Osmanlı'da uyuşturucuyla mücadele! Padişah, sadrazamı nasıl test etti?
Osmanlı'da uyuşturucu ve keyif verici maddeler; esrar, afyon, içki ve tütün konusu tarihte en merak edilen meselelerin başında geliyor. Bazısı sadece Müslümanlara bazısı herkese yasaktı. Konuya dair merak edilenleri Osmanlı hukuku dersleri veren Prof. Dr. Ekrem Buğra Ekinci'ye sorduk. Padişahın test ettiği sadrazam ve devlet adamları olduğunu söyleyen Ekinci, ilginç bilgiler vererek bunlarla sürekli mücadele edildiğine dikkat çekti.
- Osmanlı'da alkol ve uyuşturucu kullanımının serbest ve yaygın olduğu iddiaları, İslam hukuku ve tarihi uygulamalarla çürütülmektedir.
- Alkol, gayrimüslimlere din hürriyeti kapsamında serbestken, Müslümanlar için kesinlikle yasaktı ve devlet bunu takip ediyordu.
- Uyuşturucu maddeler (esrar, afyon) tıbbi amaçlar dışında herkese yasaktı ve kötüye kullanımı sıkı kontrol altında tutulup cezalandırılıyordu.
- Tütün yasağı, dini ihtilaflı bir konu olmasına rağmen, Sultan IV. Murad döneminde yangınlar ve siyasi toplanmaları engellemek gibi siyasi ve sosyal nedenlerle sertçe uygulandı.
- Tarihi anlatılardaki içki ve uyuşturucu hikayeleri, bu durumların yaygın olduğunu değil, aksine nadir, yadırganan ve cezalandırılan istisnai olaylar olduğunu gösterir.
- Osmanlı Devleti, yasaklı maddelerin toplumda yayılmasını engellemek için sürekli ve kararlı bir mücadele vermiştir.
ALİ TÜFEKÇİ - Son zamanlardan yapılan uyuşturucu operasyonları, bilhassa ünlü isimlerin de karışmasıyla gündemden düşmüyor.
Türkiye'nin uyuşturucu ve yasaklı maddelerle mücadelesi çok eskiye dayanıyor. İslam hukukunu uygulayan Osmanlı Devleti tarihi boyunca yasaklı maddelerle amansız bir mücadele içindeydi.
Sosyal medyada "Osmanlı'da içki, afyon, esrar gibi uyuşturucu maddelerin serbest ve yaygın olduğu iddiaları" dile getirilse de gerçekler bambaşka bir manzara ortaya koyuyor.
Bu iddiaları İslam hukuku, Osmanlı’nın mahkemelerindeki uygulamalar, padişahların yaşadıkları ve sosyal yapı çerçevesinde Prof. Dr. Ekrem Buğra Ekinci'ye sorduk.
SULTAN IV. MURAD VE TÜTÜN YASAĞI
Ekinci, Osmanlı’da tütünün dinî açıdan kesin bir hükme bağlanmadığını, ulema arasında ihtilaf bulunduğunu ifade ediyor. Ancak tütünle mücadelenin, çoğu zaman zannedildiği gibi dinî değil, tamamen siyasi ve sosyal sebepleri olduğunu vurguluyor.
İstanbul yangınlarının pek çoğunun da gece vakti tütün içenlerin ihmalleriyle çıkması bu yasakları mecburi hale getiriyor.
Ekinci, “Şimdi içki yani alkollü içki İslam dininde yasaklanmıştır. Uyuşturucu maddeler de yasaklanmıştır. Tütün ise ayrı bir meseledir. İhtilaflı bir mesele olmuştur. Yani ulemanın bazısı bunun dinen mahzurlu olduğunu, bazen bazıları mahzurlu olmadığını, bazıları ise haram olmadığını ama mekruh olduğunu söylemişler. Yani tütün hakkında bir ihtilaf vardır her zaman. Osmanlı'da tütünle mücadele siyasi bir mücadeledir. Dini bir mücadele değildir.” diyor.
Tütün yasağını en sert şekilde uygulayan Sultan IV. Murad devrine dikkat çekerek şu değerlendirmeyi yapıyor:
“Şimdi 17. asırda siyasi meseleleri konuşmak hiç de hoş karşılanmaz. Her Sultan 4. Murad devri büyük bir anarşinin arkasından kurulmuş bir devir olduğu için Sultan Murad insanların tütün içmek bahanesiyle bir araya gelmelerini ve siyaset konuşmalarını affetmemiştir.”
"BİR İNSAN MÜSLÜMANIN ŞARAP ŞİŞESİNİ KIRSA ÖDEMEZ"
Osmanlı’da içkinin aleni şekilde içilemeyeceğini, bunu sadece gayrimüslimlere serbest olduğunu vurgulayan Prof. Dr. Ekrem Buğra Ekinci, şunları söylüyor:
“Osmanlı Devleti'nde içki içiliyor muydu? Elbette içiliyordu. İmal ediliyor muydu? Elbette. Ama bunu gayrimüslimler yapıyordu. Çünkü gayrimüslimlere içki içmek ve içki imal etmek ve satmak serbesttir. Bu din hürriyetinin bir icabıdır. Ancak Müslümanlar içki içemezler. Meyhaneye gidemezler. Gidiyorlar mı? Kaçak olarak, gayriresmi olarak. Devlet fark ederse, sezerse mani oluyor.”
Bir Müslümanın şarabı mülk edinemeyeceğini dile getiren Ekinci, İslam hukukuna göre bir kimse bir Müslümana ait şarap şişesini kırsa veya içkisini dökse bunu tazmin etmek zorunda olmadığını ifade ediyor. Ama bir gayrimüslime aynısını yaparsa tazmin edileceğini vurguluyor.
"OSMANLI'DA UYUŞTURUCU HERKESE YASAKTI AMA"
Uyuşturucu maddelerin Osmanlı’da çoğunlukla tıbbi maksatlarla kullanıldığını, günümüzdeki "kırmızı reçeteli ilaç" şeklinde sayıldığını söylüyor:
“Muhaddirat yani esrar vesair uyuşturucu maddeler birbiriyle aynı şeyler değil. Bunların bazısı ilaç olarak da kullanılıyor. Yani eczacılığın bu kadar inkişaf etmediği bir zamanda uyuşturucu maddeler hatta alkol ve alkollü içkiler ilaç olarak kullanılıyor. Tıp derse ki bunun çaresi alkoldür, o zaman alkol ilaç olur. Ama alkol içmenin helal olduğunu göstermez. İlaç için kullanmak başkadır, bir zevk vasıtası olarak, hasta olmadan kullanmak başkadır. Buna da ancak "tabib-i Müslimin-i hâzık" Yani o işin mütehassısı olan ve dinini kayıran bir doktor karar verebilir.”
Ancak bunun sıkı kontrol altında olduğunu vurgulayan Ekinci, suistimale kesinlikle müsaade edilmediğini belirtiyor:
“Ancak suistimale çok açık olduğu için uyuşturucu madde kullanılması yasaklanmış. Peki kullanılanlar var mı? Elbette var. Ama bunlar aleni değildir. Aleniyete döküldüğü zaman takibata uğrarlar. Gizli kapaklıdır.”
PADİŞAHIN TEST ETTİĞİ PAŞA
Afyon ve esrar müptelalarının hikayelerin "gayriresmi hayatı" anlattığını ifade eden Ekinci, Özdemiroğlu Osman Paşa hakkında anlatılan bir olayı dikkat çekiyor:
"Mesela Özdemir Oğlu Osmanpaşa vardır. Kafkasya Fatihi. Bunun esrar müptelası olduğunu padişaha söylüyorlar. Padişah fevkalade kızıyor. Özdemir Oğlu Osmanpaşa'yı çağırıyor. Kafkasya seferini anlattırıyor. Uzun uzun anlattırıyor. Teferruatı ile yani dağları, nehirleri, askerleri yürüyüşünü... Saatlerce yanında tutuyor ve gittikten sonra diyor ki 'Yalan söylemiş keratalar. Bir esrar müptelası bu kadar esrar almadan duramaz. En en ufak bir iptila, bağımlılık alameti göstermedi.'"
“ÇOK ANLATILAN ŞEY, YAYGIN DEMEK DEĞİLDİR”
Osmanlı tarihindeki içki ve uyuşturucu hikâyelerinin yanlış yorumlandığını ifade eden Prof. Dr. Ekinci, sözlerine şunları ekliyor:
“Bir şeyin bilhassa tarih konseptinde çok dile getiriliyor olması bunun yaygın olduğu manasına gelmez. Bilakis yaygın olmadığı ve garipsendiği manasına gelir.
Sultan IV. Murat zamanı Emir Çelebi adında bir doktorun afyon müptelası olduğu padişaha söyleniyor. Padişah kendisini satranç oynamaya davet ediyor.
Satranç uzadıkça Çelebi'nin terler birikiyor, yüzü kızarmaya başlıyor, elleri titriyor. Yani Afyon müptelası olduğu anlaşılıyor. Ondan sonra 'üzerinde ne varsa ortaya çıkar' diyor. Test neticesi pozitif çıkıyor yani. Artık bu raddeden sonra inkar edemiyor.
Cebindeki afyon hülasalarını ortaya koyuyor ve bunun üzerine cezalandırılıyor. Ama bunlar ekstrem hadiselerdir. Bir şeyin bilhassa tarih konseptinde çok dile getiriliyor olması bunun yaygın olduğu manasına gelmez. Bilakis yaygın olmadığı ve garipsendiği manasına gelir.
Yani şarapla alakalı, içki içme ile alakalı hikayeler, uyuşturucuyla alakalı hikayeler Osmanlı tarihinde anlatılması, yani gayrimeşru mevzuların anlatılması Osmanlı Cemiyeti'nde bunun yaygın olduğunu göstermez. Yaygın olmadığı için dikkati çekmiştir, dillerden dillere anlatılmış biraz da mübalağa edilerek günümüze kadar gelmiştir.
Netice itibariyle elbette ki her cemiyette peygamberlerin bile mani olamadığı birtakım iptilalar vardır, olmuştur. Osmanlı Cemiyeti'nde de bunlar olabilir, olmuştur. Ama hiçbir zaman cemiyetin bütününe yayılmamıştır. Resmi bir hal almamıştır. Tabii bir hal almamıştır ve devlet bununla elinden geldiği kadar mücadele etmiştir. "
