BİZ EVLENEMEYİZ

Sesli Dinle
A -
A +

Beden Eğitimi öğretmeni, oturduğu beton tribünden, öğrencilerin toprak zemindeki futbol maçını izliyordu. 
Öğlen arasındaydılar.

 

Yalvar yakar kaleye konduğu belli, futbolla ilgisiz, kilolu delikanlının uzaklaştırmak için savurduğu sallapati şutta top Çoruh Nehri'ne uçunca, öğretmen kalktı, okul binasına yürüdü.

 

Dış kapıdan girer girmez sağdaki küçük “kulübede” anons yapmakla ve teneffüslerde müzik çalmakla görevli öğrenci, Beden Eğitimi öğretmeninin önüne çıktı, bir zarf uzattı. 

 

Gelen mektupları da o öğrenci dağıtıyordu.

 

Öğretmenler Odasına gitmekten vazgeçip tekrar dışarı çıktı, bahçedeki banklardan birine oturdu Beden Eğitimi öğretmeni.

 

“Gönderen” kısmında yazan isim onu çok heyecanlandırmıştı. Zarfın kenarına işaret parmağını geçirip, yırta yırta beceriksizce açtı:
“Bana, kalan ömrümüzü birlikte geçirmeyi teklif ediyorsunuz. 

 

Hocam, sizi seviyor olmama rağmen, bu iş mümkün görünmüyor. Siz de biliyorsunuz ki aramızda ciddi bir yaş farkı var. Böyle bir evlilik bize mutluluk getirmez.

 

Yaş konusunun ve olumsuz cevabımın sizi üzeceğini biliyorum ama ne yazık ki çaresizim.Lütfen beni bağışlayın.”

 

Sanki öğretmen bu satırları yazanı bilmeyecekmiş gibi bir de imza atmıştı:

 

“Nazife”

 

Mektubu okuyan öğretmenin suratı iyice asılmıştı. Derin bir nefes boşalttı ve okulun kapısından çıkarak, Korzul’a gitti. Yolun karşısına geçti, aşağıdan gelen minibüse el kaldırdı.

 

Minibüs, kıvrılmış bir yılan gibi Artvin şehir merkezine virajlarla çıkan dik yolu zorlanarak katederken, öğretmen oturduğu cam kenarında, Nazife’yi ikna etmek için cümleler düşünüyordu.  

 

“Aradaki yaş farkını ben de biliyorum. Fakat gücüm kuvvetim yerinde, iyi bir işim var, maddi sıkıntım yok, bunlar mutluluk için yetmiyor mu?”  

 

Nazife geçen yıl Beden Eğitimi öğretmeni ile aynı okuldaydı. Fakat kendisinin de ilgi duyduğu öğretmen yüzünden kaydını tepede, cezaevinin yanındaki liseye aldırmıştı.

 

Nazife, Artvin’in tek ana caddesindeki iki katlı bir dükkânın üst katında, mütevazı bir dairede annesiyle birlikte –kirada- oturuyordu.

 

Beden Eğitimi öğretmeni nalbur dükkânının sağ yanındaki sokağa girip, dışarıda olan beton merdivenleri tırmandı, zile bastı.

 

Nazife ahşap kapıyı açıp öğretmeni karşısında görünce panikle kafasındaki bigudiye uzandı. Hazırlıksız yakalanmanın telaşıyla “Aa, siz miydiniz hocam? Siz buyurun içeri geçin” diyerek odaya yürüyen öğretmenin arkasında kayboldu. Öğretmen antrede fasulye kırmakla meşgul anneyi selamlayıp odaya geçti. 

 

Az sonra Nazife de geldi. 

 

Beden Eğitimi öğretmeni:
“Hemen konuya gireyim. Buraya seni ikna etmeye geldim. Lütfen beni kalbinle dinle… Şöy…”

 

Nazife sağ elini havaya kaldırdı, öğretmenin sözünü kesti:
“Lütfen… Ne olur gücenmeyin bana bu ko…”
“Ama beni bir dinler misin? Sen ne istersen onu yaparım.”
Nazife:
“Hayır, yapamazsınız. Mektupta da yazdım. Ben konuyu çok düşündüm. İşin içinden çıkamadım. İleride siz de bana hak vereceksiniz. Ben kırk üç yaşındayım, siz yirmi iki… Olacak şey mi bu?”

 

Öğretmen iki dakika önce ümitle girdiği kapıdan kırık bir kalple çıkıp caddede kayboldu.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.