Charlie Kirk ve Hristiyan milliyetçiliği: Suikast sonrası Amerikan sağının yönü ne olacak?

ABD, Hristiyan milliyetçiliğinin önde gelen isimlerinden Charlie Kirk’ün Utah’ta uğradığı suikastla sarsıldı. Turning Point USA lideri Kirk, genç muhafazakârları örgütlemesi ve “Amerikan kimliğini Hristiyan değerlerle yeniden tanımlama” çabalarıyla sağ çevrelerde karizmatik bir lider olarak görülüyordu. Ölümü, Amerikan sağında derin bir ideolojik boşluğa neden olurken, ülkenin dinsel ve politik geleceğine dair tartışmaları alevlendirdi.
DIŞ HABERLER - Amerika Birleşik Devletleri, 10 Eylül 2025’te, sağcı aktivist Charlie Kirk’ün Utah Valley Üniversitesi’nde uğradığı suikastla sarsıldı. Turning Point USA’nın kurucusu ve Hristiyan milliyetçiliğinin önde gelen simgelerinden biri olan Kirk’ün ölümü, sadece bireysel bir kayıp değildi. Amerikan toplumunun dinsel ve politik yapısında köklü değişimlerin habercisi olarak değerlendirildi.
HRİSTİYAN MİLLİYETÇİLİĞİ
Charlie Kirk, genç yaşta kurduğu Turning Point USA ile Amerikan üniversitelerinde muhafazakâr fikirlerin yayılmasında kritik bir rol oynadı.
Hristiyan değerler üzerine kurulu “Amerikan kimliği” savunusu, onu sağcı çevrelerde tanınır hâle getirdi. Batı’nın Hristiyan kimliğini savunurken, solculuk ve İslam’a karşı manevi bir mücadele yürüttüğünü sıkça dile getiriyordu. Bu söylemler, özellikle Trump dönemiyle birlikte yükselen Hristiyan milliyetçiliğinin simge isimlerinden biri olmasını sağladı.
Kirk, 2012 yılında Turning Point USA’yı kurarak Amerikan üniversitelerinde muhafazakâr gençleri örgütlemeye başladı. Etkinlikleri ve sosyal medya paylaşımlarıyla hızla tanınan Kirk, Trump’ın 2016 seçim kampanyasında medya danışmanı olarak görev aldı ve 2020 seçim sonuçlarına itiraz edenler arasında yer aldı. 2024 seçimlerinde ise Trump’ın yeniden seçilmesi için önemli bir destekçi oldu.
Kirk, İsrail’in güçlü bir savunucusuydu. “Yaşımda hiçbir gayrimüslim, İsrail’e desteğim veya antisemitizme karşı duruşum kadar uzun bir geçmişe sahip değildir” diyerek duruşunu vurguladı. Kudüs’e yaptığı ziyaretlerde, “Tanrı’yla temas ettim, Lazarus’u dirilten mucizeye şahit oldum” gibi duygusal ifadelerle dini ve politik söylemi bir araya getirdi.
Ancak bazı açıklamaları antisemitik olarak değerlendirildi. Örneğin, “Yahudi bağışçıları, kendi yok oluşlarını sübvanse ediyor” ve “Yahudi kültürü, Yahudilere karşı nefretin yetiştirildiği okulları finanse ediyor” gibi ifadeler, eleştirilmesine yol açtı. Bu çelişkili söylemler, destekçileriyle arasındaki ideolojik boşluğu derinleştirdi.
Kirk’ün ölümü sonrası, Turning Point USA’ya yapılan bağışlarda büyük bir artış gözlendi. Önde gelen Cumhuriyetçi bağışçılar ve Trump yanlıları, organizasyona desteklerini artırdı. TPUSA, 2024 yılında 85 milyon dolar gelir elde etti ve 900’den fazla üniversite ile 1.200’den fazla lise şubesine sahipti. Bu büyüme, Kirk’ün mirasının devam edeceğini ve Amerikan sağında derin bir ideolojik boşluğun oluştuğunu gösteriyor.
İSRAİL İLE DERİN BAĞLAR VE MESCİD-İ AKSA AYİNİ
Kirk, İsrail’e desteğini her fırsatta dile getirdi. 2019’da Kudüs’ü ziyaret ettiğinde, “Çok İsrail yanlısıyım ve hayatım boyunca İsrail’i savundum” demişti. 2025’te ise, “İsrail’i savunma konusunda kurşun geçirmez bir özgeçmişim var… İsrail’in kutsal toprak haklarına inanıyorum” ifadelerini kullandı.
Kirk, Gazze’deki sivil ölümlerinin sorumlusunun Hamas olduğunu savundu ve Filistin’in varlığını reddetti. 2024 yılında üniversitelerdeki Filistin yanlısı protestolara karşı Cumhuriyetçi baskıları destekledi.
Kirk’ün antisemitizm ile suçlanmasına rağmen İsrail’e yaklaşımı zaman içinde değişti. 2023’te Netanyahu’nun gücünü pekiştirmek için Hamas’ı kullandığını ve Yahudilerin öldürülmesine göz yumduğunu öne sürdü. Bu söylem tepki çekince İsrail’i ziyaret ederek durumu toparlamaya çalıştı.
Charlie Kirk’ün suikastının ardından, Doğu Kudüs’teki Mescid-i Aksa’da, Filistin topraklarını gasp eden çok sayıda İsrailli tarafından bir ayin düzenlendi. BBC Türkçe’nin aktardığına göre, ayin ABD’de öldürülen Cumhuriyetçi aktivistin anısına gerçekleştirildi.
İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu sosyal medyadan, “İsrail’in dostu, cesur bir lideri kaybettik. Charlie Kirk, yalanlara karşı savaştı ve Yahudi-Hristiyan medeniyetini savundu” açıklamasında bulundu. Netanyahu, Kirk ile sadece iki hafta önce görüştüğünü ve onu İsrail’e davet ettiğini belirtti. Dışişleri Bakanı Gideon Saar, Kirk’ü “İsrail’in inanılmaz bir dostu” olarak nitelendirdi. Ulusal Güvenlik Bakanı Itamar Ben-Gvir ise, Kirk’ün “global sol ile radikal İslam arasındaki işbirliğine karşı uyarılarda bulunduğunu” ve bu nedenle suikasta uğradığını savundu.
KATAR SALDIRISI
İsrail’in ABD’nin müttefiki Katar’a yönelik saldırısı ve ardından Charlie Kirk suikastı, Trump dönemindeki siyasetin sıkışmışlığını gözler önüne seriyor.
Trump’ın adı sıkça Epstein dosyalarıyla anılıyor ve zaman zaman İsrail’e karşı nasıl bir tavır alacağını bilemediği görülüyor. Örneğin Netanyahu’nun Beyaz Saray ziyareti sırasında Türkiye ile ilgili yardım talebine Trump’ın “makul ol” cevabını vermesi ve sonrasında değişen tavrı, ABD’nin öngörülemez İsrail politikasını ve Yahudi lobisinin ve Amerikan müesses nizamının etkisini pekiştiriyor.
SUİKASTIN ARDINDAKİ DERİN BAĞLANTILAR
Kirk’ün suikastı, yalnızca bir politik figürün ölümü değil; Amerikan toplumundaki derin kutuplaşmanın da görünür bir yansıması oldu. Saldırganın trans bireylerle ilişkisi olduğu ve nefret dolu bir mektup bıraktığı bildirildi.
Cenaze töreni Arizona’daki State Farm Stadyumu’nda gerçekleşti ve 70 binin üzerinde kişi katıldı. Tören sırasında Trump’ın konuşması esnasında salondan ayrılan geniş bir izleyici kitlesi, Kirk’ün mirasının Trump’tan daha güçlü bir etkiye sahip olduğunu ortaya koydu.
MEDYA VE AMERİKAN SAĞINDA YENİ DÖNEM
Medya dünyasında Kirk’ün suikastı geniş yankı buldu. ABC’nin sahibi Nexstar ve Sinclair Broadcast Group, Jimmy Kimmel’in programını, Kirk’ün suikastıyla ilgili yanlış yorumları nedeniyle yayınlamama kararı aldı.
ABD’li komedyen Jimmy Kimmel, ABC televizyonunda yayından kaldırılan talk show programıyla geri döndü. Karar, Hollywood’dan gelen tepkilerin ardından kaldırılmıştı.
Yaklaşık bir haftalık aranın ardından bugün ekrana dönen Kimmel, izleyicilerin coşkulu alkışları ve “Jimmy” tezahüratları eşliğinde programına başladı.
Programın askıya alınmasına yol açan Charlie Kirk hakkındaki yorumlarına değinen Kimmel, gözyaşları içinde özür dileyerek, cinayeti hafife alma niyetinde olmadığını ve açıklamasının kötü zamanlanmış olabileceğini belirtti. Kimmel, Kirk’ün ölümünden hiçbir zaman belirli bir grubu sorumlu tutmak istemediğini vurguladı.
Sunucu, görevden alınmasını talep edenlerden biri olan Federal İletişim Komisyonu (FCC) Başkanı Brendan Carr’ı sert sözlerle eleştirdi. Ayrıca, Donald Trump’ın diğer talk show sunucularının da görevden alınmasını istemesini de eleştirdi.
Geri dönüşün ilk konuğu olan oyuncu Glen Powell ise Kimmel’e, “Geri döndüğün için çok mutluyum” dedi.
Disney, Kimmel’ın programının “bazı yorumlarının zamanlamasının kötülüğü ve dolayısıyla duyarsız olması” nedeniyle yayından kaldırıldığını duyurmuştu.
Karar, Kimmel’ın muhafazakar aktivist Charlie Kirk’in öldürülmesiyle ilgili yaptığı yorumların ardından alınmıştı. FCC Başkanı Carr, ABC’nin programı kaldırma kararı öncesinde Kimmel’ı sert sözlerle eleştirmiş ve kanalın yayın lisansının iptal edilebileceğini ima etmişti.
Charlie Kirk’ün suikastı, Amerikan toplumunda kalıcı izler bırakacak bir dönüm noktası olarak değerlendiriliyor. Kirk’ün mirası, yalnızca bir politik liderin değil; bir ideoloji ve inanç sisteminin Amerikan toplumundaki etkisinin simgesi. Olay, Hristiyan milliyetçiliğinin yükselişini ve Amerikan toplumundaki dinsel-politik kutuplaşmanın derinleşmesini gözler önüne seriyor.