Bir Busra seferi daha

Hazret-i Hatice Şam'a göndereceği kervanının hazırlıklarını yapıyordur ki Atike hala gelir, yeğeni Muhammed'den söz açar. "Şam'a bir kervan göndereceğini duyduk. Eğer işi ona verirsen minnettar kalırız sana." Rahip Nestura edeple gelir huzurunda durur "İsa aleyhisselama İncili gönderen Allah hakkı için söylüyorum ki; sen son Peygambersin" der, "Ah sana vahiy indiği günlere erişsem de hizmetinde bulunsam."
Efendimiz'inizinde-10M. SAİD ARVAS yazıyormsarvas@ihlas.net.tr Hüveylid kızı Hatice (radıyallahü anhâ) Mekke'nin asil ailelerinden birine mensuptur ki nesebi, Hazret-i Kusay'da Aleyhisselatü vesselam Efendimiz ile birleşir. Daha önce iki defa evlenmiştir, Atîk bin Azîz'den bir kızı, Ebû Hâle Hind bin Zürâre et-Temîmî'den de bir oğlu dünyaya gelmiştir.Güçlü, becerikli, dirayetli, bir kadındır, kervancılık gibi zor bir işin hakkından gelir. Kölelerine kâhyalarına müşfik davranır, fikirlerini alır, korur kollar, bu yüzden hanımlarına sadıktırlar. Kureyşliler bu zarif merhametli kadını "temiz" manasına gelen "Tahire" büyük manasına gelen "Kübra" adıyla anarlar. Melike-i Arab'ın elbette talipleri vardır. Zenginler, itibarlılar kapısını aşındırırlar. Hiç birine yüz vermez, nedense bu bahsi açmaz. Bir gece rüya görür... Ay gökyüzünden inmiş göğsüne girmiştir. Nuru kollarından çıkmaktadır, ortalığı ışıl ışıl aydınlatmakta...Rüyanın verdiği hazla uyanır, gider amcaoğlu Varaka bin Nevfel'e sorar. Varaka çok okumaktan gözlerini kaybetmiş bir zattır, ilimde deryadır. (Hoş Hatice de çok okur Tevrat ve İncil'e vakıftır.) Varaka rüyayı "anlaşılan ahir zaman Peygamberi dünyaya geldi" diye tabir eder, "Ey Hadice; sen onunla evlenir ve ilk iman etme şerefine nail olursun. Bu din cihana yayılır, nuru âlemi sarar!" Hazret-i Hatice bu sırrı titizlikle saklar, kimseciklere açmaz. Server-i Kainat 25 yaşlarındadır o sıralar. Halası Atike ile amcası Ebû Talib onu nasıl evlendireceklerini konuşmaktadırlar. Bakın şu işe ki elleri dardır, yeğenlerine önce para kazandıracak bir iş bulmalıdırlar. Mekke'de iş dendi mi akla tek şey gelir, "kervan!"Hazret-i Hatice Şam'a göndereceği kervanın hazırlıklarını yapıyordur ki Atike Hala gelir, yeğeni Muhammed'den söz açar. "Artık vakti" der, "Onu evlendirmeliyiz. Lâkin düğün yapacak kudretimiz yok, Şam'a bir kervan göndereceğini duyduk. İşi ona verirsen minnettar kalırız sana."-Ey Seyyide-i Kureyş, Muhammed-ül Emin'in evsafını işittim. Doğruluğundan şüphem yok. Ancak kervan idaresi maharet ister, kendisini görmem konuşmam lâzım. İçi bir hoş olmuştur, sanki rüyası ile alâkası var. Efendimizin geleceği vakit, kıyafet seçer, evini süsler, hizmetçilerini tembihler, tabiri caizse sultanlar gibi karşılar. Geldiklerinde önünde semavi kitaplar vardır. Bir Tevrat'a bir Efendimize bakar, Hatem-ül enbiyaya dair işaretler yakalar. Emirlerin meliklerin peşinde koştukları Hatice, kararını vermiştir. Onunla evlenecek, son peygambere hanım olma şerefine erişecektir. Kervan hazırlanırken Habibullah'a bir elbise gönderir ki sıradan bir şeydir, hani pazarda satılanlardan. Ayrıca hükümdarlara yaraşır bir elbise yaptırır ve en genç en güçlü deveyi süsletip donatır. Kahyâsını kenara çeker. "Bak Meysere!" der, "Kervan Mekke'den ayrılıncaya kadar Muhammed-ül Emin yol elbisesini giyecek ve devesini kendi sürecek. Ama şehirden uzaklaşınca O'na şu elbiseleri hediye ettiğimi söyleyecek, giymesini rica edeceksin. Onu süslediğimiz deveye bindirecek ve yularını sen çekeceksin. Unutma O'nun emrindesin. Efendini üzme, kırma, yorma. Gözün üzerinde olsun, tehlikelerden kolla. Kazanıp kazanmamak umurumda değil, fazla oyalanma!" Ve vakit gelir, develer doğrulurlar. İri tabanlarını zemine vura vura yürür, ortalığı toza bularlar. Naralar, çığlıklar, ziller, çıngıraklar... Abdülmuttalib oğulları için bu üzücü bir şeydir aslında. Aileden biri ilk defa başkasının kervanı ile çıkıyordur yola. Kureyş'te ücret ile tutulmak asillere göre değildir zira.Kervan ağır ağır uzaklaşır, vadiler arasında kaybolur. Meysere molada Fahr-i Kainat'a değerli elbiseleri uzatır ve "hanımefendinin emri" der, "bunları giymenizi arzuluyorlar" Sonra genç ve güçlü deveye bindirir, yularını tutar. Bu imtiyaz kafilede bulunan Ebu Cehil ve Şeybe'nin gözünden kaçmaz, hasetlerinden çatlarlar. Hatta Meysere'nin koluna girip kenara alırlar. Bu iltifat niye? Ona eski urbalarını giydir, sürünsün biraz!" Meysere "siz işinize bakın" diye çıkışır, "karışmayın bana!" Ancak Huzeyme bin Hakim Sülemi (Hadice annemizin akrabası olur) Server-i Kainatın harikulade hallerine şahit olur, hayranlığı artar. Bir ara develerden ikisi tutulup yığılırlar, sanki nüzul iner hayvancıklara. Yol uzun, zemin yıpratıcıdır. Tek çare ikisini kesmek, yüklerini diğerlerine paylaştırmaktır. Meysere çaresizdir, panik içinde Efendimize koşar "Ya seydi medet!" Fahr-i kainat gelir deveciklerin başlarını okşar, ayaklarını sıvazlar. Allahü teâlânın lütfü keremi ile mecâlsiz hayvanlar sıçrayıp kalkar, kervanın önünde gitmeye başlarlar. Huzeyme. Meysere'ye "yaz bir kenara" diye fısıldar, "bu gencin şanı çok yüksek olacak!"Hangisini anlatalım, başının üzerinde gölge yapan kuşlar, eli deyince çoğalan aşlar, yeşeren ağaçlar... Eski Şam diye de anılan Busra birçok medeniyete ev sahipliği yapmış antik bir kenttir. Devasa sütunlar, saraylar, tiyatrolar, bazilikalar... Kureyş kervanı yine manastır civarında konaklar... Bahira vefat etmiş, yerine talebesi Nestura geçmiştir. O dahi son peygambere inanmakta, işaret beklemektedir Hicaz taraflarından...Develer çöktürülür, yükler indirilir. Efendimiz kuru bir zeytin ağacının altına oturur. Ağaç yeşerir meyvelerle donanır o anda... Bu fevkaladelik Rahip Nestura'nın gözünden kaçmaz. Hızla koşar ve nefes nefese sorar: Lat ve Uzza hakkı için adını bağışla?- Bundan ağır bir söz söylenmemiştir bana! Bahira'nın bahsettiği Resul o mudur acaba? Meysere'ye döner "Gözündeki kırmızılık hep var mıdır?" -Vardır. Edeple gelir huzurunda durur ve "İsa aleyhisselama İncili gönderen Allah hakkı için söylüyorum ki sen son Peygambersin" der, "Ah sana vahiy indiği günlere erişsem de hizmetinde bulunsam." Sonra Meysere ile Huzeyme'yi kenara çeker, "biliyor ve inanıyorum ki Muhammed düşmanlarına galip gelecek, lâkin yine de Şam'a gitmeyin derim. Yahudilere güven olmaz." Meysere, sahibesi Hatice'nin emrini hatırlar, "bir an önce dön, fazla oyalanma!"
ÇÖLDE TEK BAŞINA Efendimiz (Sallallahü aleyhi ve sellem) Busra'ya yaptıkları yolculuk esnasında altında oturdukları ağaç dayanılmaz çöle rağmen asırlardır hayatta. Şimdi Ürdün sınırları içinde bulunan (Al-Mafraq) uçsuz sahrada ondan başka tek ağaç yok. Yönetmen Mustafa Gouverneur'un bu ağaç için çektiği belgesel botanikçileri hayrete düşürüyor. MÜJDECİ! Busra'da satılacakları satar, alınacakları alır, Şam'dan dönen kafileye katılırlar. Mekke'ye üç fersah kalmıştır ki Meysere develerden birini donatır. Efendimize "haydi git" der, "sağ salim geldiğimizi müjdele hanıma!"- Ebu Cehil yanlarında biter "peki bu kumaşlar halılar nereden icap etti şimdi?"- Hanımefendi cömerttir, ihtimal onları müjdeciye bağışlar.- Ama niye Muhammed? Yol bilmez, iz bilmez, başkasını yollasana! - Bu benim işim, sen karışma!Doğrusu Efendimiz havaliyi diğerleri kadar tanımaz, hem yola çıkınca nasıl bir uyku basar anlatılamaz. Allahü teâlâ Cebrail aleyhisselamı imdadına yollar, üç günlük mesafeyi bir anda alırlar. Hazret-i Hatice cariyeleri ile evin damına çıkmıştır... Müjdeciyi görür, evet bu 'o' olmalıdır, zira iki kuş kanatlarını açmış gölge yapmaktadırlar. Habibullah kapıyı çalar, mektubu uzatır. Meysere az ve öz yazmıştır "Hanımefendi, Muhammed'ül Emin'in bereketi ile kazancımız umduğumuzdan fazla oldu. Size anlatacak çok şeyim var."Hatice-i Kübra cevaben bir mektup yazar, uzatır. Deveyi ziynetleri ile birlikte "müjdeciye" bağışlar.Efendimiz mektubu alır ve aynı gün içindeki kervana ulaşır. Onu uzaktan gören Ebu Cehil "işte" der, "yolunu şaşırmış dönüyor, demedim mi ben sana!" Ancak cevabi mektubu görünce tutulur kalır "İnanamıyorum" der, "Olamaz! Bu sürede bu mesafe alınmaz!" Kervan Mekke'ye girerken Hatice validemiz pencerededir, gözü Fahr-i kâinatta... Hatice validemizin, Efendimizle (Sallallahü aleyhi ve sellem) evlendiğini biliyorsunuz. Ancak şimdi soracaksınız: "Meysere'ye n'oldu acaba?" Öyle ya onun gibi sadık birinin ilk Müslümanlar arasında yer alması icap etmez mi? Peki adı niye Ammarlarla, Bilal'lerle anılmaz?Efendimizin tebliğe başladıkları yıllarda hayatta mıdır, yoksa ıssız kuytularda mı kalmıştır bilmiyoruz?İbn-i Hacer-i Askalani "el- İsâbe" kitabında Gulâm-ı Hatice hakkında "bi'sete yetişip yetişmediğine dair bir kayıt bulamadımsa da ihtiyaten sahabe-i kiram arasına yazdım" der. O halde bize de (radıyallahu anh) demek düşer. Fotoğraflar: Osman SAĞIRLIYARIN: CANIM KÂBE GELSEM SANA
