Taleâ'l bedru aleynâ!

Efendimiz, Medine'de bulundukları müddetçe "her cumartesi" bazen yaya, bazen Yafur isimli katırıyla Kuba'ya giderlerdi. Server-i âlem "Kim güzelce abdest alıp Kuba mescidine gelir iki rekât namaz kılarsa ona bir umre sevabı vardır" buyurdular.
Efendimiz'inizinde-19M. SAİD ARVAS yazıyormsarvas@ihlas.net.tr TEMELİ TAKVA İLE ATILAN MESCİD Mescid-i Nebi'den yola çıkan, 40-45 dakika yürüyerek Kuba'ya varabilir. Bir zamanlar ayrı bir köydü artık Medine hudutları içinde.FOTO GALERİ İÇİN TIKLAYINKutlu hicreti duyan Medineliler heyecanlanırlar. Sabah namazlarını kıldıkları gibi Hare mevkiine çıkar, zeval vaktine kadar ufku tararlar. O gün uzun uzun beklemiş gözlemişlerdir, gelmeyecekler herhalde deyip evlerine dönerler. Nasıl sıcak... Ufuklar buhar buhar...Yahudi'nin biri dama çıkmıştır, kutlu kafilenin sisleri yara yara ilerlediğini fark eder. Kendini tutamayarak bağırır.Müjde geliyorlar, geliyorlar!Kuba tekbir sesleri ile sarsılır. Ellerinde yeşil dallar, kimi su, süt koşturur, kimi hurma. Dillerinde o güne kadar hiç bilmedikleri söylemedikleri bir neşide: Taleâl bedru aleynâ!Efendimiz (Sallallahü aleyhi ve sellem) Kuba'da Külsüm bin Hidm'in evinde ağırlanırlar, ortaya taze hurma salkımı gelir. Ki Medineliler "ümmü cirzan" derler ona. Hem yer, hem de bereketlenmesi için dua buyururlar.Oradan Sa'd bin Hayseme'nin evine geçerler. Sa'd bekârdır, muhacirin gençleri de burada kalmaktadırlar. Efendimiz bu hanede çok güzel sohbetler yapar. Kuba'da küçük bir mescid vardır, namazlarını orada kılarlar. Efendimize Kâbe-i şerifde Cuma namazı nasip olmamıştır. İlk cumalarını Kuba'da kıldırırlar. Hutbelerinde "Ey Ensar!" buyururlar, "Sizler cahiliye devrinde bile ağır yükleri taşır, yetimlere bakardınız. Yolda kalanlara sahip çıkar, iyilik yapardınız. Yüce Allah size İslamiyet'i ihsan etti, şimdi niçin bahçelerinizi yüksek duvarlarla çeviriyor da, açların muhtaçların meyve yemelerine mani oluyorsunuz? Hâlbuki onlardan Âdemoğulları yer, size ecr sevap yazılır. Kurtlar kuşlar yer, size ecr sevap yazılır."O gün ensardan duvarını yıkmayan kimse kalmaz. Efendimiz Kuba'da 14 gün kalır, Külsum bin Hidm'in hurma kuruttuğu alanda mescid inşaatını başlatırlar. Bizzat çalışırlar, taşıdığı taşı almaya yeltenen gençlere "hayır siz de gidin bunun gibisini alın" buyururlar. Medine'de bulundukları müddetçe "her cumartesi" Kuba mescidini ziyaret ederler. Kuba mescidinde namaz kılmanın umre sevabı kazandıracağını müjdeler. "Eğer etraf memleketlerde olaydı develere biner zahmet ve meşakkatle ziyarete giderdik" buyururlar.Emevi halifesi Ömer bin Abdülaziz Kuba Mescidini hem genişletir hem de taş ve kireç ile yeniden bina ettirir. Zaman zaman değişik hükümdarlar mescide hizmet ederler, nitekim Kanuni Sultan Süleyman minaresini ve tavanını yaptırır. İstanbul'dan hususi kandiller gönderir.Bilahare Sultan Mustafa ve sonra Mahmud Han mescidi sil baştan bina ederler.Suud yönetimi de onları yıkar hâlihazırdaki mescidi yapar. Efendimizde bulunan emanetleri Mekkelilere dağıtan Hazret-i Ali de hicret eder sonunda. Gündüzleri saklanmış geceleri yürümüştür. Ayaklarının altı kabarmıştır kan revan...Resul-i Ekrem Hazret-i Ali'nin geldiğini duyunca çok sevinir, çağırın gelsin buyururlar.- Efendim yürümeye tâkâtı yok ayakları paramparça.Kalkar, yanına varırlar. Hazret-i Ali'yi hasretle kucaklar, bağırlarına basarlar, şefkatlerinden ağlarlar. Elleri ile sıvazlayınca ayakları sıhhat bulur, ki bir daha ağrımayacaktır asla. Son muhacirlerden Süheyb bin Sinan müşriklere yakalanır yolda. Derhal yayını gerer "bilirsiniz iyi ok atarım" der "bu size pahalıya patlar. Ama önümden çekilirseniz altınlarımın yerini gösteririm. Paylaşırsınız aranızda... Tercih sizin ya ölüm, ya para!Kabul ederler. Kendisinin ve ailesinin hürriyetini satın alır bir bakıma. Süheyb yorgun argın Kuba'ya varır. Fahr-i Kâinat, "Süheyb kazandı! Süheyb kazandı! Ebu Yahya satıştan kârlı çıktı" buyururlar. Başından geçenleri anlatmamıştır oysa...Mübarek, yolda hayli sıkıntı çekmiştir. Aşırı sıcak ve rüzgâr, yüzüne çarpan kumlar. Bir gözü kan çanağı gibidir adeta...Ortaya yine hurma gelir, çok açtır yemeye başlar. Hazret-i Ömer takılır. - Ya Resulallah hem gözü ağrıyor, hem de yaş hurma yiyor. Süheyb "Ama Efendim" der "ben ağrımayan gözümün tarafıyla yiyorum!" Efendimiz gülümserler ona.Server-i Kâinat Kuba'da 14 gün kalır ve Medine'ye doğru yola çıkarlar. Kuba'lılar "Ya Resulallah malımız canımız feda olsun, sizi himaye ederdik, Gelin kalın burada" deseler de "Medine'ye gitmekliğim emr olundu" buyururlar. Kafile görülesidir. Bir yanda Neccaroğlulları (silahlanmıştırlar), bir yanda ensar... Server-i âlem aşıklarında görülmemiş heyecan. Kusva'ya ot gösterenler, çağıranlar. Yularına yapışanlar...İleyye ya Resulallah ileyye... (Bana gel ya Resulallah bana!)Devemi rahat bırakın, o gideceği yeri bilir!Sonrası mâlumunuz. Kusva emredilen yeri bulur, bağrını yere vurur.BİLE BİLE İNADINA Safiyye validemiz anlatırlar: Babam Huyey, Beni Nadir Yahudilerinin reisi idi. O gün amcam Ebu Yasir'i alıp Kuba'ya gitti. Döndüklerinde renkleri kaçmıştı. Amcam ısrarla soruyordu "bu o mu?" -Vallahi odur.-Emin misin sıfatları gördün mü?-Eminim, kesinlikle o!-Peki şimdi ne yapacağız? -Seni bilmem ama ben yaşadığım müddetçe düşmanlık edeceğim ona. Yahudiler nicedir bekledikleri ahir zaman peygamberinin Efendimiz olduğunu adları gibi bilirler ama... Ah o kavmiyetçilikleri olmasa!DAYILARININ MEMLEKETİ Efendimizin dedelerinden Haşim oğlu Şeybe Medine'de doğar. Annesi Neccaroğullarından Esma Hatundur. Haşim vefat ettiğinde Şeybe küçüktür daha. Beyaz saçlı bir çocuktur, çok da sevimlidir. Nasıl olmasın Efendimizin nuru parlar alnında. Bir gün mahalle arkadaşları ile ok atışı yaparlar ki henüz 6-7 yaşlarındadır. Yayını ustalıkla gerer ve ilk atışta hedefi deler. Etrafındakiler tebrik ederler. Şeybe "ben Kureyşli Haşim'in oğluyum" der, "okum elbette şaşmaz!" Bunu Menâfoğullarından biri duyar, Mekke'ye dönünce Muttalib'i bulur. Sorar "senin Medine'de bir yeğenin var mı?"- Görmedim ama olduğunu biliyorum. - Ben gördüm muhteşem bir çocuk. Sizin yanınızda yetişse kesin Mekke'ye emir olur. Muttalib ani bir kararla yola çıkar. Esma Hatunu bulur, Şeybe'yi talep eder, yana yakıla. Annesi "ama o çok küçük" der, " bebek sayılır daha!"- Bak yenge, Şeybe burada kalırsa sıradan bir çiftçi olacak. Ama benimle gelirse dünyayı tanır, Mekke eşrafı içinde öne çıkar, şerefle izzetle anılır Annesi ikna olur sonunda. Muttalib yeğenini devesinin terkisine atar ve Mekke'ye varırlar. Şeybe dikkatleri üzerine toplayan bir çocuktur, amcası nazara gelmesinden korkar. Soranlara kölemdir der geçiştirir ki adı bu yüzden Abdülmuttalib (Muttalib'in kölesi) kalır. Amine validemizin Efendimize hamile olduğu günlerde Abdülmuttalib, oğlu Abdullah'ı kervan ile Şam'a yollar. Hazret-i Abdullah yolda hastalanır, Mekke'ye dönecek dermanı kalmaz, Medine'de konuk olur akrabalarına. Ha bu gün gelecek ha yarın derken vefat haberi ulaşır baba ocağına.Mirası mütevazıdır. Bir kılıç, beş deve, bir kaç davar, bir miktar gümüş para... Ve bir köle... Ki o Ümmü Eymen (Bereke) annelik ablalık yapacaktır adı güzel Mustafa'ya... Biliyorsunuz babaları vefat ettiğinde Sultan-ül Enbiya daha teşrif etmemişlerdir dünyaya. Annesine, babasını sorar. Amine hatun "kervanla gitti" der o kadar... Sorular sıklaşmaya başlayınca hakikati söyler. "Baban Medine'de vefat etti oğlum, istersen gidip kabrini ziyaret edebiliriz." Server-i Kainat 6 yaşında iken Annesi ile Medine'ye gelir, Darunnebiğa'da Hazret-i Abdullah'ın kabrini bulur dualar okurlar. Bir müddet kalırlar hatta Efendimiz Medine çocuklarıyla hurma bahçelerini sulayan göletlere girer, yüzme öğrenir.Yahudiler mübarek sırtlarındaki mührü nübüvveti görünce bir hoş olur, aralarında fısıldaşmaya başlarlar. Ümmü Eymen onların fenalık yapmalarından korkar, gelip haber verir, Amine validemiz, vakitli vakitsiz demez bir an önce dönmek ister yurduna. Ebvâ denilen mevkiye geldiklerinde tükenmiştir. "Her diri ölür, her yeni eskir. Ama ben ölsem de namım bitmeyecektir, çünkü tertemiz bir evlad bırakıyorum" mânâsına gelen sanatlı bir şiir söyler ki 21 yaşındadır daha. Efendimiz biricik annesini defneder, dadısı ümmü Eymen ile düşerler yola. Hasılı Medine'nin yabancısı değildirler, sayısız hatıraları vardır orada...