Asilere büyük müjde

Allahü teâlâ suç işleyenin cezasını verir, ancak istiğfar edenleri affeder. Nice sarhoşları tevbe ile affeder. Nice derviş geçinenleri kibirlendikleri için helâk etmiştir.
HAZIRLAYAN: ÖMER ÇETİN ENGİN
Bilerek pek küfre düşülmez fakat bilmeyerek küfre düşülebilir. Bunun için (Ya Rabbi, bilerek veya bilmeyerek küfre sebep olan bir söz söylediysem, bir iş yaptıysam nâdim oldum, pişman oldum, beni affet) duasını çok okumamız lazım. Küfür sigorta gibidir. İrtibatı keser. Bir kimse küfre düşmüş ise, ne yaparsa yapsın, ne kadar çok ibadet ederse etsin hiçbir faydası yoktur. Çünkü sigorta atmıştır, ampul, tesisat ne kadar sağlam olursa olsun, elektrik gelmediği için fayda olmaz.
NİCE SARHOŞLAR VARDIR Kİ İMANLA GİDER
Nice sarhoşlar vardır ki, yaptığından pişmanlık duyar tevbe eder, imanla gider. Nice dervişler, müritler vardır ki; kibirlidir, günahları için tevbe etmez, imansız giderler. Cüneyd-i Bağdadi hazretlerine bir papaz gelip, ben mi üstünüm sen mi üstünsün diye sorar. O da bir hafta sonra gel, der. Bir hafta sonra geldiğinde vefat ettiğini görür. Bugün bana cevap verecekti diye söylenince, tabutu göstererek, işte orada git sor, o boşuna konuşmaz derler. Tabutunun başına gidip aynı soruyu sorar. Cüneyd-i Bağdadi hazretleri Allahü teâlânın izniyle başını kaldırıp, şöyle cevap verir: Geçen hafta sonumun ne olacağını bilmediğim için sana cevap veremedim. Ben imanla gidip kendimi kurtardım, senden üstünüm. Sen kendine bak. Papaz, ağlamaya başlar, kelime-i şehadet getirir Müslüman olur.
Peygamber Efendimize bir Yahudi gelip, selâm verir gibi yaparak “Es sam aleyküm” yani, “Ölesin, yok olasın” der. Peygamber Efendimiz de “Ve aleyküm sam” diye cevap verir. Gittikten sonra, Hazret-i Âişe validemiz, “Allah belanızı versin, sizi kahretsin...” gibi bazı şeyleri sıralamaya başlayınca, Peygamberimiz durdurup, “Fazlaya hakkımız yok, bize ne yaptıysa ancak o kadarını yapabiliriz” buyurdu. Kâfir de olsa yaptığından fazlasını yapmak caiz değildir.
BU DUAYI EZBERLEMELİ
Allahü teâlâ suç işleyenin cezasını verir, ancak istiğfâr edenleri affeder. Müjdeler çok, Rabb’imizin merhameti geniş. Seksen sene kilisede papazlık yapmış, İslâmı yıkmaya uğraşmış kişiyi bile bir kelime-i şehadet söylemekle affediyor. Allahümme inneke afüvvün kerîmün tühıbbül afve fa’fü annî (Ya Rabbi sen madem ki affedicisin, ihsan edicisin, affetmeyi seversin öyleyse beni de affet). Bunu her namazdan sonra okumalı. Bunlar hep, âsi kullara Allahü teâlânın müjdesidir.
İÇİNDE BİR DÜŞMAN VAR, FARKINDA MISIN?
Nefs Allahü teâlânın düşmanıdır. Peygamber Efendimiz Allahü teâlânın dostudur. Nefsimize uyarsak Allahü teâlânın düşmanına itaat etmiş oluruz. İslâm dinine uyarsak, Allahü teâlânın dostuna uymuş oluruz.
İlaç hasta içindir. İlaç kullanan içindir.
Mevcuda şükretmeli, kanaat etmeli. Mevcutla devam etmeli. İsraf, küfrân-ı nimet, hep “Bu bana lazımdır” diyerek başlar. Bir kere bu bana lazımdır deyince onun ardı gelir, bu da lazım, şu da lazım diye devam eder. Lazım dediğine kavuşmak için dinin dışına çıkar da haberi olmaz.
NAMAZ ENGEL ÇIKARMAZ
Namaz kılmamanın ne büyük bir suç olduğunu anlamak için çok sevdiğinizi meselâ evladınızı kapının dışına çıkarıp, ben çağırınca gel deyin. Çağırın çağırın gelmesin. Siz defalarca çağıracaksınız da o duyduğu hâlde gelmeyecek. Ne yaparsınız siz ona? Allahü teâlâ günde 5 defa kullarını çağırıyor. Üstelik bu davetin faydası bize. Davete icabet edenlere yaptığı ihsanlar da ayrı. Buna rağmen yüce Rabb’imiz ne kadar sabırlı, ne kadar merhametli, günde 5 defa çağırdığı hâlde gelmeyen kullarına bir şey yapmıyor, rızkını kesmiyor ve mühlet veriyor.
Kılmak isteyene namaz, insanın önüne engel çıkarmaz.
SANA BİR ZARAR GELMESİN DİYE
Hicret gecesinde Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem” hazret-i Ebû Bekr-i Sıddîk “radıyallahü anh” ile birlikde Sevr Dağı’nda bir mağaranın önüne kadar gittiler. Hazret-i Ebû Bekr: Ya Resûlallah! Mağaranın içine önce ben gireyim. Sana bir zarar gelmesin, dedi.
İçeri girip, parmağı ile mağaranın duvarındaki delikleri bir bir yokladı. Büyük bir delik buldu. Gömleğini parçalara ayırıp, o parçalarla delikleri tıkadı. Bir delik kaldı. Oraya da ayağını koydu ve ayağını yılan soktu. Sıddîk hazretleri Efendimize bir zarar gelir endişesi ile yılan ayağını yedi defa sokmasına rağmen o delikten çekmedi. Fakat sonuncuda ağladı ve gözyaşı Cenâb-ı Peygamberin yüzüne damladı. Uyanan Efendimiz ne olduğunu sual edince Ebû Bekr-i Sıddîk durumu anlattı. Resûlullah aleyhisselâm mağara dostuna dua etti ve ayağını oradan çekmesini emredince içeriden bir yılan dışarı çıktı. (devam edecek)
KUDÜS'TEN SÛR ÜFÜRÜLÜR
Yiğit olanlar yine delikanlıdır. Yanî Fenâ âlemi olan dünyadan Bekâ âlemi olan ahirete geçtikleri zaman yani ölürken ne hâldeyseler, yine o sûret ile dirilirler. Allahü teâlâ, Arş-ı a’lânın altında bir latîf rüzgâr estirir. Bu rüzgâr yeryüzünü baştanbaşa kaplar. Yeryüzü toz gibi ince kum hâline girer. Bundan sonra, Allahü teâlâ, İsrâfil aleyhisselâmı diriltir. Kudüs şehrindeki mübarek taştan sûr üfürülür. Sûr, nurdan boynuz gibi bir mahluktur ki, ondört parçadır. Bir parçasında karada olan hayvanların adedince delikler vardır. Karada olan hayvanatın ruhları onlardan çıkar. Arı sesi gibi sesler işitilir. Yerle gök arasını doldurur. (devam edecek)
DİNDE KOCANIN YERİ
Muhyiddin İskilibî hazretleri “rahmetullahi teâlâ aleyh”, âlim ve veli bir zat idi.
Bir gün ona;
- Efendim, dinde kocanın hakkı nedir? diye sordular.
Cevaben şunu anlattı:
Asr-ı saadette bir hanım vardı ki, beyine çok iyi hizmet ederdi.
Akşam eve gelince, paltosunu alır, güler yüzle karşılardı kendisini.
Bir gün üzüntülü geldi adam.
Hanımı merak etti:
- Hayrola bey, neyin var?
- Yok bir şey.
- Üzgün görünüyorsun ama.
- Evet, üzgünüm biraz.
Teselli etti onu:
- Üzüntünün sebebi ahiretse, Allahü teâlâ artırsın. Yok dünya içinse, üzülme boş yere.
Adam şaşırdı:
- Neden hanım?
- Dert, “Ahiret derdi”dir bey. Dünya için üzülmeye değer mi?
ESHAB-I KİRAMIN HİKMETLİ SÖZLERİ
“Benim için gecenin az bir vaktini ilme ayırmak, bütün geceyi ibadetle geçirmekten daha sevimlidir.”
ABDULLAH İBN-İ ABBAS (radıyallahü anh)
MUHTEŞEM UYUM
Allahü teâlâ oksijenin ve karbonun kimyasal özelliklerini öyle yaratmıştır ki, bunlar sadece çok yüksek bir ısıda reaksiyona girip ateş oluştururlar. Eğer böyle olmasaydı dünyadaki hayat imkânsız hâle gelir, ufak bir ısı artışında insanlar, hayvanlar, bitkiler bir anda tutuşurdu.