Türkiye'yi dolaşarak eserler üreten Åsa Jungnelius: Anadolu nefesini cama yansıttım

Anadolu coğrafyasında yaklaşık iki ay boyunca keşifler yapıp cam ustalarıyla çalışan İsveçli sanatçı Åsa Jungnelius, Pera Müzesinde bir sergiye imza attı. Jungnelius “Bu sanat eserlerinde aslında Anadolu ustalarının nefesini topluyorum ve yansıtıyorum” diyor.
MURAT ÖZTEKİN - İsveçli sanatçı Åsa Jungnelius, bir davet üzerine geldiği Türkiye’de sanat için önce Anadolu yollarına düştü; Nemrut Gölü kıyılarından Kars’a yolculuk yaparak tabiattaki cam kaynaklarının izini sürdü. Daha sonra Denizli’ye seyahat ederek Şişecam’ın el yapımı cam fabrikasının ustalarıyla çalıştı.
Türkiye’de kaldığı yaklaşık iki aylık müddet sonrasında çeşitli eserler meydana getiren sanatçı, bunları “Toprak, Ateş, Su ve Havayla Yazılmış Bir Dize” adlı sergiyle Pera Müzesinde bir araya getirdi. Sergide Jungnelius’un cam ve mermerden oluşan soyut heykelleri, arkeolojik nesnelerle birlikte teşhir ediliyor. İsveçli sanatçı, Anadolu’nun enteresan kültürel unsurlarından ilham alıyor. Mesela bir eserini ince belli çay bardaklarını dönüştürerek yaptığını söyleyen Jungnelius’la konuşuyoruz…
Eserlerinizi cam ve taş malzemelerle meydana getiriyorsunuz. Tabiatla nasıl bir temas içindesiniz?
Birçok düzeyde tabiatla temas kuruyorum. İsveç’te geleneksel cam üretimlerinin yapıldığı kırsal bir bölgede yaşıyorum ve evimdeki atölyede sanat yapıyorum. Malzemelerimi genelde evimin çevresinden topluyorum. Canlılar olarak hepimizin aynı sistemin bir parçası olduğuna inanıyorum. “Prime” dönemimiz var ama daha sonra hepimiz toprağın altına giriyoruz. Bence bu döngüsellik çok önemli. Malzemeyi dinlediğimde bu döngüselliği de görüp doğayla bu düzeyde bir ilişki kuruyorum.
DIŞ DÜNYAYI GÖR, MÜTEVAZI OL
Bu fâniliği hatırlatmaya ihtiyacımız var sanırım…
Kendi iç dünyamızın dışında kocaman bir dış dünya var ve hepimiz bunun birer parçasıyız. Eğer insanlara bu algıyla yaklaşırsak daha mütevazı oluruz. Çünkü burada çok kısa bir zamanımız var.

AYASOFYA'DAN YOLA ÇIKTIK
İstanbul’daki bu ilk şahsi serginizin çıkış noktasında ise Ayasofya’da gördüğünüz bir mermer varmış. Ayasofya Camii’nde neler hissettiniz?
Tabii ki Ayasofya muazzam bir yapı. Orada Mısır dönemine ait imparatorluk porfiri dediğimiz kırmızı bir mermer var. Aslında bize o ilham kaynağı oldu. Bizans’ta porfiri, aristokrasiyi simgeleyen bir şeydi. Biz ise burada daha modern bir tat katıyoruz.
Sonra Anadolu topraklarında yollara düştünüz. Türkiye tabiatı sanat eserlerinizi nasıl şekillendirdi?
‘Doğa anayla’ çalıştığımız bu obsidyen tecrübesinde, cam malzemesine olan anlayışımın oldukça derinleştirdiğini söyleyebilirim. Çünkü bu coğrafyada insanlar binlerce yıldır yaşıyorlar ve onları bu malzeme üzerinden dinleyebilmek büyük bir güç diye düşünüyorum. Burada geleneksel bir cam üretimi, köklü bir zanaat var.
Cam malzeme üzerinden dinlediğinizi söylediğiniz Anadolu’nun geleneksel kültüründe neler buldunuz?
Benim duyduğum, gördüğüm ve hissettiğim şey, Anadolu kültürünün çok kadim olduğu. Zaman içerisinde farklı medeniyetlere ev sahipliği yapmış bir kültür. Bundan dolayı sergide bazı tarihî nesnelere de yer verdik.
HEM NEFES ALDIM HEM NEFES VERDİM
Anadolu’da cam ustalarıyla beraber çalıştınız. Aranızda nasıl bir etkileşim oldu; onlardan mı öğrendiniz, yoksa onlara mı camı öğrettiniz?
Aslında bu, iki yönlü bir etkileşimdi. Günün sonunda bu sanat eserlerinde aslında Anadolu ustalarının nefesini topluyorum ve yansıtıyorum. Bu süreçte Türkiye’nin en büyük cam atölyelerinden birinde çalışma şansımız oldu. Orada yaptığımız şey şuydu: Ustalardan normal zanaatlarının biraz dışına çıkmalarını istedim. Onlar da kendi bildiklerinin dışında üretim yapma şansı buldular. Hem nefes aldım hem de nefes verdim. Aynı doğanın bir parçası olduğumuz gibi ruhani olarak da ortak şeyleri paylaşıyoruz. Serginin de insanlarda “birbirimizle bağlantılı olduğumuz” duygusunu tetiklemesini isterim.
İstanbul’da da başta Beykoz olmak üzere güçlü bir cam geleneği var. Bu size ne düşündürüyor?
Buraya gelince ne kadar köklü bir cam geleneği olduğunu gördüm ve etkilendim. Bir nevi buradaki geleneği güncel sanatla buluşturma vazifesini icra etmiş oldum.
BİLİNMEYENE DOĞRU YOLCULUK
Sergide Åsa Jungnelius’un eserlerinin yanı sıra Türkiye’deki çalışmaları boyunca sanatçıya eşlik eden fotoğrafçı Peo Olsson’un kareleri de sergileniyor. Anadolu’da enstantaneler çeken Olsson “Åsa ile bu coğrafyada ilk defa seyahat ettik. Anadolu’da bilinmeyene doğru yolculuğa çıktık. İpek Yolu’nun geçtiği ve antik alanların bulunduğu yerleri görmek çok enteresandı. Bu süreci fotoğraflarla yansıtma şansımız oldu. Bunlar aslında bütün bu sanat eserlerinin nasıl üretildiğini de gözler önüne seriyor” diye konuşuyor.