Emir Turam

Normal sezonun yavaş yavaş sonuna yaklaşılırken takımlarımız kozlarını paylaşmaya devam ediyorlar. Yakında Play-Off eşleşmeleri üzerinde tartışılmaya başlanacaktır. Bunu sonraki yazılara bırakarak bu haftaki maçlara bir bakalım: Efes bir yandan zirvedeki yerini giderek pekiştirirken, bir yandan da Abdi İpekçi Salonu'ndaki modern atmosferle basketbolseverlere sunulan maç ortamı açısından da puan topluyor. Sezonun ilk yarısında yenildikleri Darüşşafaka'dan bu sefer rövanşı aldılar ve Play-Off öncesinde durumu eşitlediler.

Ülker rakip pota altından Kerem'e baskı uygulayarak (hatta top almasını dahi engellemeye çalışarak) Efes'i hücum düzeninden uzaklaştırmayı planlamıştı. İlk birkaç dakikada dış şutörlerini kullanmaktansa, hücumda topu içeri vermeleri rakiplerinin olası savunma planlarını boşa çıkarmaya yönelik gibiydi.

Dünya Şampiyonası kura çekimi sonuçlandı. Merakla beklenen ilk kademe rakiplerimizi biliyoruz artık. Torbaların belirlenmesinde her zamanki gibi daha önceki performanslar esas alınırken, önemli bir kriter daha öne çıkarıldı ve aynı bölgeden (kıta) gelen takımlar mümkün olduğunca farklı gruplara dağıtıldı. Brezilya'nın neden ABD ve Arjantin ile birlikte seribaşı olduğuna veya ikinci torbanın neden dört Avrupa takımından oluştuğuna biraz da bu açıdan yaklaşmak gerekiyor.

All Star etkinliklerinin ilk gününde genç yıldızlar karşılaşması, üç sayı yarışması, smaç yarışması ve ilk defa denenen üçe üç yarı saha turnuvası gerçekleştirildi.

Kerem'in sakatlığı nedeniyle oynamayacak olması Telekom'u Efes karşısında ümitlendirmişti. Ancak genç yetenek Ender, Kerem'in yerini fazlasıyla doldurarak Ankara ekibinin ümitlerini kursağında bıraktı. Hem takımını iyi yönetti, hem de yüksek yüzdeli atışlarla takımının ve sahanın en skoreri oldu. Kambala'nın da pota altında üzerine düşeni yapmasıyla Efes maçı darbesiz atlattı.

2001 yılının son haftası sert çekişmelere ve yakın skorlara sahne oldu. Birçok maçta iki taraf da galibiyete çok yakın olunca salonlardaki ve TV başındaki basketbolseverler bol bol heyecan yaşadı.

2002'nin son karşılaşmalarını oynadık. Uzun vadede TBL'in basketbol kalitesinin ve mali derinliğinin artacağı beklentisi içindeyiz. Kısa vadede ise kuvvetli ve zayıf noktaları giderek netleşen takımlarımızın sıkıntılarını aşmak ve özellikle de rakiplerinin birtakım spesifik taktik hazırlıklarını boşa çıkarmak amacıyla alternatif silahlar hazırlayacaklarını tahmin ediyoruz ve bu durumun ligin kalitesini artıracağını düşünüyoruz.

Efes Avrupa'da yaşadığı sıkıntılara rağmen ligde liderliğini sürdürüyor. Özellikle pota altında büyük üstünlük sağladıkları K.Yaka'yı rahat geçtiler. Çok yetenekli oyunculara sahip olan lacivert-beyazlılar'ın Avrupa Ligi'ndeki pozisyonlarını düzeltmek için gerekli önlemleri alacaklarına ve kısa sürede toparlanacaklarına inanıyoruz.

Ülker'in Kaunas'taki ilk maçta yendiği Zalgiris, fazla güçlü bir ekip değildi, ancak Litvanya basketbolunun bir temsilcisi olarak her an sürpriz yapabilme potansiyelini taşıyordu. Maçın başında, hemen öne geçen Ülker, başarısını isabetli dış atışlara borçluydu. Lollis'i dışarı çektikleri bu dönemde, pota altını nadiren zorladılar.

Artık başlı başına bir endüstri haline gelen spor sektörü Ramazan Bayramı'nı idrak ettiğimiz bu hafta sonunda üstelikte kardan kapan yollara rağmen, faaliyetine ara vermedi ve karşılaşmalar profosyonelliğin gereğince programa uygun olarak oynandı.

Kritik hesaplaşmaların ve çekişmeli maçların haftasıydı. Ligin zirvesinden başlayarak çeşitli seviyelerinde önemli sonuçlar alındı.

Dördüncü maçlarını da kazanan Efes, Ülker ve K.Yaka'nın namağlup ünvanlarını sürdürdükleri haftada büyük ölçüde beklenen sonuçlar alındı.

Ülkemizin bir sürü ekonomik sorunla boğuştuğu yetmezmiş gibi birde dünya gündemine damgasını vuran çatışmalarla, iyice ağırlaşan şartlar içinde start alan basketbol ligi üçüncü haftasını geride bıraktı.

İki güzide takımımız Ülker ve Efes EN BÜYÜK KUPA için sahadaydılar; geçen sezonun başarıları sonrasında, ama yeni başlayacak sezonun kadrolarıyla.

Bütün zamanların en büyük oyuncusu Michael Jordan, 39.yaş gününe 5 ay kala kırlanmış şakaklarıyla basketbola geri dönünce Amerika'da genel bir heyecan dalgası oluştu.

New York'taki üzücü hadiseler yüzünden gündem çok çabuk değişse de Avrupa Şampiyonası'nın olumlu yankıları sürüyor.

En önemlisi savunmada iyi başlamamızdı. Turnuvanın sayı kralı Nowitzki'yi 3 sayıda tuttuğumuz ilk çeyrekte, Okulaja'nın pota altı sayılarına engel olamamamıza rağmen, işler iyi gitti. Bu dönemde Alman savunmasına karşı sayı üretmekte pek zorlanmadık.

İtalya galibi Hırvatistan karşısında büyük bir hedef peşinde sahaya çıktık. İlk dörde girip Dünya Şampiyonası'na katılmak için. Ancak ilk yarı boyunca hücumda organizasyon sıkıntısı çektik. Ne pota dibinden sayı üretebildik, ne de bel bağladığımız dış şutlardan.

Bir yenilgide topa tutulmayı hak etmemişlerdi. Çünkü onlar Türk basketbol tarihinin en iyi jenerasyonuydu. "12 dev adam" tanımlamasını hak etmişlerdi gerçekten.

Etkili dış şutörlere sahip olmayan Slovenya bu açığını kapatmak için pota altını zorladı. Ancak topu her alanın drive etmeye çalışması zaman zaman onlar adına bir hücum kopukluğuna da yol açtı.