Depremin öykülerini hiçbir kalem tam olarak yazamaz

Sesli Dinle
A -
A +

Televizyonsuz yıllarda cinayet, kaza, deprem gibi acıları yansıtan “destanlar” vardı.

 

İsimsiz Anadolu ozanları, büyük hüzünleri dizelere döker, ucuz maliyetli saman kâğıtlara basılan yirmi otuz kıtalık şiirler elden ele dolaşırdı.

 

Kırmızı mürekkeple basılırdı; kan koksun diye belki…

 

Özenle katlanıp cüzdanlarda saklandığı ve sık sık eşe dosta okutulup tekrar cebe konduğu için, kat yerleri ha yırtıldı ha yırtılacak gibi dururdu “destanların.”

 

Henüz gençti, yirmi altı yaşında

 

İki mermi iki ayrı kaşında

 

Bacısı ağladı ağabey diye

 

Hasan’ı vurdular köprü başında…

 

★ ★ ★

 

Bir sürü televizyon kanalı olunca, Türkiye’nin kalbini sızlatan son depremden sayısız hikâyeler çıktı.

 

Değme kalemlerin yazamayacağı inanılmaz dramlar…

 

Ama, arada atlananlar da oldu tabii. Bunun gibi:

 

★ ★ ★

 

Genç kız cep telefonunu elinde sıkı sıkı tuttuğu hâlde aramaktan korkuyordu.

 

Ya kötü haber alırsa?

 

“Canından çok sevdiği”, depremin en çok sarstığı yerdeydi.

 

Ailesiyle birlikte deprem gecesini sokakta geçirirken, sanki nişanlısını kaybetmiş gibi, ortak hatıralar gelip geçiyordu gözünün önünden…

 

-Seni ölünceye kadar seveceğim, demişti o…

 

-Yaşadıkça… diye düzeltmişti genç kız… Aynı anlama gelir ama cümlenin içinde ölüm yok.

 

Öğle saatlerinde büyük merakına yenik düştü ve WhatsApp’ı tıkladı.

 

Nişanlısından mesaj geldiğini görünce, heyecandan yaslandığı arabaya sırtını sürterek çömeldi. Korku ve panikle mesajı tıkladı:

 

“BÜTÜN BİNA ÜSTÜMDE. ARADIM ULAŞAMADIM. SENİ ÖLÜNCEYE KADAR SEVECEĞİM DEMİŞTİM. SÖZÜMÜ TUTTUM.”

 

Yere yığıldı genç kız…

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.