Erdoğan, Trump ile görüşmesinin detaylarını anlattı: Çamurlarla kirletilemeyecek kadar güzeldi
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, ABD ziyareti dönüşünde uçakta gazetecilerin sorularını cevapladı. Trump ile görüşmesinin detaylarını anlatan Cumhurbaşkanı Erdoğan, geçmişten bu yana aralarının çok iyi olduğunu vurgulayarak "Atılan çamurlarla kirletilemeyecek kadar güzel bir ziyaretti." dedi. Gazze konusunu da ele aldıklarını belirten Erdoğan, "Akan kanın durması noktasında iki tarafta da bir mutabakat söz konusu." ifadelerini kullandı.
TÜRKİYE GAZETESİ GENEL YAYIN YÖNETMENİ İSMAİL KAPAN -Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Birleşmiş Milletler 80. Genel Kurulu'na katılması ve ABD Başkanı Donald Trump ile yaptığı görüşmenin ardından yurda döndü.
Uçakta gazetecilere açıklamalarda bulunan ve sorularını cevaplayan Cumhurbaşkanı Erdoğan, merak edilen Trump zirvesinin de detaylarını anlattı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, ABD ziyaretiyle ilgili sözlerine genel değerlendirme yaparak başladı ve şu ifadeleri kullandı:
"TÜRKİYE OLARAK GÜÇLÜ BİR KATILIM SAĞLADIK"
"Birleşmiş Milletler 80. Genel Kurulu ve hemen akabinde Amerika Birleşik Devletleri Başkanı Sayın Donald Trump'ın davetine icabetle Washington'a yaptığım ziyareti tamamlamış bulunuyoruz. Birleşmiş Milletler üyesi ülkelerden yine çok sayıda devlet ve hükümet başkanının iştirak ettiği Genel Kurul görüşmelerine, Türkiye olarak, güçlü bir katılım sağladık. Bu yılki Genel Kurul’a özel olarak Gazze'deki soykırım, genel olarak Filistin davası damgasını vurdu. Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi üyesi Birleşik Krallık ve Fransa başta olmak üzere, 10 Batılı ülke daha Filistin'i tanıdıklarını açıkladı. Özellikle Güvenlik Konseyi üyesi bu iki ülkenin tanıma kararları tarihi niteliktedir. Bu noktaya gelinmesinde şüphesiz biz, ve bizim gibi tarihin doğru tarafında duran ülkelerin diplomatik gayretlerinin büyük etkisi oldu. Böylece Filistin'i tanıyan ülke sayısı 150'nin üzerine çıktı. İki devletli çözüme verilen desteğin hem nitelik hem de nicelik olarak artması fevkalade önemlidir. Ancak bu desteğin sahaya yansıması için uluslararası toplumun kararlı bir şekilde hareket etmesine ve tedbir almasına ihtiyaç var. İsrail, attığı pervasız adımlar ve işgal politikalarıyla bu çabaları boğmayı amaçlamaktadır. Takip ettiğiniz üzere ben de hem Genel Kurul'a hitabımda hem Amerikan Başkanı Sayın Trump'la Gazze konulu toplantımızda hem de Fransa ve Suudi Arabistan eş başkanlığında düzenlenen konferansta münhasıran, bu hususa dikkat çektim. Biz bu yöndeki gayretlerimizi sürdüreceğiz.
"TÜRK VE AMERİKAN İŞ DÜNYASININ ÖNDE GELEN TEMSİLCİLERİYLE GÖRÜŞ ALIŞVERİŞİNDE BULUNDUM"
Genel Kurul'a hitabımda ülkemiz için öncelik taşıyan, diğer uluslararası meseleleri etraflıca anlatma imkânı buldum. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin meşru haklarının savunulması başta olmak üzere Suriye, Ukrayna-Rusya Savaşı ve bölgemize barış, bunun yanında istikrar getirmek için sarfettiğimiz gayretlere değindik. Birleşmiş Milletlerdeki temaslarım öncesinde Türk-Amerikan Toplumu temsilcileriyle bir araya geldim. Keza ekonomi alanındaki temaslarımız çerçevesinde Türk ve Amerikan iş dünyasının önde gelen temsilcileriyle görüş alışverişinde bulundum. Ziyaretimiz vesilesiyle Suriye, Libya, Kuveyt, Endonezya, Fransa, Kanada ve Vietnam'ın da aralarında bulunduğu çok sayıda ülkeden muhataplarımla görüşmelerimiz oldu. Heyetimizde yer alan bakan ve milletvekillerimiz de Genel Kurul marjında tertiplenen veya Amerikalı kuruluşlarla düzenlenen toplantılara iştirak ettiler, ikili temaslarda bulundular.
"TRUMP'LA ALDIĞIMIZ KARARLARIN HAYIRLARA VESİLE OLMASINI TEMENNİ EDİYORUM"
Ziyaretimizin ikinci ayağında, Amerikan Başkanı Sayın Donald Trump'la çok kapsamlı bir görüşme yaptık. Kendisiyle gündemimizdeki birçok meseleyi değerlendirdik. Evvel emirde ticaret ve yatırım ilişkilerimizi müşterek menfaatler temelinde geliştirmek için atılabilecek adımları görüştük. 100 milyar dolar ticaret hacmi hedefimize ulaşmak için gümrük vergilerinin gözden geçirilmesi dahil, ticareti kolaylaştırıcı adımlar hakkında görüş alışverişinde bulunduk. Savunma alanında iş birliğinin önünü açacak adımları, yapıcı bir bakış açısıyla irdeledik. Görüşmemizin temel konularından birini de Gazze'deki mezalimin sonlandırılmasına yönelik atılabilecek adımlar teşkil etti. Suriye'deki istikrarın muhafazası ve Ortadoğu'da barış ortamının hakim kılınabilmesi konusunda da çok ayrıntılı fikir teatimiz oldu. Birleşmiş Milletlerdeki temas ve çalışmalarımızın, değerli dostum Sayın Trump'la görüşmemizde aldığımız kararların ülkemiz, milletimiz ve bölgemiz için hayırlara vesile olmasını temenni ediyorum."
Cumhurbaşkanı Erdoğan, ziyaret kapsamındaki genel değerlendirmesinin ardından gazetecilerin sorularını da cevapladı.
SORU: Başkan Trump ile tarihi olarak nitelendirilebilecek bir görüşme gerçekleştirdiniz. Bu görüşmenin Türk-Amerikan ilişkilerinin bundan sonraki seyrinde nasıl bir karşılığı olacağını düşünüyorsunuz? Bir de dışarıda ilk gördüğümüz atmosfer çok sıcak, pozitif ve yapıcıydı. İçeride baş başa görüşmelerde detay ve teknik konulara girdiğinizde genel hava nasıl seyretti?
Ben özellikle sizlere teşekkür ediyorum. Beyaz Saray'da Sayın Trump ve heyeti tarafından gayet iyi ağırlandık. Washington'dan memnun ayrılıyoruz. Atılan çamurlarla kirletilemeyecek kadar güzel bir ziyaretti. Sayın Başkan’la samimi, yapıcı ve verimli bir atmosferde görüşmelerimizi gerçekleştirdik. Zaten Sayın Trump ile ilişkimiz, malum geçmişten bu yana çok iyi. İlk döneminde farklı bir diyaloğumuz vardı, o devam ediyor. Bu durum inanıyorum ki; Türk-Amerikan ilişkilerine de olumlu yansıyacak. Bugüne kadar, dostlarımızla konuşurken açık, net ve ilkeli bir dil kullandık ve kullanıyoruz. Sayın Trump da açık konuşmayı seven, düşüncelerini perdesiz dillendiren bir siyasetçi. Amerika ile ilişkilerimizi, karşılıklı saygı temelinde ilerletiyoruz. Tek görüşmeyle her meseleyi halletmek, tabii ki mümkün değil. Fakat bu temas, birçok konuda anlamlı ilerleme sağlamamıza yol açtı. İki ülkenin ticaret hacmi de potansiyeli de ortada. 100 milyar dolarlık ikili ticaret hedefimiz var. Liderler olarak bunu harekete geçirecek politik iradeye sahibiz. Görüşmemizde ticaret ve yatırımların yanı sıra Gazze'deki insani felaketi ve Suriye konusunu da ele aldık. Sayın Trump'ın küresel barış vizyonunu ben de destekliyorum. Akan kanın durması noktasında iki tarafta da bir mutabakat söz konusu. İnşallah bu konuda da kısa sürede bir açılım sağlarız. Yemekte de bütün bu konuları her yönüyle ele alma fırsatını bulduk. Gerek şahsım, gerek bakan arkadaşlarımla birlikte bunları değerlendirdik.
SORU: Gazze konusunda Birleşmiş Milletlerde çok önemli bir konuşma yaptınız. Bugün de Trump'la görüştünüz. Trump görüşmeden önce, sadece rehinelerden bahsetti. Daha önceki konuşmalarında da hep rehinelerden bahsediyor. Baş başa yaptığınız görüşmede, Gazze'de akan kanı, ölen çocukları, açlığı kendisine anlattınız mı? Hatırlattınız mı? “Durdurulması lazım” dediniz mi? Gazze bağlamında nasıl bir görüşme oldu?
Sayın Trump ve bölgemizdeki bazı ülkelerin liderleriyle yaptığımız toplantılar hep verimli geçti. Bugün Trump'la yaptığımız toplantıda da bu yapıcı yaklaşımı gördük. Gazze'deki katliamları sonlandırma iradesinin ortaya konulması açısından buluşmamız çok çok önemliydi. Sayın Trump toplantıda Gazze'deki çatışmaların son bulmasını, kalıcı barışa ulaşmanın gerekliliğini ifade etti. Biz de Gazze'de ve Filistin'in tamamında önce ateşkese, sonra da kalıcı barışa nasıl ulaşılabileceğini anlattık. Orada bir anlayış birliği oluştu. Beyaz Saray'daki görüşmemiz, New York'taki toplantımızın devamı niteliğindeydi. İki devletli çözümün bölgede kalıcı barışı sağlayacak formül olduğunu, mevcut durumun sürdürülemeyeceğini ifade ettik. Sayın Trump da mevcut durumun böyle devam edemeyeceğinin farkında. Türkiye olarak temel hedefimiz, Gazze'deki katliamların bir an önce sona ermesidir. Çocukların, kadınların ve masum sivillerin hayatını kaybettiği bir tabloyu güvenlik gerekçesiyle açıklamak mümkün değildir. Kimsenin şüphesi olmasın, Gazze'ye kalıcı ve adil barış gelene kadar bu meseleyi gündemde tutmaya devam edeceğiz. Bunun için elimizden ne geliyorsa yapıyoruz ve yapacağız.
SORU: Birleşmiş Milletlerde gözlemledik ki; İsrail giderek yalnızlaşıyor. Sizin Genel Kurul'daki konuşmanızda gösterdiğiniz fotoğraflar da yaşananları bütün çıplaklığıyla gözler önüne serdi. İki soru soracağım. Bir, siz o fotoğrafları görünce ne hissettiniz? İki, bu zulmün, İsrail'in iyice yalnızlaşması ve Amerika'nın bu durumdan zarar gördüğünü fark etmesiyle durmasının mümkün olabileceği görüşüne katılıyor musunuz?
Genel Kurul'da bir kez daha gördük ki; İsrail zulmüyle, işlediği insanlık suçlarıyla artık yalnızlaşmaya başladı. Sözün bittiği yerde fotoğraflar bizim hislerimize tercüman oluyor. Bir deri bir kemik kalmış çocuğun ayakları her şeyi dile getiriyor. O yavrunun işler acısı hali bir yandan zalimleri işaret etti, bir yandan zulme seyirci kalanlara esaslı bir hakikat tokadı indirdi. Yıkıntılar arasındaki insanlar, ellerinde kovalarla, tencerelerle bir kap yemek alabilmek için bakan çaresiz gözler, bize Gazze'yi anlattı. İşte o kareler bize, “duramazsın”, “dinlenemezsin”, “yorulamazsın” dedi. Biz de anlatıyoruz, çare arıyoruz, onlara yardım için çabalıyoruz. Çok şükür, adaleti ve vicdanı savunanlar olarak bugün dünden daha güçlüyüz. Filistin Davası, bugün dünden çok daha biliniyor. Vicdanlı insanların tüm çığlıkları, İsrail'i bugün dünden çok daha rahatsız ediyor. Bakınız bir avuç ülkenin dışında İsrail'in yanında duran artık var mı? Artık kimin haklı, kimin haksız, kimin mazlum, kimin zalim olduğunu gördükleri için bu tablo ortaya çıktı. Biz, “İki devletli çözüm” dediğimizde, duymazdan gelenler, artık bizimle aynı safta yer alıyor. Gazze'nin çocukları için, Kudüs'ün onuru için, Mescid-i Aksa'nın haysiyeti için konuşuyoruz. Bunca katliama, soykırıma, insan hakları ihlallerine imza atanlar hem hukuk, hem tarih önünde hesap verecek. O gün geldiğinde tıpkı bugün olduğu gibi Gazze, Filistin toprağı olacak ve bu yaralar sarılacak. Doğrusu ben buna inanıyorum.
SORU: İngiltere ve Fransa, Filistin'i tanıma adımı attırlar ama bundan sonra, buna paralel bir politik yaklaşım gösterecekler mi? Yoksa Hamas'ı silahsızlandırıp, bertaraf etme hedefinde ısrarcı olacaklar mı?
Bu tanıma kararları, bir anlam taşıyor. Zulmün karşısında tarafsız kalmak, aslında zalimi cesaretlendirir. Bu kararların tam anlamıyla amacına ulaşmasının yolu, İsrail'e yönelik uluslararası baskıyı artırmaktan geçiyor. İsrail'i iki devletli çözüme yaklaştıracak formül, uluslararası toplumun, hukukun, sivil toplum kuruluşlarının, kanaat önderlerinin bir ve beraber tutum takınmalarıdır. Netanyahu ve katliam şebekesi ne derse desin, umut hep vardır. İşte Filistin'i tanıyan bütün ülkelerde zalimlerin boğuk sesi, mazlumların çığlığını bastırmakta yetersiz kalıyor. Zannetmesinler ki yıkıntılar arasında Özgür Filistin hayalleri kuran çocuklar yalnız… Değil. Ülkeler, liderler ve en önemlisi halklar, onları görüyor, duyuyor, biliyor. Nitekim bu yıl, Filistin'le ilgili ana salonda yapılan toplantı önemlidir. Benim 13 yıldır geldiğim Birleşmiş Milletler toplantılarında böyle bir zirve olmamıştı. Macron'un yönettiği, Suudi Arabistan temsilcisinin bulunduğu o toplantı, o salondaki katılım, ilk defa bu denli yüksek, bu denli heyecan doluydu. Filistin'i tanıma iradesi gösteren devletler, “adalet hala var, vicdan hala susmadı” mesajını çok güçlü bir şekilde ortaya koydu. Artık, diplomatik olarak tanımanın da gerekleri yapılmalı ve bu devletin mazlum, mağdur halkının yanında yer almalılar. Birlikte Filistin'i bu zulüm ve soykırım karanlığından inşallah kurtaracağız. Çünkü Filistinli çocuklar, kadınlar, erkekler dünyanın diğer bölgelerindeki insanlar kadar yaşama hakkına sahipler.
SORU: Türkiye, geniş bir coğrafyada çatışmaların sona erdirilmesi, barışın tesis edilmesi için büyük sorumluluk almış durumda. Yine Türkiye, dünyada en çok insani yardım yapan ülkelerden biri. Özellikle Filistin, Suriye ve Ukrayna gibi kriz bölgelerinde önümüzdeki dönemde Türkiye’nin atacağı yeni adımlar nelerdir?
Öncelikle bizim dış politikamız barış temellidir. Barış odaklı yol haritaları inşa ediyoruz, adımlarımızı da ona göre atıyoruz. Çünkü adil bir barışın kaybedeninin olmayacağına inanıyoruz. Savaşlar, çatışmalar, gerginlikler dünyaya insan, zaman, aynı zamanda da kaynak kaybettiriyor. Ukrayna-Rusya savaşını ele alalım. Sizce orada sadece bu iki ülke mi kaybediyor? Herkese kaybettiren bir süreç var orada. Savaş böyle. Biz bu gerçeği bildiğimiz için savaşların yerini sulh, çatışmaların yerini huzur ve istikrar alsın, istiyoruz. Tabii savaşları başlatmak kolay, ama bitirmek zor. Bu nedenle öncelikle çevremizdeki çatışma alanları olmak üzere tüm bölgelerde barış için gayret gösteriyoruz. Çabalarımızın beyhude olmadığını aldığımız neticelere bakılırsa görmek mümkün. Karadeniz Tahıl Koridoru, esir takasları, İstanbul müzakereleri bu sonuçlardan bazıları… Akan kan durana kadar, biz Türkiye olarak mücadelemize devam edeceğiz.
SORU: Türkevi bu yıl da adeta alternatif bir Birleşmiş Milletler noktasına dönüşmüş durumda. Bu kapsamda Türk Devlet Teşkilatları çerçevesinde çok sayıda devlet ve hükümet başkanı, Türkevi'ne gelerek orada görüşmeler gerçekleştiriyor, siz de orada kabul ediyorsunuz. Türkevi'nin orada bulunması Türkiye'nin küresel arabuluculuktaki rolünü nasıl güçlendiriyor? Bir de bu diplomasi trafiğinin Filistin meselesi gibi küresel sorunlara etkisi hakkında ne düşünüyorsunuz?
Türkevi'miz her gelişimizde gerçekten bizim göğsümüzü kabartıyor. Dostlarımızı en iyi şekilde ağırlayarak büyük devlet olmanın gereğini New York'ta yerine getiriyoruz. İyi ki Türkevi'ni bu şekilde inşa etmek suretiyle tarihe bir damga vurmuş olduk. “Artık bizim Amerika'da böyle bütün dostları ağırlayabileceğimiz bir yerimiz var” diyebiliyoruz. Türkevi, bir diplomasi merkezidir ve dünyanın gündemindeki en önemli konuları burada ele alabiliyoruz. Çözümün, adaletin ve kalıcı barışın nasıl tesis edilebileceğini burada dile getiriyoruz. Bu diplomasi trafiği sadece sözde değil, sahada ve masada çözüm üreten bir Türkiye portresi ortaya koyuyor. Buradaki diplomasi trafiği, Türkiye'nin sürekli artan etkinliğinin bir göstergesi. Sözümüzün gücü arttıkça, meselelerin çözümündeki rolümüz de genişliyor. Bütün bunlar yerinde durarak olmuyor. Çalışacak, temas kuracak, etkinliğinizi artırmak için hamleler yapacaksınız. Tabii bütün bu adımları atmak, bu hamleleri yapmak, sizi muhataplarınız karşısında da çok daha güçlü hale getiriyor. Hamdolsun burada gerek devlet ve hükümet başkanlarıyla yaptığımız görüşmeler, gerek iş adamlarıyla yaptığımız müzakereler, Türkiye'yi onlar karşısında çok daha farklı bir konuma getiriyor ve birçok şeyleri biz onlardan da dinleme imkanını buluyoruz.
SORU: Mısır ile Türkiye arasında kurulan iyi ilişki, hatta 13 yıl aradan sonra iki ülkenin Deniz Kuvvetlerinin şu sıralarda Akdeniz'de ortaklaşa tatbikat yapıyor olması, acaba Türkiye ile Libya arasındaki deniz yetki anlaşmasının bir benzerinin Mısır'la da olabileceğinin bir işaret mi? Aynı zamanda Türkiye-Libya-Mısır yakınlaşması acaba İsrail ve Yunanistan cephesinde nasıl yankı bulur bu bağlamda? Yine buna ek olarak KIZILELMA insansız savaş uçağının inip kalkacağı, inşasına yeni başlanan ikinci uçak gemimizin ne zaman donanmaya katılacağı belli mi?
Libya'da çatışan iki taraf arasında Türkiye'nin arabuluculuğuyla sağlanan barış, sadece Libya halkı için değil, tüm bölge için bir umut kaynağı olmuştur. Mısır ile kurduğumuz iyi ilişkiler ve 13 yıl aradan sonra Deniz Kuvvetlerimizin Akdeniz'de birlikte tatbikat yapması Türkiye'nin bölgesel barışta ve güvenlikte oynadığı rolün somut göstergesidir. Türkiye ve Mısır bölgemizin iki önemli ülkesi. Son yıllarda ilişkilerimizdeki ilerleme tarihi seviyelerde. Bu iş birliği alanlarını artırmak için çalışıyoruz. Türkiye'nin kimsenin hakkında, egemenliğinde gözü yoktur. Ancak kendi hak ve menfaatlerini de korumakta kararlıdır. Akdeniz'deki kaynaklar konusunda yaklaşımımız nettir. Biz bu kaynaklardan payımıza düşeni alır, kazan kazan ilkesiyle de komşularımızla birlikte iş yaparız. Türkiye'nin bu kararlı duruşu bölgede hesapların yeniden yapılmasına neden oluyor, Türkiye artık masada söz sahibi, karar alıcı ve yön verici bir güçtedir. Uçak gemimizin yapımıyla ilgili çalışmaya gelince, bu konunun sorumluluğu, mesuliyeti birinci derecede Deniz Kuvvetleri Komutanımıza aittir ve özellikle de Milli Savunma Bakanımız Yaşar Güler de işin takibini yapıyor. Zaman olarak “şu zaman bitecek” diye bir ifade kullanırsak bu biraz abartılı olur. Ama herhalde 1-2 yıl içerisinde inşallah gemimizi bitireceğiz.
SORU: Sayın Cumhurbaşkanım, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti için özellikle son yıllarda çok çaba sarf eden bir lidersiniz. Orada 19 Ekim'de bir seçim var ve siz her fırsatta, her platformda Ada'da iki devletli çözüm önerisini vurguluyorsunuz. 19 Ekim'deki seçim sonuçlarına göre Türkiye’nin Kıbrıs politikası değişebilir mi?
Kıbrıs konusunda zihnimiz de politikamız da net. Federasyon defteri bizim için artık kapanmıştır. Kimse kelime oyunlarıyla bizi yeniden federasyon tartışmalarına çekemez. Kıbrıs Türkü Ada'da azınlık olmayı asla kabul etmeyecektir. Tek gerçekçi çözüm Ada'da iki ayrı devletin varlığının kabulüdür. Birleşmiş Milletler Genel Kuruluna hitabımızda bunu zaten açık açık dile getirdik. Tavrımızı orada bir kez daha ortaya koyduk; tüm dünyaya ilan ettik. Bu duruşumuzun değişmesini beklemek yanlış olur. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti seçimleri hayırlara vesile olsun istiyoruz. İnanıyoruz ki; Kıbrıs Türk halkı en doğru, en isabetli tercihi yapacaktır. Anavatan ve garantör olarak, Kıbrıs Türkü kardeşlerimizi asla yalnız bırakmayız.
SORU: Geçen yıl 30 Ağustos Zafer Bayramı konuşmanızda iç cephe vurgusu yapmıştınız. “İç kalemizde gedik açılırsa bunu toparlamak meşakkatli olacaktır. Hepimiz bedel öderiz. Milletini seven, kendini bu topraklara ait hisseden kimsenin kaybetme iklimine fırsat vermeyeceğine inanıyorum” demiştiniz. Geçtiğimiz 1 yılda dünyada savaşlar ve gerilim noktaları daha da arttı. Siz bu noktada muhalefete iç cephe konusunda nasıl bir mesaj vermek istersiniz?
Benim o ifadem çok çok kararlı bir duruşun yansıması, tespitiydi. İç cephe vurgumuzla ülkemizin her alanda güçlenmesi, birlik ve beraberliğin kuvvetlendirmesi ihtiyacını ifade ettik. Nitekim sonrasında başlatılan “Terörsüz Türkiye” girişimiyle bu süreç devam etti. İnşallah ülkemiz “Terörsüz Türkiye” hedefine ulaşacak ve geleceğe daha güçlü bir şekilde yürüyeceğiz. Milletimizi bölen, ayrıştıran, kardeşliğimizi zedeleyen her girişim, aslında bizi içerden yıkmaya çalışan güçlere hizmet ediyor. Biz buna asla izin vermeyeceğiz. Bizim iç cephemiz güçlü olursa dışarıda kimse bize diz çöktüremez, bize dayatmalar yapamaz. Ülkemizi sadece iç cephe konusunda değil, şu anda her alanda güçlendiriyoruz. Savunma sanayi, teknoloji hamleleri, ekonomi ve daha birçok alanda atılımlarımızı, artırarak devam ettireceğiz. Bizden sonraki nesillere tam bağımsız ve müreffeh bir Türkiye bırakmakta kararlıyız.