Kenan Akın

Ankara'nın kaynadığını bilmemize hatta TOBB'un hükümeti istifaya davet etmesine rağmen, biraz daha "sabır" gösterilmesi gereğine inanıyoruz... Çünkü; istifa çağrısının, hiçbir faydası olmayacağı uzmanlar, yetkililer ve hükümeti meydana getiren partilerin temsilcileri tarafından kesin bir dille ifade ediliyor.

Bu kış mevsiminde de; gereken veya beklenen miktarda "kar" alamayan Erzurum'da olabilmenin heyecanı bambaşka oluyor... Her şeyden önce, Palandöken'in şehrin siluetine hakim olan görüntüsü, insanı alıp nerelere götürmüyor ki...

Yunanistan'ın böylesi bir "barış taarruzu"na girişmesine sevinmemek hatta duygulanmamak elde değil. Ne var ki; yeni bir strateji icabı olacak, her seferinde uzatılan dostluk elinin zamanına ve zeminine bakmak gerekiyor. Çünkü, komşumuz ne yazık ki, geleneksel iç ve dış politikasını, Türk düşmanlığı üzerine kurmuş.

&lt2;b&gt2;Koç'un Baba Bush'u konuk ettiği gecede bol bol politika ve ekonomi konuşuldu.&lt2;/b&gt2; Doğrusu, sohbet olsa bile, Kemal Derviş'in Ulaştırma Bakanı Öksüz'ü kastederek "Anlaşamazsak, ya ben, ya o gider" diyebileceğini sanmıyorduk. Ne yazık ki, aynen öyle oldu... Ve Ekonomiden Sorumlu Devlet Bakanı Kemal Derviş, Rahmi Koç'un, Baba Bush'u ağırladığı gecede, bir soruya cevap verirken, yumuşak bir üslupla ve tebessüm ederek, gelinen noktayı açıklayıverdi.

Nerdeyse; Türkeş'in kaybedilişinden beri, Türkiye çalkantılı günlerden kurtulamıyor. Gerçekten de, sosyal, politik ve ekonomik alanlarda üst üste gelen krizler, yaşanan afetler bir türlü yakamızı bırakmıyor. Böylesine buhranlı günlerde, Alparslan Türkeş'i anmak, O'nu yad etmek daha da anlamlı oluyor.

Meğer; Türkiye kalp hastası sayısında dünya şampiyonuymuş!.. Kalp hastalıklarının en büyük sebebinin stres olduğu bilindiğine göre; Türkiye'nin neden "şampiyon" olduğu da apaçık anlaşılıyor. Nerdeyse, "stres"le oturup "stres"le kalkan Türk halkı kalp hastası olmayıp da ne olacaktı sanki.

Dikkat edilirse; atasözlerinin, vecizelerin, halk deyimlerinin çoğu, gerçekleri sergilerken, uyarılarda da bulunuyor. Paha biçilmez tavsiyeler, insanın hayatını kolaylaştırıyor. Çoğu kez, önünü açıyor.

Ne zaman politik veya ekonomik hayatımız böylesine ağır yara alırsa, önce "teknokratlar hükümeti" sonra da "ara rejim" iddiaları ortaya çıkıyor... Gerçi, MGK dün yayınladığı bildiride, "ara rejim" gibi temennilere karşı tepki göstererek, söylentilerin tahribat gücünü zayıflatmış bulunuyor. Ne var ki, "Şüyuu vukuundan beter" bir psikoloji tesiri altındaki ortamın ne zaman normale döneceği şimdilik bilinmiyor.

Boşuna, "Söz gümüşse, sükût altındır" dememişlerdir herhalde!.. Baksanıza, çoğu politikacılarımızın, "terazisiz" laflarından, borsa iniyor, dolar ve faiz yükseliveriyor. Nerdeyse; ekonomik göstergelerimiz sorumlu mevkilerdeki siyasilerimizin konuşmalarına endekslenmiş bulunuyor.

Kim ne derse desin, Türkiye içinde bulunduğu "derin" ekonomik krizden kurtulmanın sağlıklı adımlarını atmakta gecikiyor. Gerçekten de, her sahada gerginlik artıyor... Ne yazık ki, beklenen oldu ve politikada da, artık krizin sinyalleri alınıyor. Bir yandan, piyasalar kan ağlıyor... Diğer yandan, reel sektör, "Bu yangını söndürün" diye bar bar bağırıyor.

Neyleyelim ki, bu pazar sohbetini de, acı bir gerçeğe bırakıyor ve fani dünyadan ayrılan "büyük insan" Ali Rıza Çarmıklı'nın, aziz hatırası önünde saygıyla eğiliyoruz.

Ermeni masalının anavatanı Fransa'nın "iğrenç" yüzü dün bir kez daha ortaya çıkarken, Fırat'tan yükselen sesler, vatanın bölünmez bütünlüğünü sergiledi... Fırat Üniversitesi'nin bu asil ve milli girişiminin diğer öğretim kurumlarına da aksetmesini bekliyoruz.

Türkiye'nin ekonomik durumdan zayıf düşmesini, bulunmaz bir fırsat olarak değerlendiren Ermeniler, şimdi de, pervasız bir şekilde "toprak" istiyor... 24 Nisan'da Ermeni hezeyanlarının ne boyut alacağı şimdiden bilinmiyor.

Bir bakıma, güven, döviz fiyatları gibi dalgalanmada bulunuyor... En azından, hükümetin yeni girişimine yediden yetmişe destek vermemiz, kişisel veya şirket avantajlarını bir kenara bırakarak, dalgalanmada olan güvenin yeniden tesisi için elimizden geleni yapmalıyız.

İçine düşülen "dalgalı" krizden; ne zaman kurtulacağımız, ne yazık ki, şimdilik bir meçhul görüntü veriyor.

Ankara'da dün biraraya gelen 350 oda ve borsa başkanının müşterek kanısı, krizin devam ettiği yolundaydı... Bankaların yeni faiz stratejisi yüzünden özellikle "iflas" ve "işsizlik" tehlikesinin ülkeyi tehdit ettiğini vurgulayan Miras'a kulak verme mecburiyeti ortaya çıkıyor.

Meksika, meydana gelen benzer bir krizden ancak ABD'nin yardımı ve güvencesiyle çıkabilmişti... İçine düşülen krizden kurtulabilmenin en sağlam yolu, en az 25 milyar doların temininin ABD'nin kefaletiyle gerçekleşebileceğine göre, Başbakan Ecevit'in vakit kaybetmeden Washington'a gitmesi gerekiyor.

Her ne kadar; koalisyonu oluşturan parti liderlerinden, samimi açıklamalar varsa da, biz artık ekonomik krizin çıkış sebepleri üzerinde durmak istemiyoruz. İkinci krizin baş göstermesiyle birlikte, rafa konan ekonomik programın yerini alacak yeni düzenlemenin çoktan hazırlanıp, açıklanması icap ediyordu.

Üst üste yaşanan politik ve ekonomik krizler, kaosa dönüşmeden her şeyin net, berrak ve şeffaf olmasını gerektiriyor.

Umut haline getirilen Devlet Bakanı Kemal Derviş'in ABD'deki temaslarının hâlâ netleşmediği anlaşılıyor.