Savaşla akıllara geldi! Osmanlı'nın roket hayali Lale Devri’nde çizildi

Kaynak: Türkiye Gazetesi
- Güncelleme:
Savaşla akıllara geldi! Osmanlı'nın roket hayali Lale Devri’nde çizildi
Kültür - Sanat Haberleri  / Türkiye Gazetesi

İran ve İsrail arasındaki savaş, roket ve füze teknolojisinin ne kadar etkili olduğunu gözler önüne serdi. Son yirmi yılda ciddi bir savunma sanayi atılımı yapan Türkiye’nin füze teknolojileri konusunda nerede olduğu merak konusu oldu. “Türkiye'nin füzesi var mı”, “Türkiye hipersonik füze yaptı mı”, “Türkiye'nin füze menzili ne kadar” gibi pek çok soru, son günlerin en çok cevabı aranan soruları arasında. Lale Devri'nde yazılan ‘Ümmü’l Gazâ’ adlı kitap o yıllarda bu konuları işliyordu.

ALİ TÜFEKÇİ - Türkiye’nin füze varlığının yanı sıra, zamanının süper gücü Osmanlı'nın füze çalışmaları da son günlerde akıllara geldi.

Osmanlı’nın bu konuda nasıl bir vizyona sahip olduğu, Bayramoğlu Ali Ağa’nın yazdığı ‘Ümmü’l Gazâ’ adlı kitapta şaşırtıcı şekilde yer alıyor.

OSMANLI’DAN TÜRKİYE’YE ASKERİ TARİHİMİZ

Son 25 yılda askeri teknoloji alanında pek çok milli silah ve araç üretildi. Ancak peki ya öncesi?

İran-İsrail savaşı devam askeri teknolojide bulunduğumuz durum sorgulanıyor.

Türkiye’nin bugün sahip olduğu seyir füzeleri ve muhtemel bir savaş durumunda savunma sistemlerine ne kadar hakim olduğu konusu uzmanlar arasında tartışılmaya devam ediyor.

Türkiye’nin füze ve roket teknolojisinde ne durumda olduğundan önce dünyada füze teknolojisinin geçmişine kısaca bakmak gerekiyor.

İLK FÜZELER NASIL ORTAYA ÇIKTI?

Dünyada füze teknolojisinin tarihi ilk roket denemelerine kadar götürülüyor.

İlk roket denemeleri milattan önce 400’lü yıllarda su buharının itme gücünün kullanılmasıyla başlıyor. Çin’de barutun keşfiyle birlikte, cisimleri uzun mesafelere taşıyabilen daha gelişmiş sistemler ortaya çıkıyor.

İlk modern roketler, barut içeren tüplerle okların menzilini artırmak için geliştiriliyor. Daha sonra, daha güçlü yanıcı maddelerle roketlerin menzili uzatılıyor, kanatçıklarla rotalarının düz tutulması sağlanıyordu.

Hareket halindeyken hedefe yönlendirme ihtiyacı, yeni teknolojilerle kanatçıkların havadayken hareket etmesini sağlayan güdüm sistemlerini geliştirdi ve böylece ilk modern füze sistemleri meydana geldi.

Dünya tarihinde operasyonel olarak kullanılan ilk modern füzeler, II. Dünya Savaşı sırasında böylece ortaya çıktı.


Savaşla akıllara geldi! Osmanlı roket hayali Lale Devri’nde çizildi - 1. Resim

Almanlar tarafından geliştirilen V-1 ve V-2 füzeleri İngiltere’ye yönelik saldırılarda kullanıldı.

V-2’ye 1944 yılında güdüm için mekanik otopilotlar yerleştirildi ve bu füzeler, İngilizlerin korkulu rüyası oldu. Basit radyo kontrollü anti-gemi ve anti-uçak füzeleri de bu dönemde geliştirildi.

Soğuk Savaş döneminde ise uzaya çıkma rekabeti balistik füze ve roket teknolojileri üzerine yapılan çalışmaları hızlandırdı.

Bütün bu dönemlerde Türkiye’de lokal ve akademik çalışmalar olurken ülke bazında milli bir çalışma yer almıyor.

Osmanlı'da füze teknolojisiyle ilgili doğrudan bir çalışma bulunmuyor. Ancak Lale Devri’nde yazılan bir kitap askeri teknoloji konusunda çarpıcı bilgiler sunuyor.

OSMANLIDA ASKERİ TEKNOLOJİ

14-15. yüzyıllardan itibaren ateşli silahları kullanmaya başlayan Osmanlı, İstanbul’un fethinde kullanılan büyük toplarla (Şahi Topu) dünya savaş tarihinin seyrini değiştiriyor.

Havan topları da bu dönemde keşfediliyor ve Fatih Sultan Mehmed döneminde çizilen vizyonla Osmanlı’da pek çok gelişme yıllar içinde yapılıyor.

Kanuni Sultan Süleyman dönemine gelindiğinde Mohaç Meydan Muharebesinde Osmanlı ordusu kılıç çekmeden 2 saat içinde 300 seyyar top ve tüfek desteğiyle 50 bin kişilik Macar ordusunun yarısını imha ediyor.

OSMANLI'DA ROKET ÇALIŞMALARI

Osmanlı sadece toplar konusunda değil roketler konusunda da tarihi çalışmalara imza atıyor.

İlk roket çalışmalarına dair kayıtları 17. yüzyılda görüyoruz.


Savaşla akıllara geldi! Osmanlı roket hayali Lale Devri’nde çizildi - 2. Resim
Lagari Hasan Çelebi hakkında yapılan bir tablo

IV. Murad döneminde Lagari Hasan Çelebi'nin ilk insanlı roketli uçuş denemesi tarihe geçse de bu rivayet sadece Evliya Çelebi Seyahatnamesi’nde yazması bilgileri tartışmalı hale getiriyor.

Rivayete göre 1633 yılında gerçekleştirilen bu denemede, yaklaşık 300 metre yüksekliğe çıkan ve 2,5 kilometre yol alan roketle havalanmış, ardından denize inmiş olduğu ifade ediliyor.

Tarihçilere göre başka kaynaklarda Lagari Hasan Çelebi hakkında bilgi olmasa Osmanlı muhayyilesinde roket fikrinin bulunduğunu yansıtması açısından dikkate değer görülüyor. 

Tarihçiler Osmanlı arşivlerinde ateşli silahlar ve roketlere benzeyen başka ve gerçek kayıtları da gözler önüne seriyor.

LALE DEVRİNDE ASKERİ TEKNOLOJİ

Bazı tarih kitaplarında Lale Devri zevk ve safa devri olarak anlatılsa da tarihçiler Osmanlı için savaşsız geçen bu dönemi ilerleme hamlelerinin yapıldığı zaman olarak kabul ediyor.


Savaşla akıllara geldi! Osmanlı roket hayali Lale Devri’nde çizildi - 3. Resim

1730 yılındaki bir yeniçeri olan Patrona Halil İsyanı bütün bu hamleleri engelliyor.

Bunlardan biri de 18. yüzyılda Bayramoğlu Ali Ağa'nın, günümüz roketlerine benzer yeni ateşli silahlar hakkındaki pek bilinmeyen çalışması.

Ali Ağa kitapta tasarladığı "tulumba" adlı rokete benzeyen silahlardan bahsediyor. Bunlar kale kuşatmalarında kullanılırken hem ateş saçıyor hem de kurşun atıyor.

50 YILLIK SAVAŞ TECRÜBESİ “ÜMMÜ’L GAZ”

Humbaracılar Sınıfı İkinci Halifesi Bayramoğlu Ali Ağa 18.asrın başında bir kitap yazıyor: “Ümmü’l-Gazā”


Savaşla akıllara geldi! Osmanlı roket hayali Lale Devri’nde çizildi - 4. Resim
Ümmül Gaza kitabındaki ilk resim: Osmanlı ordusunun topçu ve humbaracı düzeni 

Kitap Şamil Çan tarafından doktora tezi olarak hazırlanarak latinize ediliyor. Prof. Dr. Salim Aydüz’ün de desteğiyle Yazma Eserler Kurumu tarafından bastırılıyor.

Kitapta silah, top ve roketlerin sadece yazılı tarifleri yer almayıp renkli çizimlerinin de bulunması dikkat çekiyor.

Bayramoğlu Ali Ağa bundan tam 300 yıl önce Osmanlı askeri teknoloji vizyonunu ortaya koyuyor.

Humbaracı Ocağı Halifesi olan Ali Ağa kitabın girişinde 40-50 yıllık savaş tecrübesini kitaba ilmek ilmek yedirdiğini şu sözlerle aktarıyor:

“…Mülâhazam ancak devletlü efendilerimiz kitâb-ı mezbûrî birkaç kere mütâlaa ve müzâkere eylese, kırk-elli senelerde gereği gibi sefer eylemiş kadar her ahvâllerine vukûf tahsil eder…”

Ali Ağa, İslam ordularının savaşlarda Allah’ın izni ile muzaffer olması için gerekli tedbir ve tedariklerin neler olacağının eserde anlatıldığını belirterek kitabına başlar. Eserin üç fasıldan oluştuğunu şöyle ifade eder:

“…evvel fasl ‘asker-i İslâm sefer-i hümâyûnda küffârın kal‘ası altına konup sarılmak murâd olunduğu zamanda ordu-yı hümâyûn ne minvâl üzere konmak lâzımdır…”

“…ikinci fasl fetḥ-i tedbîr yâ’nî toprak sürmenin beyânındadır…”

“…üçüncü fasl humbaracılar san‘atı beyânındadır…”

BAYRAMOĞLU ALİ AĞA KİMDİR?

Kitapta kendisi hakkında kısıtlı da olsa bilgiler veriyor. Kandiye Kalesi fethinden (1669) bu yana 49 seneden beri humbaracılık hizmetinde olduğunu vurguluyor.

Buna göre Ali Ağa yaklaşık olarak yetmiş yaşındadır ve muhtemelen 1650 yılı civarında doğmuştur.


Savaşla akıllara geldi! Osmanlı roket hayali Lale Devri’nde çizildi - 5. Resim
Humbara topu (ortada) ve savaştaki pozisyonlarına dair minyatür çalışması

Ümmü’l Gaza’da verilen bilgilere göre, Sadrazam Şehid Ali Paşa’dan (ö. 1718) merhum diye bahsetmesi, bu devirde yazılan eserlerden farklı olarak sonraki Sadrazam Nevşehirli Damad İbrahim Paşa’dan (ö. 1730) hiç bahsetmemesi, onun muhtemelen Lale Devri’nin ilk yıllarında vefat ettiğine gösteriyor.

Hayatı boyunca pek çok muhasaralarda humbaracılık göreviyle bulunan Ali Ağa, ilk görev olarak, Avusturyalıların 1693 tarihindeki Belgrat’ı muhasara ettiğinde kale içinde bulunduğunu ve bu sayede “humbaracılar halifesi” olduğunu ifade eder.

Ali Ağa, yakın arkadaşı olduğu anlaşılan Ali Usta ile birlikte pek çok muhasara ve fetihlerde bulunduğunu yazıyor.


Savaşla akıllara geldi! Osmanlı roket hayali Lale Devri’nde çizildi - 6. Resim
Görüntüsü rokete benzeyen Ali Ağa'nın tasarladığı tulumba silahları: "Mezbûr tulumbaları hakīr icâd eyledim; hem âteş saçar ve hem beş on tüfeng atar; yürüyüşlerde ziyâde gerekli cenk âlâtıdır."

Bilahassa Belgrat, Temeşvar muhasaralarında ve Moskof seferinde birlikte olduğunu ifade ediyor. Ali Usta ile birlikte Hotin taraflarına yapılan bir sefere de katılan Ali Ağa, burada köprü yapımı ile ilgili bir takım işler de yapıyor.

Yaptığı çizimleri, “sahib-i devlet” diye andığı kişiye ulaştırmak üzere Defterdar Osman Efendi’ye teslim ettiğini belirtir.

Bunun dışında Mora Adası’nda bulunan Gördes, Anabolu, Modon ve Menküşe kalelerinin fetihlerinde yer alır ve bu görevleri sırasında çeşitli ihsanlara mazhar olur.

Hanya Adası’nda muhafızlık yapan Muhammed Paşa, üç ay boyunca Suda Kalesi’ni kuşatır; ancak elindeki humbaracıların yetersiz kalması nedeniyle başarı elde edemez.

Bunun üzerine merkezden bir humbaracı halifesi talep edilir ve Ali Ağa görevlendirilir. Ali Ağa geldikten beş gün sonra, donanma gemilerinin desteğiyle kale teslim alınır.


Savaşla akıllara geldi! Osmanlı roket hayali Lale Devri’nde çizildi - 7. Resim
Atış menzili ve nişan ayarı için çizilen açılar

Ali Ağa, bu fetih sürecine dair hazırladığı raporu tersanede Ali Paşa’ya sunar. Bu hizmeti karşılığında pek çok ihsana layık görülür ve Donanma-yı Hümayun Humbaracıbaşılığı görevine tayin edilir.

Daha sonra Gorfa Kalesi’nin kuşatılması için görevlendirilir; ancak bu sefer başarı elde edemez.

"SULH ARASINDA KÜFFARIN HİLESİ ÇOKDUR, BUNDAN GAFLET OLUNMAYA"

Kitapta humbara ile gerekirse taş kullanılabileceğini ve bunun çok işe yaradığını söyleyen Ali Ağa düşman ordularına karşı da bir uyarıda bulunuyor. 

Savaşla akıllara geldi! Osmanlı'nın roket hayali Lale Devri’nde çizildi - 8. Resim

Bu metinde Ali Ağa Temeşvar'da yaşadıklarını topu tanıtırken şu sözlerle paylaşıyor:

(2)Mezbûr havânı top-vari taş doldurup atıldığı sûrettir ki, mahallinde düşmen-i dîn, asker-i İslâm’ın üzerine alaylar bağlayıp geldikde, bu minvâl ateş edesin, inşâallâhu teâlâ, düşmen münhezim olmasına sebep olursın. Sûret-i mezbûr, düşmen üzerine humbaralar ile taş atmak, havan ile ne minvâl üzere olduğun gösterilmiştir.

(3) Bu dahî gece ile tâbûr üzerine beş on havâna taş doldurup, düşmenin ziyâdesiyle sakladığı şeydir. Mahallî düşdükde gaflet olunmaya; zîrâ Temeşvâr kalesinde bu hakîr humbaralar üzerine halîfe idüm barışık senesinde. Herkes “Barışıkdur” diyü âsûde otururken, elli altmış bin mikdârı Nemçe kâfirleri ve yirmi bin kadar Macar kâfirleri, bir sabah Temeşvâr kalesini muhâsara idüp, kale-i mezbûrdan bin kadar serhadli, beş yüz kadar Tâtâr askerleri cümle taşra olup küffâra karşı durup, Macar yürüyüp ve biz dahî ol bin serhadli ve beş yüz Tâtârlar karşıladıkda, havanların ağızlarına beraber taş doldurup top-vari ateş eyledükde, düşmen şaşıp yüz çevirdiler. Krâl olan Râkoviç ise oğlu yaralanıp esîr oldı.

İmdi bu nasîhattır: sulh arasında küffârın hîlesi çokdur, bundan gaflet olunmaya.

Günümüz Türkçesiyle:

(2) Bahsi geçen havan, top gibi taş doldurularak atılan bir silahtır. Düşman orduları İslam askerlerine karşı topluca hücum ettiklerinde, bu şekilde ateş edilmesi gerekir. İnşallah, Allah’ın izniyle düşmanın bozguna uğramasına vesile olur. Söz konusu çizim/suret, düşmana humbaralarla ve taşlarla yapılan saldırının, havan ile nasıl gerçekleştirildiğini göstermektedir.

(3) Bu da geceleyin tabur üzerine beş-on havana taş doldurulup, düşmanın büyük bir kalabalıkla saldırdığı bir duruma aittir. Bu olayın yaşandığı yer düştüğünde gaflete düşülmesin, çünkü Temeşvar Kalesi’nde bu fakir, humbaraların başında görevliydim, barış zamanında.

O dönemde herkes “barış var” diyerek rahattı. Fakat bir sabah, yaklaşık elli-altmış bin kadar Avusturyalı (Nemçe) ve yirmi bin kadar Macar kâfiri Temeşvar Kalesi’ni kuşattı. Kale içinden bin kadar sınır askeri (serhadli) ve beş yüz kadar Tatar askeri dışarı çıkarak düşmana karşı durdu. Macar kuvvetleri ilerlemeye başladı. Biz de o bin serhadli ve beş yüz Tatarla birlikte düşmana karşı koyduk. Havanların ağızlarına birlikte taş doldurup top gibi ateş ettiğimizde, düşman şaşırdı ve geri çekildi. Kral Rakoviç’in oğlu da yaralanıp esir alındı.

İşte bu bir nasihattir: Sulh (barış) zamanında kâfirlerin hilesi çok olur. Bu yüzden uyanık olunmalı, gaflete düşülmemelidir.

OSMANLI VİZYONU

Netice olarak Bayramoğlu Ali Ağa’nın üç asır önce kaleme aldığı Ümmü’l-Gazâ, Osmanlı’nın yalnızca savaş meydanlarında değil, askeri teknoloji sahasında da derin bir bilgi birikimine sahip olduğunu ortaya koyuyor.

Ali Ağa’nın kaleminden dökülen bilgiler, sadece bir askerî tecrübenin ürünü değil, aynı zamanda Osmanlı medeniyetinin mühendislik vizyonuna tutulmuş nadir bir aynadır.

Lale Devri gibi genelde estetik ve eğlence ile anılan bir dönemde, roketi andıran silah sistemlerine dair çizimler Osmanlının vizyonunu yansıtması bakımından dikkat çekiyor.

Teknik açıklamaların yer aldığı bu eser, tarihimizin mühendislik ve savunma alanındaki sessiz miraslarından biri olarak okunmayı bekliyor.

Lagari Hasan Çelebi hakkında anlatılanlar ise roket hayali kuran bir altyapının olduğunu yansıtıyor. Ancak isyancı ve anarşist zihin yapısı bütün bu çalışmaları ve hayalleri gerçekleştirmeye engel oluyor. 

 

Kaynak: Türkiye Gazetesi

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.
Sonraki Haber Yükleniyor...