER ÇETİN ENGİN

> Cehennemden kurtulmak evvela imanla mümkündür. Sonra öğrenmekle mümkündür, öğrenin şu dininizi. Öğrenmeden yaptığınız ibadetler makbul değil çünkü. Sabahtan akşama kadar, akşamdan sabaha kadar her türlü ibadeti yapsan, fakat o ibadetin ilmini bilmiyorsan makbul değil. Sen dört rekat namazı beş rekât kılamazsın. Veyahut ta şu kadar durulacak yerde kırk defa duramazsın, fazla hareket yapamazsın, yani bir ilmi var bu işin. Müfsidlerini öğreneceksin, yani neyi yaparsan namaz bozulur, onu öğreneceksin. Abdesti öğreneceksin, abdesti bozanları öğreneceksin, velhasıl ilim, Allahü teâlânın emrettiği dini öğrenmektir ve sonra da onun yasak ettiklerinden sakınmaktır. Haram haramdır. Kim yasaklamış onu, Allah yasaklamış. Yapmayın diyor, faiz almayın diyor, haram işlemeyin diyor, kalb kırmayın diyor, müminlere yardım edin diyor, hainlik yapmayın diyor, hile yapmayın diyor, hırsızlık yapmayın diyor, başkası yasaklasa küt küt gidersin, Allah yasakladı diye ne bu gevşeklik böyle, olmaz öyle şey. Yeri göğü yaratan, seni yoktan var eden Allah’tır celle celalüh.

> Ehl-i sünnet âlimlerine münkir, yani düşman olanlar, Peygamber Efendimizin zamanında yaşasalardı, ona da düşman olurlardı. Tasdik edenler, tasvip edenler, sevenler, eğer Peygamber Efendimizin zamanında olsalardı, eshab-ı kiram olurlardı. Niçin? Çünkü onlar onun vârisleridir. Görmek kâfi gelseydi, bütün Kureyş kâfirlerinin müslüman olması gerekirdi, inanmak başka şeydir, o Cenab-ı Hakk’ın bir lütfudur, bir ihsanıdır.

> Göz başkalarını görür, ama kendini göremez. İnsan büyüklerin, ehl-i sünnet âlimlerinin kitaplarını okursa, kendini görür ve tanır. Büyüklerin hayat hikâyelerini, kıymetli eserlerini okumakta, iyi insanlarla beraber olmakta çok büyük faziletler vardır. İnsan, kendi kusur ve hatalarını o zaman anlar. Yoksa şarapçı ile gezen, hırsızla gezen daima kendini iyi görür.

> Müminin kelamı şifadır, müminin taamı şifadır, müminin siması şifadır.
Yani müminin muhabbetle yüzüne bakmak insanın kalbine şifa verir. Mümin Allah’ın veli kuludur. Onun sevdiği kuludur. Ona muhabbetle bakmak, ona muhabbetle duâ etmek, ona muhabbetle yardım etmek Cenab-ı Hakk’ın rızasını kazandırır. Hepimiz bu dünyada bir gaye için yaratıldık. O da Allahü teâlânın rızasını kazanmak. Onun rızasını kazanmak da onun kullarına iyilik etmekten geçer. Onun kullarına vermekten geçer. Onun kullarının duâsını almaktan geçer. Onun kullarını razı eden Cenab-ı Hakk’ı razı etmiş olur. Allahü teâlânın razı olması için evvel kulların razı olması lazımdır. Meselâ kim? Evvela anne baba, hoca, arkadaş, patron neyse yani kimin hakkı varsa öncelikle onların razı olması lazım.

> Herkes sevdiğiyle beraber olacak. Dünyada kızdığı ile beraber değil. Sevdiği ile beraber olacak.

> Çalışmak ibadettir. Çalışkan müslüman Allahü teâlânın dostudur.

> İş arasında namaz kılanlardan değil, namazlar arasında iş yapanlardan, namaza öncelik verenlerden olun. Namaz dinin direğidir, namaz müminin miracıdır. Bu son ikisi hadîs-i şerîftir.

> Hakiki bayram son nefeste imanla ölmektir, son nefeste Allah demektir.
 İmanı muhafaza etmek için dinimizi bilmek lazım. İlimsiz din olmaz yani dinimizi bilmeden iman muhafaza edilemez.

> En büyük nimet, imandır. İmanlı olmanın şükrü, müslüman olarak birbirimizi sevmektir. Bu çok önemlidir.

> Allahü teâlâ dünyada insanları karışık yarattı, yani müslümana has bir özellik vermedi. Böyle olsaydı, diğerleri bakacaktı, bu farklı diyeceklerdi, müslümana has özelliği görüp, iman edeceklerdi. O zaman gayba değil, gördüğüne iman etmiş olacaklardı. Hâlbuki iman gaybidir, Muhammed aleyhisselâmın bildirdiklerine iman etmek lazımdır. Ama ahirette böyle olmayacak, dost düşman, müslüman kâfir ayrılacaktır. Müslümanlar nimetlere, kavuşacak, kâfirler de azaba.

Göz kendini göremez

BİZ DE DAVET ETSEYDİK

Hazret-i Osman “radıyallahü teâlâ anh” bir gün Resûlullah “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” hazretlerine ziyafet vermişti. Ali “radıyallahü teâlâ anh” o ziyafetten çıkıp, eve geldi. Hazret-i Fâtıma-tüz-zehrâ “radıyallahü teâlâ anhüma”, zevcinde hüzün görüp sebebini sordu. “Ya Fâtıma, biraz dünyalığımız olsaydı Resûlullah Efendimizi biz de hazret-i Osman gibi davet ederdik...” cevabını alınca Şanlı Peygamberin kızı “Biz de davet edelim” karşılığını verdi. Allah’ın arslanı “Ne ikram ederiz” deyince annemiz ilikler donduran tevekkülüyle, “O Habîbullahdır. Ona Allahü teâlâ ikrâm eder” buyurdu... Hazret-i Alî, Resûlullah Efendimizi davet edince, Habîbullah (Ya Ali! Yalnız beni mi, eshâbımla beraber mi?) diye sordular. Hazret-i Ali, “Eshâb-ı kirâm da berâber buyursunlar” deyince Efendimiz kızının evine doğru yola çıktılar.  (devam edecek)

DİLLERİ GÖĞÜSLERİNE SARKMIŞ OLANLAR

Diğer bir fırka da vardır ki, ağaç dallarına asılırlar. Bunlar dünyada livata yapanlardır. Diğer bir fırkası da, dilleri ağızlarından çıkmış ve göğüslerine sarkmış, gayet çirkin bir hâldedirler ki, insan görmek istemez. Bunlar yalan ve iftira söyleyenlerdir. Bir fırka dahi, karınları yüksek dağlar kadar büyümüş olduğu hâlde bulunur. Bunlar, dünyada zaruret olmadan ve muamele yapmadan faizli mal ve para alıp verenlerdir. Bu gibi harâm işleyenlerin günahları, fena hâlde açığa vurulur. [Faiz için zaruretin ne olduğu ve muamele ile satış yaparak faiz almak (Se’âdet-i Ebediyye) kitabında bildirilmiştir.] (devam edecek)

EFENDİMİZİN DUALARI

Allah’ım, ölüm anında, şeytanın galebesinden sana sığınırım. [Nesai]

ESHAB-I KİRAMIN HİKMETLİ SÖZLERİ

“Hakkımda hangisinin daha hayırlı olduğunu bilemediğim için darlık (fakîrlik) ve bolluk (zenginlik) günlerimin hiçbirine aldırış etmedim.”
HAZRETİ ÖMER-ÜL-FÂRÛK (radıyallahü anh)

ATERİNANIN TEHLİKELİ SEFERİ

Aterina da denen gümüş balıkları, diğer balıkların aksine yumurtalarını karada toprağın içine gömerler. Çünkü yumurtaları ancak böyle bir ortamda gelişebilir. Aslında bu balıklar için karaya kısa süreliğine bile çıkmak ölüm demektir. Fakat buna rağmen yaparlar çünkü aksi hâlde nesillerinin sonu gelecektir.

BİR ORDUYU DOYURAN HANIM

Babaeski toprağını nurlandıran bir “Bolca Nine”miz var “rahmetullahi aleyha”. Hanım erenlerdendir kendisi. Fatih Sultan Mehmed Han zamanında yaşamış, bir tencere yemeğiyle doyurmuştu koca bir orduyu. Herkese bol bol ikram ettiği içindir ki, Bolca Nine diye anılır oldu.
Bir gün Sultan Fatih, erkânıyla bu yöreden geçiyordu ki, Bolca Nine’yi sordu ahaliden. Derhâl koşup çağırdılar.
Geldiğinde sordu Sultan:
- Ayranın var mı Nine?
- Olmaz mı, var tabii.
Ve bir solukta getirip ikram etti. Ama koca Fatih çok susamış olmasına rağmen, gayet yavaş ve yudum yudum içebildi o ayranı. Niye mi? Çünkü bir “Saman çöpü” vardı ayranın üstünde.
Bolca Nine bırakmıştı o çöpü bilerek. Merak ettiniz değil mi? Çünkü ayran pek soğuktu.
Padişahsa terli.
Bolca Nineye sordular bir gün:
- Tasavvuf nedir?
Cevabı iki kelimeydi:
- Kimseyi incitmemektir.

 

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.
Sonraki Haber Yükleniyor...