Mukaddes emaneti ne yaptınız? Mütefekkir bir şair Üstad Necip Fazıl Kısakürek

Düzenleyen: / Kaynak: Anadolu Ajansı, Türkiye Gazetesi
- Güncelleme:
Necip Fazıl Kısakürek, Edebiyat, Şiir, Haber

Kültür - Sanat Haberleri  / Anadolu Ajansı, Türkiye Gazetesi

Şair, yazar, mütefekkir Necip Fazıl Kısakürek'in vefatının üzerinden tam 41 yıl geçti. "Üstad" denilince ilk akla gelen isimlerden biri oldu. Gençlik yıllarında geçirdiği buhranlı dönemden, Seyyid Abdülhakim Arvasi Hazretleri sayesinde çıkmış, hayatı boyunca bir gençlik yetiştirmek için mücadele etmişti.

Hukukçu Abdülbaki Fazıl Bey ile Girit muhaciri bir ailenin kızı olan Mediha Hanım'ın çocuğu olarak doğdu. Doğumu vefat tarihinden bir gün sonraya, yani 26 Mayıs 1904 tarihine tekabül eder.

Üstadın çocukluğu "terbiyemi borçluyum" dediği dönemin hakimlerinden büyükbabası Maraşlı Kısakürekzade Mehmet Hilmi Bey'in Çemberlitaş'taki konağında geçti. 

Okumayı 5-6 yaşlarındayken dedesinden öğrenen ve günlük gazeteleri okuyarak çevresine anlatan Kısakürek, büyükannesi Zafer Hanım'ın da etkisiyle romanlar sayesinde okuma tutkusuyla tanıştı.

MEKTEP HAYATI

Kısakürek, mahalle mektebinde başladığı öğrenimine, Fransız Papaz Mektebi, Amerikan Koleji ve Rehber-i İttihad okullarında devam etti.

İlkokulu Heybeliada Numune Mektebi'nde tamamlayan şair, 1916'da Yahya Kemal, Ahmet Hamdi Akseki, Hamdullah Suphi Tanrıöver'in de öğretmenlik yaptığı Mekteb-i Fünun-u Bahriye-i Şahane'ye (Deniz Harp Okulu) girdi.

Tasavvufla ilk teması ise bu okuldaki edebiyat hocası İbrahim Aşki Bey'in kendisine verdiği derslerle gerçekleşti. Ancak Paris'e gidişi onu manevi bir krize sokacaktı.

ÖRÜMCEK AĞI

Şiire ilgisi öğrencilik yıllarında başlayan ve "Nihal" isminde haftalık bir dergi çıkarmaya başlayan Kısakürek, şair Nazım Hikmet Ran ile aynı okulda tahsil gördü.

Kısakürek, Lord Byron, Oscar Wilde, Shakespeare'in de aralarında bulunduğu önemli batılı yazarların eserlerini orijinal dilinde okudu.

Usta edebiyatçı, 1918'de Ahmet Haşim, Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Faruk Nafiz, Ahmed Kudsi gibi edebiyatçılarla tanıştığı Darülfünun Edebiyat Medresesi Felsefe Bölümü'nde tahsile başlarken, Ziya Gökalp'in kurduğu, Yakup Kadri ve arkadaşlarının çıkardığı "Yeni Mecmua" dergisinde ilk defa şiiri yayımlandı.

Maarif Vekaleti'nin 1924'te açtığı imtihanı kazanan Kısakürek, Maarif Vekaleti'nin (Milli Eğitim Bakanlığı) bursuyla 20 yaşında Paris Sorbonne Üniversitesi'ne gitti ve bir sene sonra İstanbul'a dönerek ilk şiir kitabı "Örümcek Ağı"nı çıkardı.

Ünlü "Kaldırımlar" eserini 1928'de yayımlayan şairin bu eseri okurun büyük ilgisini ve hayranlığını kazandı. Kısakürek hakkında kullanılan "bir mısrası bir millete şeref vermeye yeter", "şimdiye kadar gelen şairlerin en büyüğü" gibi ifadeler de bu dönemde yoğunlaşmaya başladı.

DÖNÜM NOKTASI

1929'da Fikret Adil'in Asmalı Mescit'teki pansiyon odasında, Peyami Safa, ressam İbrahim Çallı, Tanburi Cemil Bey'in oğlu Mesut Cemil ve gazeteci Eşref Şefik gibi ünlü isimlerle kısa bir süre bohem hayatı yaşadı.

1930'da Ankara'da İş Bankası'nın genel muhasebe şefi olarak çalışmaya başlayan Kısakürek, bir taraftan da Ankara'da çıkarılan "Hakimiyet-i Milliye" gazetesinde tahlil yazıları yazdı.

Ankara'da bulunduğu dönemde Şevket Süreyya Aydemir'in müdürü olduğu Ankara Ticaret Lisesi'nde 2 ay öğretmen olarak görev alan Kısakürek, 1931'de Taksim Taşkışla'da bir buçuk yıl askeri eğitimin yanı sıra subaylık yaptı.

Daha önce çıkardığı "Örümcek" ve "Kaldırımlar" şiirleriyle yeni yazdıklarını bir araya getirerek "Ben ve Ötesi" kitabını 1932'de çıkaran usta yazar, kitapta 1922'den 1932'ye kadar yazdığı 71 şiirine yer verdi.

Mukaddes emaneti ne yaptınız? Mütefekkir bir şair Üstad Necip Fazıl Kısakürek - 1. Resim

1934'te Osmanlı devrinde Süleymaniye Medresetü'l-Mütehassisin tasavvuf kürsüsü müderrisi, yeni devirde Bayezit Camii ve Beyoğlu Ağa Camii vaizliği vazifelerini icra eden Seyyid Abdülhakim Arvasi ile yolları kesişti.

Necip Fazıl Kısakürek için bu tarih bir milat kabul oldu ve eserlerinde İslami düşüncenin izleri görülmeye başlandı. Ayrıca bu dönemden sonra tasavvufi konuları işlemesi sebebiyle sanat ve edebiyat çevrelerinde "mistik şair" ve "bay mistik" diye zikredilmeye başlandı.

Üstad Necip Fazıl bu isimlendirmelere kıymet vermeyerek "Tam 30 Yıl" başlıklı şiirinde "Tam 30 yıl saatim işlemiş, ben durmuşum. Gökyüzünden habersiz uçurtma uçurmuşum." dedi.

"TÜRK SHAKESPEARE'İ"

Kısakürek'in 1935'te Muhsin Ertuğrul'un tavsiyesiyle yazdığı "Tohum" ile 1937'de kaleme aldığı "Bir Adam Yaratmak" eserleri, İstanbul Şehir Tiyatroları'nda Ertuğrul'un rejisiyle sahnelenir.

İnsanları Anadolu’nun içinde barındırdığı tohumu keşfe çağıran, Maraş'ın Fransız işgalinden kurtuluşunu anlatan "Tohum", sanat çevrelerinden büyük ilgi görürken, halkın ilgisini çekmedi.

Cahit Sıtkı Tarancı, Krun gazetesinde oyunun ana teması olan madde-ruh karşıtlığını şu sözleriyle dile getirir:

“Edebiyatımızın bulutlu göklerine bir kavsi kuzah çizen bu anlayış, Necip Fazıl için, Necip Fazıl’ın tefekkür dünyası için ne zamandan beri olgunlaşa olgunlaşa dallarını kıracak bir raddeye gelen meyvelerin çatlayıp düşmesi kadar tabii ve deruni bir zaruretti; zira “Tohum” Eflatundan Bergson’a kadar insanlığın yüzyıllardır yetiştirdiği bütün büyük kafaların uykusunu kaçırmış olan bir meseleyi ruh ve madde münakaşasını diriltmekte, Necip Fazıl’ın bütün estetiği ise özün kabuğa, ruhun maddeye üstünlüğü prensibine dayanmaktadır.”

"Bir Adam Yaratmak" eseri ise olay örgüsü ve diyalogların derinliği bakımından herkes tarafından büyük ilgi gördü ve kendisinin "Türk Shakespeare'i" olarak anılmasının yolunu da açtı.

BÜYÜK DOĞU MARŞI

1936'da sahibi ve başyazarlığını yaptığı "Ağaç" mecmuası, çıktığı 17 sayı boyunca dönemin önde gelen entelektüellerini aynı çatı altında topladı.

Kendi deyimiyle "mücadele sahası"na girdiği 1938'de yeni bir milli marş yazılması için "Ulus" gazetesinin açtığı yarışmada kendisine yapılan teklifi kabul eden Kısakürek, yarışmadan vazgeçilmesi şartını öne sürdü. İsteği kabul gören Kısakürek, "Büyük Doğu Marşı"nı yazdı.

Kısakürek, Fatma Neslihan Baban ile 1941'de evlendi ve Mehmed, Ömer, Ayşe, Osman ve Zeynep isimli çocukları dünyaya geldi.

Necip Fazıl, ayrıca 1939-1943 yılları arasında Ankara Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi, Devlet Konservatuvarı'nda ve İstanbul Güzel Sanatlar Akademisi'nde dersler verdi.

Atlara ve ata binmeye özel bir ilgi duyan usta şair, bu ilgisini de, "Dokuz yaşında ata bindim ve bir daha inmedim. Her binişimde büyüdüm ve her inişimde küçüldüm." sözleriyle dile getirdi. Kısakürek, "At'a Senfoni" adlı bir eser de kaleme aldı.

BASKI YILLARI

İlk kez eylül 1943'te haftalık olarak yayımlanmaya başlanan ve dönemin ünlü isimlerinin yazılarına da yer verilen "Büyük Doğu" dergisinde Necip Fazıl, ana hatlarıyla “İdeolocya Örgüsü” köşesinde açıkladığı düşünce sistemiyle özgül bir tarih muhasebesi, devlet anlayışı, estetik bakış ve fikrî duruş ortaya koyar.

Kısakürek'in dergide, "Adıdeğmez", "İstanbul Çocuğu", "Fa", "Tenkitçi", "N.F.K.", "Ne-Mu", "Ahmet Abdülbaki", "Abdinin Kölesi", "Bankacı", "Be-De", "Dilci", "İstanbullu", "Muhbir" gibi takma isimlerle de yazıları yayımlandı.

Bakanlar Kurulu kararıyla 1944'te kapatılan dergi, 1945'te yeniden yayımlanmaya başlasa da 1 yıl sonra bir kez daha kapatıldı.

Dergi, 1947'de yeniden okuyucuyla buluştu fakat kısa süre sonra mahkeme kararıyla yine kapatılırken bu kez Kısakürek tutuklandı ve derginin sahibi görünen eşi Neslihan Hanım ile "Padişahlık propagandası yapmak-Türklüğe ve Türk milletine hakaret" etmekten yargılandı.

Şair Kısakürek, 1949'da "Büyük Doğu Cemiyeti"ni kurmasından yaklaşık bir sene sonra, eşi Neslihan Kısakürek ile cezaevine girdi ve aynı yıl yapılan genel seçimlerden sonra Demokrat Parti'nin çıkardığı Af Kanunu ile serbest kaldı.

ÇİLENİN MEFKÜRESİ

İslami değerleri öne çıkarmasıyla dikkati çeken "Büyük Doğu"yu tekrar tekrar çıkaran Kısakürek'in dünya görüşünü ve cemiyet nizamına ait düşüncelerini aksettiren "İdeolocya Örgüsü" yazıları da bu dönemde başladı.

Derginin çıkmadığı zamanlarda, "Yeni İstanbul", "Son Posta", "Babıalide Sabah", "Bugün", "Milli Gazete", "Her Gün" ve "Tercüman" gazetelerinde Kısakürek'in günlük fıkra ve yazıları yayımlandı.

Meşhur "Gençliğe Hitabe" metninde "'Zaman bendedir ve mekân bana emanettir!' şuurunda bir gençlik... 'Mukaddes emaneti ne yaptınız?' diye meydan yerine çıkacağı günü kollayan bir gençlik..." diyerek tarif ettiği bir gençliği oluşturmak için çalıştı.

Birçok kez cezaevine giren Kısakürek'in farklı dönemlerle 512 sayıya ulaştırdığı "Büyük Doğu" dergisinde Özdemir Asaf, Peyami Safa, Nurettin Topçu, Nihal Atsız, Cemil Meriç, Şevket Eygi, Sezai Karakoç, Sabahattin Zaim, Bedri Rahmi Eyüboğlu, Ziya Osman Saba, Sabahattin Kudret Aksal, Fazıl Hüsnü Dağlarca, Sait Faik, Oktay Akbal, Samiha Ayverdi, Reşat Ekrem Koçu ve Ahmet Adnan Saygun'un da aralarında bulunduğu pek çok isim yer aldı.

Necip Fazıl Kısakürek'in "baş eser" olarak gördüğü, şiir mefküresini de ortaya çıkaran "Çile" eseri 1962'de okuyucuyla buluşur. Necip Fazıl, bütün şiirleri arasından bir “süzme ve bütünleştirme” yaptığını söyleyerek bu kitabın dışındaki şiirlerinin artık kendisine mal edilmemesini ister.

Mehmet Kaplan "Çile"yi “Necip Fazıl’ın düşünce ve estetik dünyasının çok olgun bir örneği" olarak görür. Sezai Karakoç ise şairi şöyle değerlendirir:

"Şiir aslında Necip Fazıl’da sürekli olarak, ‘ben’in hiçlikle yaptığı ölümüne savaşın en etkili belki de tek silahıdır."

Kısakürek, Büyük Doğu Hareketi'yle geniş kitlelere ulaştı ve 1963'te başta İzmir, Erzurum, Bursa olmak üzere Türkiye'nin her tarafına yayılan konferans dizisine başladı.

Yurdun en ücra kazalarında bile insanlarla bir araya gelen Kısakürek'in bu konferansları daha sonra yurt dışına da taşındı. 

SULTANU'Ş ŞUARA

1972'de Almanya'ya giden şair Kısakürek, 1973'te oğlu Mehmed ile Büyük Doğu Yayınevi'ni kurdu. Yayınevi bünyesinde "Esselam" isimli manzum eserinden başlayarak daha evvel çeşitli yayınevlerince basılmış eserlerinin düzenli yayınına başlandı.

1980'de "Sultanu'ş Şuara" unvanını aldı

Milli Türk Talebe Birliği (MTTB) tarafından 1975'te mücadelesinin 40'ıncı yılı münasebetiyle jübile düzenlenen Kısakürek, 1976'dan 1980'e kadar 13 sayı "Rapor" dergisini yayımladı.

Okura büyük ufuk aşılayan 1943'le 1978 yılları arasındaki 36 yıllık Büyük Doğu külliyatı, Anadolu coğrafyasının sınırlarını aşan bir sesi yeryüzüne taşır.

Türk Edebiyatı Vakfınca 1980'de "Sultanu'ş Şuara (Şairler Sultanı)" unvanı verilen Necip Fazıl Kısakürek, Baki'den sonra bu unvanına sahip ikinci şair olarak tarihe geçti. 1980'de Kültür Bakanlığı Büyük Ödülü verilen Kısakürek, 1981'de Milli Kültür Vakfı Armağanı'nı, 1982 yılında da Türkiye Yazarlar Birliği "Üstün Hizmet Ödülü"nü aldı.

YALNIZ ONA MAHSUS OLAN ÖZELLİK

Şair Sezai Karakoç ise Necip Fazıl Kısakürek'in en önemli misyonunu Diriliş Dergisi'nde şu sözlerle anlatıyordu:

"Şüphesiz büyük bir şairdi. Şiiri hakkında en uzun incelemeyi yapmış biri olarak burada onun üzerinde durmayı fazla bulurum. O inceleme ki, nice incelemelerin, doktora tezlerinin hazırlanmasında bir kaynak oldu. Yalnız ona mahsus olan bir özellik, bir düşünürdü Üstad. Önemli bir piyes yazarıydı. Polemik yanı, tartışma kalemi ve cesareti ünlüydü. Nice tabu konulara el atmıştı. Fakat asıl özelliği bunların ötesinde... Çünkü şair olarak, piyes yazarı olarak geçmişte ya da çağda, bizde ya da dışarıda emsali bulunabilir. Ama, öyle bir özelliği var ki, bu, geldiği çağ gereği, yalnız ona mahsus olan bir özellik. Misyonu da bu noktada gizli üstadın. Bu misyon, ülkemizde, entelektüel planda, sadece bilim alanında değil, yaşama planında 'İslam'ın gündeme getirilmesidir. Entelektüellerin İslam'a dönüp bakmaları sağladı. İslam'ı bir hayat tarzı olarak seçmemiz gerektiğini söyledi. İslam'ı çağımız insanı için de, gelecek zaman insanı için de yaşanacak bir hayat tarzı olarak seçmemiz gerektiğini O söyledi. O, bunu bir bilim konusu gibi değil, canlı bir savaşım şeklinde sürdürdü."

GENÇLERİN OMUZLARINDA...

"Üstad" olarak anılan Kısakürek, hayatı boyunca pek çok esere imza attı. 

Usta edebiyatçının "Bir Adam Yaratmak" eseri 1977'de Yücel Çakmaklı tarafından televizyona, "Reis Bey" adlı eseri ise Mesut Uçakan tarafından sinemaya uyarlandı.

Aksiyon ve dava adamı Kısakürek, şiirde olduğu kadar Türk fikir, siyaset ve sosyal hayatında emsalsiz izler bırakırken pek çok ismin hayatına yön verdi.

Yaklaşık 80 yıllık ömrüne birçok gazete ve dergide sayısız yazı, "Ağaç", "Rapor" ve "Büyük Doğu" adlarıyla çıkardığı dergi, düzineleri aşan konferans ve hitabenin yanı sıra 70 eser sığdıran Üstad, şeker hastalığı sebebiyle Erenköy'deki evinde 25 Mayıs 1983'te vefat etti.

Cenaze namazı, Türkiye'nin her tarafında binlerce gencin katılımıyla Fatih Camisi'nde kılınan Kısakürek'in naaşı omuzlarda taşınarak, Eyüp Sultan Mezarlığı'nda toprağa verildi.

Mukaddes emaneti ne yaptınız? Mütefekkir bir şair Üstad Necip Fazıl Kısakürek - 2. Resim

Düzenleyen:  - Kültür - Sanat
Kaynak: Anadolu Ajansı, Türkiye Gazetesi
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.
Sonraki Haber Yükleniyor...