Liberal düşünce Topluluğu’nun İstanbul faaliyetleri çerçevesinde 20 Aralık Cumartesi günü Üsküdar’da Abbara Kahve’de sahipsiz köpekler hakkında bir toplantı yapıldı. Konuşmacı olarak sadece ben ilan edilmiştim, ama Prof. Dr. Berat Özipek salonu âdeta “bastı” ve kendisinin olmadığı bir oturumda bu konunun tartışılmasının anlamsız olduğunu söyleyerek toplantıya panelist olarak katıldı. Katılımcılardan veteriner hekim Aynur Şahin de açıklamalarıyla büyük katkıda bulundu. Böylece Prof. Dr. Alim Yılmaz’ın yönetimi altında başarılı bir panel gerçekleştirildi(*).
Her şeyden önce panel sakin ve verimli geçti. Dikkate değer tartışmalar yapıldı. Taraflar argümanlarını ortaya koydu ve diğer taraftan cevaplar bekledi. Bu çok sevindirici bir durum, zira bu tür tartışmaları "köpekperestlerle" yapmak imkânsız; çünkü, genel olarak yaptıkları, karşı argümanlar geliştirmek yerine, muarızlarını vicdansızlık, merhametsizlik ve canlar arasında ayrımcılık yapmakla suçlamak. Bu panelde ise bir tarafta ben öbür tarafta Özipek ve Şahin argümanlarımızı yarıştırmaya çalıştık. Farklı fikirleri savunmamıza rağmen bu bizi birbirimize düşman yapmadı ve dostça bir araya geldiğimiz toplantıdan yine dostlar olarak ayrıldık.
Panelde Özipek’ten ve Şahin’den öğrendiğim şeyler de oldu. Ancak, kanaatim o ki, argümanlarıma tatmin edici ve pratik işlerliği olan cevaplar verilemedi.
Özipek ile sahipsiz köpeklerin insanlara zarar vererek sokaklarda yaşamaması gerektiği konusunda anlaştık. Ben köpeklerin toplanmasını ve sahiplendirilmeye çalışılmasını, sahiplenilmeyen köpeklerin itlaf edilmesini savunurken, Özipek bu hayvanların barınaklarda muhafaza edilmesi gerektiğini söyledi. Ne var ki bu zannedildiği kadar işe yarar bir yol değil. Her şeyden önce barınaklar çok maliyetli. Özipek masrafların genel olarak kamudan karşılanması gerekir dedi. Fakat bu da fakir ve kendi geçimini sağlayamayan insanlar dururken neden köpeklere dünya kadar para harcanması gerektiği sorusuna cevap teşkil etmedi. Özipek ayrıştırılmış vergi önerisini getirdi. Buna göre insanlar vergi verirken vergilerinin nereye harcanacağıyla ilgili bir tercih yapmalı ve bu şekilde oluşacak fonlar barınaklarda köpeklerin bakımında kullanılmalı. Ne var ki çok makul görünen bu öneri işleme şansına sahip olmaktan uzak. Vergilerin tamamen vergi ödeyenlerin mutluluk duyduğu ve tasvip ettiği faaliyetlerde kullanıldığı söylenemez. Ama bir defa bu yola girince altından kalkılamayacak zorluklarla karşılaşmak mümkün. Benim önerim "köpekperestlerin" bir araya gelerek sivil birlikler oluşturmaları ve köpeklerin bakım masraflarını kendi katkılarıyla oluşacak fonlardan karşılamaları oldu.
Şahin de ilginç bir noktaya dikkat çekti. Köpek ve kedi mamalarının çok yeni olduğunu ve sahipsiz hayvanların sokaklarda bu mamalarla beslenmelerinin onların yaratılışlarından gelen özelliklerini kaybetmelerine yol açtığını söyledi. Mesela kedilerin fare avlamaktan vazgeçtiğine ve böylece kedilerden beklenen önemli bir fonksiyonu yerine getiremediğine işaret etti.
Gerek muarızlarımın gerekse bazı katılımcıların reaksiyonları sayesinde bir kere daha anladım ki bu mesele sadece akla dayanarak tartışılamaz. Bütün argümanlarımın haklı ve doğru olduğunu kabul eden bazı katılımcılar dahi “ama…” diye başlayan cümlelerle sahipsiz köpeklerin itlaf edilmesi fikrinden rahatsızlık duyduklarını dile getirdi. Bunun anlamı, elbette, sokaklarda bırakılan köpeklerin insanlara zarar vermeye devam etmesi. Bu zararların âdeta doğal bir durum gibi kabul edildiğini görmek çok ilginç. Buna da “ateş düşüğü yeri yakar” diye cevap vermek mümkün. İnsanlar kendileri veya ailelerinden biri sahipsiz köpek saldırısına uğradığı zaman belki görüşleri değişecektir.
Sahipsiz köpekler meselesini bu tür soğukkanlı ve tarafları düşmanlaştırmayan toplantılarda ele almaya çok ihtiyaç olduğu kanaatindeyim.
.....

