Sen misin Kâbe'ye saldıran

Yemen meliki Ebrehe Abdülmuttalib'e "Ben de seni bir şey sanmıştım" der, "Ecdadınızın mabedini yıkmaya gelmişim, sen hâlâ develerinin peşindesin. Yakışıyor mu sana!" Hazret-i Abdülmuttalib "Ben bana ait olan şeyleri istiyorum" der, "Kâbe'nin sahibi var, şüphesiz beytini korur, kollar. Seni uyarıyorum; pişman olacağın işleri yapma!"
Efendimiz'inizinde-7M. SAİD ARVAS yazıyormsarvas@ihlas.net.tr Ebrehe Eşrem Yemen tahtını hile ile ele geçiren bir Habeşlidir. Uzun yıllar havaliyi ustalıkla idare eder, hazinesi zenginleşir, askeri güçlenir, kibre kapılır ve "hududu aşar!"Arapların akın akın Kâbe'ye koşmalarını bir türlü anlayamamıştır. "Daha büyük, daha süslü bir mabet inşa ettirsem" der, "ona gelseler!"Bizans İmparatorunun yardımlarıyla San'a şehrinde Kulleys adında bir kilise yaptırır. En usta mimarları, en mahir nakkaşları çalıştırır. İçini nadide kumaşlarla, cevahirle donatır. Gelgelelim Araplar dönüp bakmaz, alâkasız dururlar. Hatta biri içine def-i hacetini yapar. Diğer rivâyete göre ise, bir Arab kilise yakınlarında ateş yakmıştır. Rüzgâr sertleşir, kıvılcımlar kiliseye sıçrar, ahşap kısımları tutuşur. Altın yaldızla süslenen direkler berhava olurlar. Öyle ya da böyle Ebrehe gazaba gelir "Eh ben de o Kabe'yi yıktırmazsam!"Habeş Kralının elinde Mahmude isimli bir fili vardır ki felaket iridir. Hangi orduda bulunsa o taraf galip gelir.Ebrehe 300 bin askerle Mekke üzerine yürür, 4 bin fili vardır ayrıca.Yemen ve Arap kabileleri önlerini keserse de yenilirler. Ardından Nukayl bin Lebid cenk eder, onu da esir alır. Bakar Nukayl yöreyi iyi biliyor, onu klavuz edinir, Mahmude'nin sırtına bindirir. Mekke yakınlarında mola verdikleri günlerden birinde Abdülmuttalib, Ebrehe'ye gelir. Yemen Meliki onun cömertliğini, asaletini, yüksek hallerini duymuş, heybetine, vakarına, nurani simasına vurulmuştur. Gayri ihtiyari ayağa kakar, saygıyla karşılar. Hatta dön dese dönecektir. Yani o kadar. Sorar "arzunuz ne? Sizin için ne yapabilirim acaba?"-Askerleriniz birkaç devemi götürmüş, onları geri verir misiniz bana? Ebrehe "ben de seni bir şey sanmıştım" der, "ecdadınızın mabedini yıkmaya gelmişim, sen develerinin peşindesin hâlâ. Yakışır mı, ben oncağız deveyi her gün sadaka olarak dağıtıyorum fukaraya." - Ben bana ait olan şeyleri istiyorum. Kabe'nin sahibi var, şüphesiz onu korur, kollar. - O evin sahibi benim kahrımı def edemeyecek ama!- Dikkatli ol! Pişman olursun sonra!Abdülmuttalib Ebrehe'den kurtardığı develerin hepsini "kurbanlık" olarak ayırır, sonra Mescid-i harama gelip, halkaya yapışır. Yanık bir sesle münâcaata başlar. "Ya Rabbi, sen her şeye kadirsin! Fırsat verme onlara!" Hücum günü Mekkeliler dağlara çıkar, kuytulara saklanır, ayak altında durmazlar. Ebrehe'nin ordusu yeri sarsarak yürür, Mina'ya gelmişlerdir ki Nukayl bin Lebid Mahmude'nin kulağına eğilir. "Haberin var mı, seni Beytullah üzerine saldırtacaklar. Sakın ha!"Mahmude çakılıp kalır, iterler olmaz, çekerler olmaz. Severler ı ıh, döverler ı ıh... Ne kötek, çengel, ne de cazip yemler, serin sular...Onlar Mahmude ile uğraşadursun deniz tarafından kuşlar peydahlanır ki renkleri siyah boyunları yeşildir. Kırlangıca benzer ama kırlangıç değildir. Gagalarında ve ayaklarından nohuttan küçük mercimekten büyük taşlar vardır. Üzerinde bir askerin adı yazar. Attıkları mutlaka isabet eder, başlarından girer, tabanlarından çıkar. Velevki zırh miğfer giymiş olsalar da, kalkan altına sığınsalar da.Ebrehe büyük bir telaşla kaçar, ne zaman ki Necaşi'nin (Habeş krallarına verilen umumi isimdir) huzuruna çıkar, bakar ebabil tepesinde dolanmakta. Ne yapsa boştur, taşı yazılmıştır zira. Hazret-i Abbas "Biz çocukken Ümmi Hani'nin evinde bu taşları görmüştük" buyurur, "onlarla oynardık hatta..."Kureyşliler büyük bir ganimete sahip olurlar, ancak cesetler kokuşur, ufunet yayılmaya başlar. Abdülmuttalib bir kez daha Kabe-i şerifin halkalarına yapışır, Cenâb-ı Hakka yalvarır, görülmemiş bir yağmur yağar, sel suları leşleri önüne katar, götürüp çöle atar. Evet, yüzü suyu hürmetine kainatın yaratıldığı Server'in teşrifi yakındır.Sadece beş gün sonra.*Resûlullahın (sallallahü aleyhi ve sellem) annesi Âmine hâtun anlatır: O hazretin doğacağı sırada evde yalnız idim. Abdullah dört ay önce Medîne'de vefât etmişti. Kayınpederim Abdülmuttalib, Beytüllah'ı tavâf etmeye gitmişti. Evin tavanı tarafından bir şey indi, beni bir korku kapladı. Bir ak kuşun kanadıyla beni sıvazladığını hissetdim korkum dağıldı. Sonra bana süt gibi beyâz bir şerbet verdiler. Susamıştım, aldım içtim. Uzun boylu küçük yüzlü hâtunlar gördüm. Abd-i Menâfın kızlarına benziyorlardı. Gökden yere kadar uzanmıs beyâz ipekten bir örtü getirdiler, birisinin, "Onu, insanların gözünden gizliyoruz" dediğini işittim. Bölük bölük kuşlar gördüm ki; gagaları zümrütten, kanatları yâkuttan idi. O sırada gözümden perde kaldırıldı. Şarktan garba yeryüzünü seyrettim. Muhammed aleyhisselâm doğar doğmaz başını secdeye koydu. Parmağını semâya kaldırdı. Sonra bir bulut indi ve onu alıp götürdü. "Muhammed'i bütün âlemde dolaşdırınız. Bütün mahlûkât Onu ismiyle, sûretiyle ve sıfatıyla tanısın, bilsin" denildi. O bulut Muhammed'i geri getirdi. Onu beyâz bir yün içine sarmışlardı. Kundağı sütden ak, ipekten yumuşak ve hafifti.Yine bir bulut geldi, arasından at kişnemeleri geliyordu. Bir ses duydum: Ona Âdem'in saffetini, Nûh'un rikkatini, İbrâhîm'in hulletini, İsmâ'îl'in lisânını, Yûsuf'un cemâlini, Ya'kûb'un besâretini, Eyyûb'un sabrını, Yahyâ'nın zühdünü ve Îsâ'nın keremini (aleyhimüssalâtü vesselâm) verdik.
BEYTULLAH ALLAH'IN EVİ Aleyhisselatü vesselam efendimiz Kabe-i muazzamayı görünce "Ey Allahım! Bu beytin şerefini, heybetini, kerametini artır. Hac ve umre yapanların da din gayretini, keremini ziyade et" diye dua ederlerdi.
TAYRAN EBÂBÎL Ebrehe 300 bin asker ve dört bin fille vadiye girer, zemini sarsa sarsa ilerler. Artık Kâbe-i şerife ulaşmaları an meselesidir ki...
Abbâs (radıyallahü anh) Resûlullaha (sallallahü aleyhi ve sellem) dedi ki: Sen beşikte yatarken ay ile konuşurdun. Parmağınla ne tarafa işâret etsen ay o tarafa meylederdi. Beni o zaman dahi İslâma çağırmış olsan, tereddütsüz kabûl ederdim. MEVLİD-İ ŞERİF Âmine Hatun Muhammed ânesiOl sadeften doğdu ol dür dânesiÇünkî Abdullah'dan oldu hâmileVakit erişdi hefte vü eyyâm ileHem Muhammed gelmesi oldu yakînÇok alâmetler belirdi gelmedenOl rebiûlevvel âyın nicesiOn ikinci gîce isneyn gîcesiOl gîce kim doğdu ol hayrü'l-beşerÂnesi anda neler gördü nelerDedi gördüm ol habîbin ânesiBir acep nur kim güneş pervânesiBerk urup çıktı evimden nagehânGöklere dek nur ile doldu cihanGökler açıldı ve feth oldu zulemÜç melek gördüm elinde üç alemMağrib-u meşrık da ikisi anınBiri damında dikildi Kâbe'ninBildim anlardan kim ol halkın yeğiKim yakin oldu cihana gelmeğiİndiler gökten melekler sâf sâfKâbe gibi kıldılar evim tavafYarılıp çıktı divardan nagehânGeldi üç huri bana oldu ayanBazıları derler ki ol üç dilberinAsiye'ydi biri ol meh-peykerinBiri Meryem Hatun idi aşikârBirisi hem hurilerden bir nigârÇevre yanıma gelip oturdularMustafa'yı birbirine muştularDediler oğlun gibi hiç bir oğulYaradılalı cihan gelmiş değilBu senin oğlun gibi kadri cemilBir anaya vermemiştir ol CelilUlu devlet buldun ey dildâre senDoğusardır senden ol hulk-i hasenBu gelen ilm-î ledün sultanıdırBu gelen tevhîd-i irfan kanıdırBu gelen aşkına devreyler felekYüzüne müştak durur ins-ü melekBu gîce ol gîcedir kim, ol şerifNur ile âlemleri eyler lâtifBu gîce şadan olur erbâb-ı dilBu gîce içün can verir eshab-ı dilRahmeten li'l âlemindir MustafaHem şefiû'l-muznibindir MustafaAmine eder çü vakt oldu temamKim vücuda gele ol hayrü'l-enâmSusadım gâyet hararetten katiSundular bir cam dolusu şerbetiŞerbeti karşımda tutdu hurilerBunu sana verdi Allah dedilerKardan ak, hem soğuk idiLezzeti dahi şekerde yok idiİçtim anı oldu cismim nura garkEdemedim kendimi nurdan farkGeldi bir ak kuş kanadıyla revânArkamı sıvadı kuvvetle hemanDoğdu ol saatte ol sultan-ı dinNura gark oldu semavat-ü zeminSallû Aleyhi ve Sellimü teslimâHatta tenâli cenneten ve naimâEssalâtü vesselâmü aleyke ya ResûlallahEssalâtü vesselâmü aleyke ya HabiballahEssalatü vesselamü aleyke ya Seyyidel evveline vel ahirin.YARIN: SÜT ANNESİ HALİME HATUN


