Kauçuk musunuz sünger mi, teflon mu? Prof. Dr. Nevzat Tarhan mutluluğun şifrelerini verdi

Çoğu kişinin şikâyet ettiği mutsuzluk aslında bir tercih mi? İstesek şu anda olduğumuzdan daha mutlu olabilir miyiz? Mutluluk öğrenilebilir bir şey mi? Prof. Dr. Nevzat Tarhan, bu soruların cevabını verirken mutluluğun ipuçlarını da veriyor…
Mutlu musunuz? Ülkemizde yapılan “Yaşam Memnuniyeti Araştırması” sonuçlarına göre mutlu olduğunu beyan eden 18 ve üzeri yaştaki kişilerin oranı bu yıl yüzde 49,6 oldu. Yani her iki kişiden biri mutsuz… Birleşmiş Milletlerin katkısıyla 147 ülke arasında yapılan değerlendirmeyle belirlenen Dünya Mutluluk Raporu da bunu ortaya koyuyor. Her yıl tekrarlanan raporda Türkiye bu yıl 94. sırada yer aldı. Peki neden?
Hayır karamsar bir yazı yazmayacağım. Çünkü bugün bayram… Tam tersine mutluluğu bu işin uzmanına Psikiyatrist Prof. Dr. Nevzat Tarhan’a soracağım. Üsküdar Üniversitesi Kurucu Rektörü, NPİSTANBUL Yönetim Kurulu Başkanı olarak bildiğimiz ve tanıdığımız Prof. Dr. Tarhan, bugüne kadar imza attığı 39 kitap, yüzlerce makale ve katıldığı konferanslarda anlattıkları, üniversitede verdiği derslerde biraz da kişisel ve toplumsal mutluluğun ipuçlarını vermeye çalışıyor.Gelin ruh sağlığı alanında son yıllarda popülerleşen pozitif psikolojinin de kurallarını hatırlayarak, mutluluğun şifrelerini Prof. Tarhan’la birlikte çözelim…
MUTLULUĞUN ANLAMI DEĞİŞTİ
Hocam basit ama cevabı çok zor bir soru ile başlayacağım: Mutluluk nedir?
Haz, huzur ve mutluluk… Bunlar hep karıştırılan kavramlar. Haz ayrı, huzur ayrı, mutluluk ayrıdır. Mutluluk o andır. Mesela çikolata yersin mutlu olursun. Geçer gider ama önemli olan mutluluğun sürdürülebilir olmasıdır. Mutluluğu zevk peşinde koşmak, sürekli neşelenmek ve eğlenmek olarak algılayanlar da var. Aslında mutluluk hissi iç mutluluk-huzur hissiyle yakından ilgili.
İnsanlar mutlu olduğunun farkında mı değil yoksa gerçekten mi mutsuz? Bir doyumsuzluk mu var? İçinde bulunduğumuz atmosferin sebebi nedir?
Kapitalist sistem dünyada beklenti seviyesini yükseltti. 50 sene önceye göre bütün dünyada GSMH arttı. ABD de 20 bin dolardı 70 bine çıktı. Türkiye’de de 3 binden 13-15’e çıktı. 1950 ile 2000 arasında yapılan bir istatistik var; maddi refah artıyor ama mutluluk artmıyor. Mutluluğun artmama sebebi beklentinin yüksek olması ve hızlı yaşantı. Haz odaklı hedonistik hayat felsefesi. Mutluluğunun anlamı değişti. Şöyle bir şey oldu: Hoşuna giden şey iyidir; hoşuna gitmeyen kötüdür. Hayatta hiç sorun olmamalıdır, sıfır sorun olmalıdır.
Z KUŞAĞI ZORLUKLARDAN KAÇARAK MUTLU OLUYOR
Günümüzde konformist bir hayat felsefesi hâkim yani.
Evet ama iyi yaşa, güzel yaşa, hızlı yaşa tarzındaki beklenti hayatın gerçeklerine uymuyor. Hayatta iyi de var kötü de. Zorluk da var, kolaylık da. Şu andaki mutluluk felsefesi zorluklardan kaçarak mutlu olmayı öğretiyor. Z kuşağının mutluluk anlayışı bu. Bu yüzden mutsuz oluyoruz. Hâlbuki pozitif psikoloji zorlukları aşarak onlardan bir şeyler öğrenmeyi öğretiyor. Hatta her zorluğa “geliştiren travma” deniyor. Kişi bir zorluk yaşıyor; o zorluğu yeniyor ve bir şey öğrenerek çıkıyor. Pozitif psikoloji travmaya, zorluklara, hastalıklara ‘tehdit boyutu’ ile değil, fırsat boyutunu ortaya çıkaracak şekilde yaklaşıyor. Bunu nasıl yönetirim, bunu nasıl olumlu bir şekilde kendime uygun bir hâle getiririm diye öğretiyor. Mesela bir sel geliyor “Lanet olsun bu sel niye geldi” diye söylenerek beklemek yerine, oradaki bir kütüğü alıp hedefine gitmeye çalışmayı öğretiyor. Mutlu olmak için hayatta da yapmamız gereken bu aslında.
Böyle baktığımızda içinde bulunduğumuz şartlar altında daha iyi hissetmek için ne yapmamız gerekir?
Üç tip insan var bence. Biri sünger tipi insan: Hep yakınıyor, ağlıyor, hep şikâyetçi… Hep olumsuzu gören insanlar bunlar. İyi niyetli, fedakâr ama bütün stresi, negatifi bir sünger gibi kendine çekiyor. Fazla duygusal, depresif oluyorlar.
Bir de teflon tipi insanlar var. Biliyorsunuz teflon tava kendisi yanmaz ama temas edeni yakar. Narsistik kişilik bozukluğu olan kişiler bunlar. Bu kişiler olaylar karşısında sert duruyor. Kendileri sarsılmıyorlar ama esneyemedikleri için en ufak bir şeyde çizilip çöp oluyorlar. Teflon tavaların özelliği de çizildiği zaman artık kullanılamamasıdır.
Bir de kauçuk tipi insanlar var. Bu kişiler esniyor tekrar eski hâllerine geliyor.. Olaylardan ders alabiliyor, şaşırmıyor, yaralanmıyor, göğüsleyebiliyor. Bunu öğrenebilmek için yatırım yapmak zihinsel olarak emek vermek, zaman ayırmak, sabırlı olmak gerekir.
BAŞKALARINA İYİLİK YAPMAK ANTİDEPRESAN GİBİDİR
Ünlü filozof Aristoteles’in 2.500 sene önce söylediği gibi iki türlü mutluluk olduğunu anlatan Prof. Dr. Nevzat Tarhan, şunları söylüyor:
Biri “hedonik mutluluk” yani haz mutluluğu. Şunu alayım mutlu olayım, bunu harcayayım mutlu olayım, gezeyim mutlu olayım. Hep maddi hedeflere bağlı olan mutluluk. Bu mutluluk dopamin mutluluğudur. Somut hedefler beyinde dopamin salgılatıyor ama bitince beyin tekrar istiyor. Kokain ya da kumar bağımlılığının verdiği mutluluk gibi. Eylemi yaparken müthiş mutlusun fakat bitince tekrar istiyorsun ve bağımlı hâle geliyorsun.
Eğlence hayatı da aynı şeyi yapıyor. Ancak dopamin mutluluğu kalıcı değil. Buna karşı Aristotles, ödemanik mutluluktan yani anlam mutluluğundan söz ediyor. Yani bir fikir ve idealle mutlu olmayı başarabilmek. Buna da serotonin mutluluğu deniyor.
Beyinde serotonin salgılatıyor. Sürdürülebilir mutluluk oluyor. Tıpkı antidepresan ilaçlar gibi. Bu ilaçlar beyindeki serotonini artırdığı için etkisi iki üç hafta sonra çıkıyor. Yavaş yavaş etki gösteriyor ama kalıcı oluyor. Gerçek mutluluk için bu ikisinin ayrımını öğrenmek gerekiyor.
Bunu öğrendiğinizde hapiste de olsan mutlu olmayı başarıyorsun, sarayda da olsan aynı stabil mutluluğu yaşıyorsun. Bu tarz mutluluk sinir sistemimize en iyi gelen mutluluktur. Burada parasempatik sinir sistemimiz çalışıyor ve kişiye “Sakin ol, her şey kontrol altında, her şey yolunda gidiyor” diyor. Bu tarz mutluluklar vücudumuzdaki stres oranını azaltıyor.
MUTLULUĞUN ANAHTARI SABRI ÖĞRENMEK
Sabır, günümüzde en fakiri olduğumuz şey sanırım. Özellikle gençler çok sabırsız. Gerçi herkes çok sabırsız.
Sabır kelimesi de mutlulukta çalıştığımız alanlardan bir tanesi. Buna doyum erteleme becerisi diyoruz yani istekleri erteleme. Biri negatif diğeri pozitif sabır olmak üzere iki türlü sabır var. Pozitif sabır kavramıyla hedefinize ulaşırken sabretmeniz isteniyor. Mesela sınıfını geçebilmek için ders çalışacaksın değil mi? Bunun için eğlenceyi terk etmek, emek vermek gerek.
‘Sınava gireceğim, sınıfı geçeceğim onun için şu anda 100 tane test çözmem gerekiyor’ diye düşünüyorsun. Bu pozitif sabırdır. Sonundaki ödülü düşünerek yapıyor insan bunu. Çünkü beyindeki ödül sistemi günlük hayatımızın her şeyinde geçerli. Ödül sistemini yok ederek hayat kuramayız, hele bu zamanda. Beyindeki ödül sistemini iyi yöneteceğiz. Gerçek mutluluk için esas olan da şimdiki ödülü değil de gelecekteki ödülü düşünmektir.
MUTLULUK KONTROL EDİLEBİLEN STRESTİR
Sıfır stres mutlu olmak demek değildir. Sadece eğlenerek mutlu olmak, hedonistik bir mutluluk anlayışıdır. Hedonistik mutluluk anlayışında zevklerinin peşinde koşarken, hoşuna giden şeyi yaparken mutlu olursun. Hoşuna gitmeyen her şeyde stresten kaçmak hedonistik mutluluktur. Ama realistik mutluluk herhangi bir stresle karşılaştığın zaman bunu mutluluk olacak şekilde anlamlandırmaktır. Kişi böyle durumlarda en zor olayda bile ümitsizliğe düşmeden toparlayabilir, mutlu olmayı başarabilir. Mutluluk, kişinin tamamen bakış açısıyla ilgili. Kendi mutluluk tanımımızı doğru yapabilmemiz gerekiyor.
MANEVİYATINIZI ÖN PLANA ÇIKARIN
Mutlak mutluluk için kişinin inançlı olması, büyük bir anlamın parçası ve teslim olması gerekir. Çünkü insanın kontrol edebileceği ya da edemeyeceği, gücünün yettiği veya yetmediği şeyler var. Buna pozitif psikolojide radikal kabullenme deniyor.Kişinin radikal kabullenmeyi görüp, kendini aşan durumlarda ‘Ben artık bunu değiştiremiyorum, kabullenmem lazım’ demesi gerek. O zaman rahatlıyor. Mesela uçak korkusu olan insan, uçakla bir yerden bir yere giderken, ‘Acaba düşer mi, düşmez mi?’ diye korkuya kapılır. Oysa kaptana güvenmezseniz rahat edemezsiniz. Hayatta da evrende de yüksek bir güce, yaratıcıya teslim olmuşsa rahatlıyor. Anadolu’da da çok yerleşmiş bir şeydir bu: ‘Hayırlısı ne ise o olsun’ derler…
DÜNYAYI DEĞİL KENDİNİZİ DEĞİŞTİRİN
İnsanlar hep başkalarını değiştirmeye çalışıyor. Egosu yüksek kişiler herkesi ve her şeyi değiştirmeye çalışır. Bu da mümkün değildir ve sonucunda stres yükselir. Bu tarz kişiler aynı zamanda kontrol duygusu yüksek kişilerdir. Mutluluğu elde edebilmek için kendimize SWOT analizi yapalım. Güçlü ve zayıf yönlerimizi belirleyelim. İmkânlarımızı ve fırsatlarımızı belirleyelim. Kişi, yol haritasını buna göre çizmeli, bir bilenden yardım almalı. Bu konuda özellikle pozitif psikoloji insana yol gösteriyor. Pozitif psikoloji polyannacılık değildir. Olumlu ve olumsuzu düşünüp, olumluya odaklı düşünmemiz gerekiyor.
BARDAĞIN DOLU TARAFINA BAKMAYI ÖĞRENİN
Sürekli şikâyet eden ve şikâyetten beslenen kişilerde endişenin yüksek olduğunu belirten Tarhan “Bu kişiler şikâyet etmedikleri zaman kendilerini güvende hissetmiyorlar. Bu kişiler, doyumsuz, küçük şeylerle mutlu olmayı başaramayan, sahip oldukları şeyin kıymetini bilemeyen ve hep olumsuz odaklı bakan kişilerdir. Böyle bir anne 97 alan çocuğuna ‘Niçin 100 almadın?’ der. Bu tarz kişiler, insanın enerjisini de çalan kişilerdir ve onlarla ilişki kurmak özel bir yöntem gerektirir. Şikâyetçilik, mutluluğun en büyük düşmanlarından birisidir. Bu kişiler, olumsuz düşünce kalıplarından beslenir, hep karamsar senaryolar yazarlar. Mutlu olmuyorlar ama kendilerini bu şekilde ayakta tutuyorlar. Bu kişilere iyi tarafı görmeleri öğretilebilirse, olumlu veya olumsuzu birlikte görecekler. Kişinin olumlu yönü görmeyi öğrenmesi, olumlu odaklı yaşamaları gerekir. Böyle kişilerin hayat felsefesini oluşturan kalıp yargıları vardır. Terapilerde bu düşünce kalıplarını değiştirmenin yöntemleri var ve bu kişilere onları öğretmeye çalışıyoruz”diye konuştu.