İşte İran toprağı... Hazret-İ Ömer görüşme için bir heyet seçer, başına da Nu’mân Bin Mukarrîn’i koyar

Düzenleyen: / Kaynak: Türkiye Gazetesi
- Güncelleme:
İşte İran toprağı... Hazret-İ Ömer görüşme için bir heyet seçer, başına da Nu’mân Bin Mukarrîn’i koyar

Ramazan Haberleri Haberleri  / Türkiye Gazetesi

Hazret-i Ömer, Halife olunca Ebû Ubeyde bin Cerrah’ı serasker (başkomutan) ve emir-ül umera yapar, Şam’a yollar. Halifenin arzusu Müslümanların Hicaz’dan çıkması yayılması yeni ülkelerde bulunması yeni yeni dostlar kazanmasıdır.  

Nitekim Sevad bölgesinde bariz gelişmeler olur yerli halk İslâm’a ısınmaya başlar. 
O kadar da kolay olmaz tabii. Suriye ve Filistin Bizans’ın Irak ve Kafkaslar ise Sasanîlerin tesiri altındadır. Kayserler ve Kisralar hakkın hakikatin neşrinden bizardırlar, saltanatları sallanmasın diye karşı çıkarlar onlara. 

Evet ufukta çatışma görünür, Roma despotları, İran tiranları sizi size bırakmayacak baskı kuracaktırlar sonunda.  
Ebû Ubeyd Ebû es-Sekafî bu meyanda arkadaşlarını sefere çağırır. Sa’d İbn-i Ubeyde hemen kabul eder. Hazret-i Müsenna ayağa kalkar “İran’dan çekinmenize gerek yok arkadaşlar” der, 
“Onları daha evvel de yendik yine yeneriz evvelallah”.

Sahabe-i kirâm için o şehir, bu belde fark etmez, hizmet edecek olduktan sonra. 
Ve beklenen olur, İran tarafından baskılar başlar, bakarlar tehdit para etmiyor, atlanıp pusatlanır saldırırlar. 
Hazret-i Müsenna, Hayre ve Haffan mevkiinde efsane komutan Rüstem’i yener. Şah Yezd-i Cert’in hala oğlu Nersi’nin, komutan Caban ve Calinus’un birliklerini bozar. Hatta bir adım öne çıkar, civar kasabaların vergisini toplar.
Calinus can havliyle Medayin’e (baş şehre) döner olup biteni anlatır abartııyla. Rüstem bu defa Behmen adlı komutanını yollar. Güçlü bir ordudur, üstelik filler de vardır yanlarında. 
Fırat kenarında Natıf’ta karşılaşırlar. 

Savaşı İranlılar kazanır, Behmen Müslümanları takip etmek istese de vazgeçer sonra. 
Ama komutanları Caban ve Merdanşah merkezden kopar, ileri gider yem olurlar. Müsenna her iki birliği de dağıtır, komutanlarını yakalar. İki kıymetli esir, pazarlıkta işe yarar... İran’ın ünlü komutanları Rüstem ile Firuzan pek anlaşamaz. Ağır konuşur, köprüleri atarlar. Devir o devir değildir, tehlike kapıda, şah bunları kucaklaştırır, Müslümanlar üzerine yollar. 
Her iki taraf da süratle asker toplar, havaliyi tanıyan Müsenna hazretlerine çok ihtiyaç vardır ama yarası açılır, şehit olur kan kaybından. İranlılar üstlerine çöker kalanları esir alırlar. 
Müsenna’nın Kardeşi Mehnâ ağabeyinin ahını koymaz. Kisra tarafından Hayre Hükümdarı ilan edilen Kabus’un ordugâhını basar alayını kılıçtan geçirir ve yengesi Selma’yı kurtarır sonunda. 
Sa’d bin Ebî Vakkas, Kadisiye’de İranlılar için hazırlanırken, Halid bin Velid Hazretleri de Dımeşk’i (Şam) sıkıştırmaktadır. Yani “şehir devleti” diye anılan Medine, dünyayı paylaşan iki imparatorlukla savaşır aynı anda. 
Müslümanlar düşmanın çokluğuna bakmaz, halis bir kul olmaya çalışırlar. Küffarın gücü nedir ki Allahü teâlâ yanlarında olduktan sonra.

ÖFKELİ ŞAH YEZD-İ CERT

İranlılar talimli fillerle gelmiştir, bu dev hayvanlar safları eze eze yürür, attıkları çığlıklarla atları ürkütür kaçırırlar. 
Sasanîler (Pers İran) yeryüzünün en güçlü devletlerinden biridir. Düşünün zamanında Mısır, Suriye, Irak, Anadolu, Yunanistan ve Yemen’de ferman okuturlar ki dünyanın yarısı diyebilirsiniz buna. Askerler tarım, ticaret ve sanatla uğraşmaz, sadece savaşırlar. Biteviye talim tatbikat yapar, meleke kesbederler manevralara. 
Ciddi bir devlet geleneği vardır, şah asla toplantı yapmaz, bire bir görüşür. Çünkü ikili temaslarda sırlar mekânda kalır, dışarı sızmaz.
İslâm’ın yayıldığı yıllarda rehavete düşer, eski güçlerinden uzaklaşırlar. Bütçe açık verir, haberleşme aksar, sağda solda isyanlar patlar, bazen köleler karşısında aciz kalırlar. 

Bilhassa Müslümanların çoğalmasından rahatsızdırlar. Hâlbuki müminler birlikte yaşama kültürüne vakıftır, kul hakkından korkar. Evet tebliğde bulunur ama zorlamaz, gelirsen gönlünün rızasıyla.  
Koca İmparatorluk günden güne erimekte, sınırlar ıslanmış keten gibi çekilmektedir. Nasıl bir tedbir alsalar acaba? 
İşte III. Yezd-i Cert bu hengamede ortaya çıkar, parlak vaadlerle oturur tahta. Müslümanları sindirip süreceği iddiasındadır. Alır ordusunu, dayanır kapıya.

Halife Ömer, bir heyet seçer, Nu’mân bin Mukarrîn’i başına koyar. Yanında Hanzala bin Rebî, Eş‘as bin Kays, Mugire’tübnü Şu‘be, Mugire bin Zürâre ve Amr bin Ma‘dîkerib gibi pırlantalar...  (aleyhimürrıdvan)
Usulünce gider, Kisra ile konuşurlar. 

KİBİRLİ KİSRA

Hazret-i Numan “Ey melik” der, “biliyorsunuz biz medeniyetten uzak bir kavim idik, kız çocuklarını gömerdik. Allahü teâlâ bize, iyiliğe çağıran, fenalıktan sakındıran, bir elçi gönderdi, dünya ve âhiret saadetiyle müjdeledi. Darlığımızı genişliğe, zilletimizi izzete, öfkemizi merhamete çevirdi. Sizi de Hakk’a ve hakikate davet ediyoruz. Eğer İslâm’ı kabul ederseniz, kardeş olur, Allah’ın kitabı ile hükmederiz. 

İran Hükümdarı Yezd-i Cert alaycıdır: “Şu dünyada sizden zavallı bir kavim var mı? Biz eskiden idarenizi Hirelilere bırakmıştık, hakkınızdan gelirlerdi. Siz de böyle açgözlü değildiniz. Şimdi hayal kurma zamanı değil, eğer ihtiyacınız varsa söyleyin, size erzak, kıyafet vereyim. Başınıza anlayışlı bir emîr tayin edeyim, dönün gidin geri!”
Kays bin Zürâre ayağa kalkar “Ey hükümdar! Bunlar Arap’ın eşrafıdır, lütfen saygılı olur musunuz biraz. Derdimiz ne para, ne gıda, kılıçlarımız keskindir ayrıca. 
-Ben Araplarla konuşmayı bile zul addederim.
-Bizim size üç teklifimiz var. Ya dinimizi tanıyıp kabul ederseniz. Ya da cizye verir, eski düzeninizi devam ettirirsiniz...  Ya da…”
-Ya da ne? Savaşacak mısınız yoksa?
-Bilirsiniz bunda tereddüt etmeyiz asla. Ya cenk cidal, ya anlaşma!
-Bana meydan okuyorsunuz ha? Kendinizi İran’la denk mi sanıyorsunuz? Komutan Rüstem sizi n’apar sonra? Daha evvel elçi öldüren bir şah geleydi ikincisi ben olurdum mutlaka. 

VURUN SIRTINA

Bu gerginlikten netice alınacak değildir. Heyet çıkmaya hazırlanıyordur ki Kisra dönüp sorar:
- İçinizde en asiliniz kim?
Müslümanlar tarağın dişleri gibi eşittir, soylarını övünme vesilesi yapmazlar. Belli ki birine eziyet edecek, hakarette bulunacak. Hazret-i Ka’ka’nın kardeşi Asım bin Amr (radıyallahu anh) öne çıkar: “Ben!”
-Demek topraklarımıza talipsiniz ha! Yükleyin şunun sırtına bir çuval toprak, dolaştırsın sokak sokak!
Asım bin Amr’ın sırtına zembili vururlar, alaya alanlar, laf atanlar, sataşanlar…
Şehirden çıkarlar yük hâlâ sırtında.
Arkadaşları “yoruldun artık” derler “at gitsin kendini yıpratma!”
-Hele sabredin biraz! 
Kadisiye’ye gelirler. Karşılayan mücahitlere “kardeşlerim” der “işte size İran toprağı! Ben payıma düşeni aldım getirdim, diğerlerini de siz alın, fetih tamamlansın biiznillah!”
Komutan Rüstem hadiseyi duyunca çok bozulur, geleneklerinde toprak vermek hayra yorulmaz zira.
(devam edecek)

Düzenleyen:  - Ramazan Haberleri
Kaynak: Türkiye Gazetesi
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.
Sonraki Haber Yükleniyor...