Turan Türkmenoğlu: Sahaflara gelenler ceketini iliklerdi

- Güncelleme:
Turan Türkmenoğlu: Sahaflara gelenler ceketini iliklerdi

Kültür - Sanat Haberleri

İstanbul Sahaflar Çarşısının eski hâlini anlatan Turan Türkmenoğlu: Çocukluğumda hem sahafların hem de gelen insanların kalitesi yüksekti. Birçok insan “Çarşınıza girerken, ceketimizi iliklerdik” diyor.

MURAT ÖZTEKİN'İN HABERİ - Turan M. Türkmenoğlu, büyük babası ve babası gibi Beyazıt’taki Sahaflar Çarşısında sahaflık yapan ama aynı zamanda kitaplar kaleme alıp ebru sanatıyla meşgul olan “hezarfen” bir şahsiyet. Türkmenoğlu, yakın zamanda Ötüken Neşriyat’tan çıkan “Sahaflar Çarşısı’nda Görüp İşittiklerim” adlı eseriyle maziyi bugüne taşıdı. Biz de kendisiyle geleceği tehdit altında bulunan çarşıda buluşarak sohbet ettik... 

> Dedeniz Mustafa Mehmed Türkmenzade’den beri Sahaflar Çarşısında sahaflık yapan bir aileye mensupsunuz. İnsanı sahaflığa çeken genetik kodlar var mı acaba? 

Validem ben doğduktan sonra göbek bağımı Beyazıt Camii’nin duvarına koymuş; “Ya âlim olsun ya da ilme hizmet etsin!” diye niyazda bulunmuş. Biz âlim olmayı beceremedik belki ama ilme hizmet etmeyi vazife edindik. Genetiğimizde kitap tozuna yatkınlığımız var. Geceleyin rüyamda dahi çok sık kitap görüyorum. 

Turan Türkmenoğlu: Sahaflara gelenler ceketini iliklerdi

> Çocukluğunuzda Sahaflar Çarşısının nasıl bir atmosferi vardı?

Daha canlı bir havası vardı. Mesela birçok insan “Çarşınıza girerken, ceketimizi iliklerdik” diyor. Demek ki hem sahafların hem de gelen insanların kalitesi yüksekti. En geç yedi buçukta çarşı sulanmış olur, sahaflar karşılıklı şiir atışmaya başlardı. Yoldan geçenler durup dinlerdi. Gelenekleri yaşayarak büyüdük. 

> Burası mektep gibiydi herhâlde. Kimler gelir giderdi?

Kimler gelmezdi ki… Burada 1953’te açılmış bir hatıra defteri var. Orhan Kemal, Fazıl Hüsnü Dağlarca, Yaşar Kemal… Hepsinin yazdıkları var. Bizim dükkânın müdavimlerinin başında ise Celâl Bayar gelirdi. Kendisi ayda bir dükkâna uğrar, kitap alırdı. İbnülemin de büyük babamın ahbabıymış. Buraya gelip giden birçok kitap dostu vardı; kimileri vefat etti kimileri çok yaşlandı. Artık gelemiyorlar. 

> Buradaki sohbet ortamları eskiden nasıldı? Neler konuşulurdu?

O yıllarda sahaf dükkânımızda yatsı ezanına kadar sohbet bitmezdi. Elit insanlar, dinî, tarihî konularda konuşurlardı. Bizim müşterilerimiz genelde memurlar ve üniversite hocalarıydı. Birbirlerini tanımalarına gerek yok; biri “Üstat o kitabı okudunuz mu?” der ve o andan itibaren muhabbet başlardı. Onlarla ilgilenmek de sahaf olarak bizim ufkumuzu açıyordu. 

İNKILABA MUGAYİR!

> Sahafların başına gelen enteresan durumlar da olur muydu?

27 Mayıs 1960 darbesinde Muzaffer Ozak gibi isimler tutuklandı. Babamı da tutuklayarak Sultanahmet Cezaevine koydular. Sebep ise harf inkılabına mugayir neşriyat yapmak. Yani eski yazıyla Mızraklı İlmihâl gibi kitapları basmak… Fakat babam hapse girince koğuşta imam olmuş, meşhur dolandırıcı Sülün Osman, baba katili Tahsin Merter, Kasımpaşa Canavarı Tahtaburun Sezai gibi isimleri namaza başlatmış.  

SÜLÜN OSMAN, KARINCAEZMEZ ŞEVKİ…

> Peki onları kitaplara çekebildi mi?

Babam tahliye olduktan sonra onlardan gelip gidenler olurdu. Mesela biri geldi, “Düşmanın varsa işini bitireyim” dedi. Bir müddet sonra Sülün Osman dükkâna uğramaya başladı. Parfüm kokan, janti bir adamdı; daha sonra uzaklaştı. Bunlardan ayrı bir de Karıncaezmez Şevki vardı. “Kafası güzel” hâlde gelir, Ömer Hayyam kitabı isterdi. Babam onları kırmadan idare ederdi.

ESKİ KİTAPLAR ZAMAN TÜNELİ GİBİ

> Peki eski üstatları göz önünde bulundurursanız; hakiki sahafı nasıl tarif edersiniz?

Sahaflığın bir geleneği var. Müşteri ile kitaba karşı tavır ustadan veya babadan öğrenilir. Kitaba emtia gözüyle bakanlar, benim nazarımda sahaf değildir. Zira burada birinin kitap çaldığı görülse mahcup etmemek için ses çıkarılmazdı. Sonra bir kimse kızını vereceği şahsı araştırdığı gibi hakiki sahaf da kıymetli bir kitabı satacağı kişiyi öyle araştırır. Dolayısıyla iyi bir kitabı sahaftan almak, kız almak kadar zordur. Hakiki bir sahaf, elinden geçen mühim kitapları ve verdiği kişileri de unutmaz. 

> Sahaflar kitap okumaya ne kadar fırsat bulur. Bilgileri şifahi midir?

Buradaki eski sahaflardan İbrahim Manav, elinden kitap düşürmez, İsmail Akçay devamlı okurdu. Zaten Muzaffer Ozak’ın gece teheccüt namazına kadar okuduğunu duyardık. Burada kendinize bir yer edinmek istiyorsanız, kendinizi yetiştirmeniz lazım. Bazı müşteriler size bir iki konu açar, bihaberseniz bir daha uğramaz olurlar. 

> Sahaflar Çarşısının şimdiki durumunu nasıl görüyorsunuz?

Hani bir şarkı var ya “Bir zamanlar maziye bak, ne kadar şendik…” Bugün çok hüzünlüyüz. Kitapçı demeye dilim varmayan satıcılar, burada kitapçı olmaya çalıştılar, beceremediler. Artık kapının önüne çıkıp bağırarak satış yapıyorlar. Bütün bunlar bizim eski müşteri profilimizi Beyazıt’tan uzaklaştırdı. 

> Dijital çağda kitapların ve kâğıdın değeri azaldı mı, yoksa kâğıt daha çok prestij mi kazandı?

Sahaflık da yayıncılık da dijital dünyanın mağdurları arasında. Ancak her şeyin aslı makbul. Eski kitap alan birisi, bir zaman tünelinin içerisine giriyor. Kim bilir kaç kişinin elinden geçen bu kitaptan belki de yeni sahibine mesaj geliyor. Yani başka bir duygu âlemi var. Bu sebeple sahaflık ölmez, şekil değiştirir. 

GALİBA BEDDUA ALDIM!

“Ben herhâlde ‘Selüloz ve mürekkep belasına muzdarip ol!’ diye beddua almışım. (Gülüyor) Hâlihazırda on sekiz kitaba imza attım. Fırsat buldukça yazarım. Rahmetli Süheyl Ünver, bir defasında dükkâna uğradığında herhâlde beni boş gördü ki, ‘Evladım konuşulan konuşulduğu yerde kalıyor. Osmanlıyı bu batırdı’ dedi. Ben de ne yapacağımı sorunca ‘Bilmediğin ne duyduysan yaz!’ diye cevap verdi. O günden sonra not tutmaya başladım.” 

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.
Sonraki Haber Yükleniyor...