MİA raporu gerçeği ortaya koydu, uzmanlar uyardı: Kıbrıs’ta İsrail’in işgali durdurulmalı

Millî İstihbarat Akademisinin hazırladığı Kıbrıs raporu, İsrail’in Ada üzerindeki emellerini bütün çıplaklığı ile ortaya koydu. Orta Doğu uzmanı Prof. Dr. Ahmet Uysal, “Türkiye garantör ülke olarak acil tedbirleri devreye sokmalı” dedi.
BERAT TEMİZ'İN HABERİ - Rumlarla iş birliği yaparak KKTC’de arsa, arazi ve binaları rayiç bedelinin çok üstünde bir değerle satın alan siyonist İsrail’in amacının ne olduğu Millî İstihbarat Akademisinin (MİA) hazırladığı “12 Gün Savaşı (İran-İsrail) ve Türkiye için Dersler Raporu”nda gün ışığına çıktı.
Gazetemizin daha önce defalarca dile getirdiği Güney Kıbrıs Rum kesimi ile İsrail’in; KKTC üzerine yaptığı planları stratejik hedef hâline getirdiğine ait ifadeler ve Türkiye tarafından alınması gereken tedbirler MİA raporunda dile getirildi.
Raporda şöyle denildi:
“İsrail açısından önemli bir dezavantaj, sahip olduğu coğrafyadır. Ülkenin yüz ölçümünün küçüklüğü ve stratejik tesislerin görece dar bir alanda yerleşmesi nedeniyle liman ya da rafineri gibi stratejik hedeflerin vurulması, ülke ekonomisine önemli darbe vurmuştur.”
“Benzer şekilde dış dünya ile yoğun ilişkilere sahip ülkede; ticari uçuşların durdurulması, hava sahasının kapanması gibi gelişmeler önemli sorunlara yol açmıştır. Bu kırılganlık nedeniyle İran saldırılarından önce ülkenin sivil uçakları Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’ne (GKRY) kaçırılmıştır. GKRY’nin, bir süredir İsrail tarafından stratejik derinlik işlevi gördüğü bilinmektedir. Öyle ki bu durum, Rum halkının ve politikacılarının tepkisini çekmeye başlamıştır. Konunun Türkiye tarafından da yakından takip edilmesi ve gereken önlemlerin alınması elzemdir.”
İLİŞKİLERİNİ İYİ TUTUYOR
Orta Doğu uzmanı Prof. Dr. Ahmet Uysal, İsrail’in bölgede yapay bir devlet olduğu için kendisini rahat hissedemediğine dikkat çekerek, “Büyük güçlerle ilişkilerini iyi tutmaya özen gösteriyor, özellikle Avrupa Birliği, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi ile iş birliği içinde hareket ediyor. Son dönemde hem Rum kesiminde hem de Türk tarafında İsrail kaynaklı arazi alımlarıyla ilgili çeşitli haberler gündeme geliyor. Bu durum, İsrail’in olası bir kriz anında kaçabileceği veya lojistik destek alabileceği bir yer olarak karşımıza çıkıyor. Tarihsel olarak da benzer bir örnek vardır. İngiliz mandası altındaki dönemde Filistin’e göç edecek Yahudiler önce Kıbrıs’a toplanmış, oradan İsrail’e geçirilmişlerdir” diye konuştu.

YAYILMASINA İZİN VERİLMEMELİ
Uysal, sözlerini şöyle sürdürdü:
“İsrail’in sadece bölgedeki diğer ülkelere değil, Kıbrıs’a da önem verdiğini biliyoruz. Özellikle KKTC’nin açılmasında ekonomik güç ve nüfuz sahibi olması dikkate alınmalı ve bunun yayılmasına izin verilmemeli. Zira ekonomik gücün beraberinde medya, sosyal ve siyasi gücü de beraberinde getirmesi nedeniyle dikkatli olunmalı ve gerekli tedbirler alınmalıdır.”
TEHDİT TAPUYLA GELİYOR
Dış politika uzmanı Doç. Dr. Levent Ersin Orallı ise şu değerlendirmede bulundu:
“Son yıllarda İsrail vatandaşlarının KKTC’de yoğun şekilde toprak satın alması, yalnızca ekonomik bir tercih değil, stratejik bir işgal girişimidir. KKTC’nin jeopolitik konumu, Tel Aviv’in bölgesel vizyonunun merkezinde yer alıyor. Peki, bu toprak alımları masum bir yatırım mı, yoksa ‘demografik mühendislik’ adı verilen daha sinsi bir projenin parçası mı? Kıbrıs Türk halkı, geçmişte topraklarına göz diken emperyalistlere karşı kanıyla bedel ödedi. Bugün ise bazı çıkar çevreleri bu toprakları parça parça yabancı sermayeye satıyor.”
“Unutmayalım: Toprak bir kere elden çıkarsa, geri almak savaşla bile zor olur. KKTC makamları ve garantör ülke Türkiye, bu gelişmeleri sadece ekonomik hareketlilik olarak görmekle yetinemez. Unutulmamalıdır ki toprak mülkiyeti, ulusal egemenliğin asli unsurlarındandır. Stratejik bölgelerde yabancı gerçek ya da tüzel kişilere yapılan geniş çaplı satışlar, ileride kamu düzenini, güvenliği ve demografik yapıyı etkileyebilecek boyutlara ulaşabilir. Bu sebeple yetkili merciler, bu alımları hukuk devleti ilkeleri çerçevesinde ve kamu yararını gözeterek denetlemeli; gerekirse daha sınırlayıcı düzenlemeleri yürürlüğe koymalıdır.”