Dünya 'Türk Escobar' derken o kendine 'Japon' demiş: En büyük uyuşturucu baronu Urfi Çetinkaya hakkında şoke eden detaylar

Dünyanın en büyük uyuşturucu kaçakçılarından 'Türk Escobar' lakaplı Urfi Çetinkaya ve beraberindeki 147 sanık hakkında iddianame tamamlandı. Kod adlarla iletişim kuran çetenin başı Çetinkaya'nın 'Japon' lakabıyla işlerini yürüttüğü öğrenildi. İşte her detayı film sahnesi gibi olan o detaylar.
'Türk Escobar' olarak bilinen dünyanın en büyük uyuşturucu kaçakçılarından Urfi Çetinkaya, 2023 yılında Zekeriyaköy'deki lüks villasında yakalanmıştı. Firarı sona eren Çetinkaya, geçtiğimiz yıl eylül ayında 66 yaşında cezaevinde hayatını kaybetmişti.
Çetinkaya ile beraber 147 sanık hakkında 314 sayfalık iddianame hazırlandı.
VİLLASINI HASTANE YAPMIŞTI!
Sabah'ın haberine göre, iddianamede Urfi Çetinkaya'nın oğulları Rüstem Çetinkaya ve Hakan Çetinkaya ile eski asker Sinan Köroğlu, Bahçelievler eski emniyet müdürü Hacı Mehmet Aslancan, avukatlar Erdem Anuk, Osman Mercan ile 'Eroin doktoru' olarak anılan Rıfat Baskın, gemi kaptanı Ali Metin Celayer, Rüstem Çetinkaya'nın eşi Olçum Çetinkaya, Urfi Çetinkaya'nın kayınbiraderi Şahin Sekman, Urfi Çetinkaya'nın fizyoterapisti Dr. Abdulkadir Öztürk, Çetinkaya'nın villasına diş kliniği kuran doktoru Esat Cemalettin Cezlan ile Çetinkaya'nın kan ve idrar örneklerini yorumlayan doktor İhsan Güner, hakkında dava açılan isimler arasında yer aldı.
'JAPON', 'BABACAN', 'BLUE'...
İddianamede, Çetinkaya'nın sadece Türkiye değil, Avrupa ve Güney Amerika bağlantılı uluslararası bir uyuşturucu ağını yönettiği belirtildi. Urfi Çetinkaya'nın "Japon" kod adıyla yer aldığı, örgüt yöneticilerinden Ali Korman Erbacıoğlu'nun "Babacan", eski asker Sinan Köroğlu'nun ise "Blue" takma adlarıyla kriptolu haberleşme platformlarında iletişim kurduğu belirtildi.
KOD ADLARIYLA İLETİŞİM KURMUŞLAR
Yazışmalarda "Don Vito", "Kral","İmparator", "Atom", "Kanarya", "Doktor" gibi birçok kod ismin kullanıldığı görüldü. Örgütün haberleşmesinde kullanılan Anøm uygulamasının ABD ve Avustralya istihbarat birimleri tarafından yıllar süren bir operasyonla takip edildiği, 2021 yılında bu sistem aracılığıyla dünya genelinde yüzlerce suç örgütünün çökertildiği bilgisi de dosyada yer aldı.
Örgüt üyelerinin Anøm ve Black Chat gibi kriptolu mesajlaşma uygulamaları üzerinden kod adlarıyla iletişim kurduğu, bu mesajlaşmaların çözülmesiyle birçok sevkiyatın izine ulaşıldığı ifade edildi.
ABD ve Avustralya güvenlik birimleriyle yapılan iş birliği sonucu ulaşılan yazışmalarda, Çetinkaya'nın "Japon" takma adıyla talimatlar verdiği, Avrupa'dan Latin Amerika'ya uzanan uyuşturucu rotasını yönettiği tespit edildi. Operasyonlarda, suç gelirleriyle bağlantılı denizcilik şirketlerinin ve gemilerin kullanıldığı, bu gemilerde uyuşturucu sevkiyatı yapıldığı belirlendi.
PARA AKLANAN ŞİRKETLER HALEN FAALİYETTE
MASAK raporları ve uluslararası güvenlik birimlerinden elde edilen belgeler doğrultusunda, Urfi Çetinkaya'nın 1990'lardan itibaren yürüttüğü uyuşturucu sevkiyatları, off-shore şirketler aracılığıyla kayıt dışı döviz transferleri ve Malta-Türkiye bağlantılı denizcilik şirketleri üzerinden kara para aklama işlemleri tespit edildi.
Uyuşturucu gelirlerinin döviz büroları, kuyumcular, paravan şirketler ve kişi hesapları üzerinden Türkiye'ye aktarıldığı, birçok taşınmazın ve lüks aracın başkaları adına kaydedildiği anlaşıldı.
Suç gelirleriyle elde edilen bu mal varlıklarının bir kısmına el konulduğu belirtildi. Çetinkaya ve akrabalarının suç gelirlerini farklı şirketler ve şahıslar üzerinden aklayarak yasal hale getirmeye çalıştı. Yüzlerce işlemle paranın izi kaybettirilmeye çalışıldı, birçok mülk ve şirket görünürde başkalarının adına kuruldu. Bazı şirketlerin halen faaliyette olduğu tespit edildi.
TERKOS ÇİFTLİĞİ SONUN BAŞLANGICI OLDU
İddianamede, Çetinkaya'nın liderliğini yaptığı suç örgütüne ilişkin en somut delillerden biri, 2013 yılında Artvin'in Hopa ilçesinde yapılan 99,6 kilogram eroin yakalaması oldu. Hollanda'ya gönderilmek istenen uyuşturucu yüklü tırda ele geçirilen maddelerin doğrudan Çetinkaya'nın talimatıyla temin edildiği, İstanbul Arnavutköy'deki "Terkos Çiftliği"nden yönetildiği ortaya çıktı. Ancak o tarihte firari olan Çetinkaya, yakalanamadı.
İlginç bir detay ise, 2013 Hopa operasyonuna ilişkin davada, Çetinkaya hakkında 2024 yılında "ölüm nedeniyle" davanın düşürülmesi kararı verilmiş olması. Ancak savcılık, bu kararın gerçeği yansıtmadığını, zira Urfi Çetinkaya'nın ölmediği, aksine o dönemde de uyuşturucu trafiğini yönettiğini ortaya koydu. Böylece yeni soruşturma, onun halen aktif şekilde örgüt yönettiğini kanıtlayan delillerle desteklendi.
'BİZİM OTOBÜS', 'KIZIMIZ'
İddianamede yer alan dikkat çekici bir diğer unsur ise, Ocean Blue isimli bir gemiyle uyuşturucu sevkiyatı yapıldığına dair veriler oldu. "Bizim otobüs" ya da "kızımız" olarak şifrelenen bu geminin, Marshall Adaları merkezli West African Lines Shipping Sa adlı şirket adına kayıtlı olduğu, fakat gerçek sahibinin Urfi Çetinkaya olduğu belirtildi. Geminin Bodrum açıklarında yapılan bir operasyonda yasa dışı sevkiyat amacıyla kullanıldığı anlaşıldı.
VİLLASINA KLİNİK KURDURMUŞ
Yakalanmamak için uzun süre villasında kalmayı tercih eden Çetinkaya'nın sağlık kontrollerini farklı isimler kullanarak yaptırdığı, diş tedavisi için villaya özel klinik kurdurduğu, fizyoterapi hizmetlerini doğrudan evde aldığı tespit edildi. Bu işlemlerde görev alan doktor ve fizyoterapistlerin ifadelerine de iddianamede yer verildi.
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı, Urfi Çetinkaya'nın liderliğinde bir suç örgütü kurulduğu ve yönetildiği gerekçesiyle örgüt kurma ve yönetme, uyuşturucu ticareti ve suç gelirlerini aklama kapsamında kamu davası açılmasını talep etti. İddianamede 147 şüpheliye çeşitli suçlamalar yöneltildi.
51 ŞİRKETE TEDBİR
Uyuşturucu sevkiyatlarının Kolombiya'dan Avrupa'ya, oradan Türkiye'ye kadar uzandığı bu geniş çaplı soruşturma, uluslararası iş birlikleri ve dijital haberleşme analizleriyle şekillendi.
Çetinkaya'nın örgütüyle bağlantılı olduğu tespit edilen çok sayıda kişinin ifadesi alındı, mal varlıklarına el konuldu ve birçok şirketin faaliyetleri durduruldu.
Dava, sadece Türkiye'nin değil, dünyanın farklı ülkelerinde de etkileri hissedilen bir uyuşturucu ve kara para ağına karşı açılan büyük bir hukuk mücadelesi olarak kayıtlara geçti.
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı el konulan suç eşyalarının yanı sıra, şüphelilere ait banka hesapları, kiralık kasalar, taşınmazlar, araçlar ve şirket paylarının da müsadere edilmesini istedi.
Savcılık, suç gelirleriyle bağlantılı olduğu değerlendirilen çok sayıda şirket hakkında da güvenlik tedbirlerine hükmedilmesini, bu kapsamda, madencilik, yazılım, turizm, enerji, inşaat, emlak, spor, bilişim, tekstil ve kuyumculuk sektörlerinde faaliyet gösteren toplam 51 şirketin faaliyet izinlerinin iptalini de istedi.