O medya raporu neyi gösteriyor?

A -
A +
Türkiye’nin önemli düşünce kuruluşlarından SETA Vakfı “Uluslararası Medya Kuruluşlarının Türkiye Uzantıları” başlıklı bir rapor hazırlamış.

İki yüz sayfalık çalışmada BBC Türkçe’den Deutsche Welle’ye, Sputnik’ten Euronews’e kadar yabancı menşeli yayın organlarının Türkiye’deki faaliyetleri anlatılmış.

Açık konuşayım araştırma bir istihbarat raporu havasında kaleme alınmış.

Söz konusu medya organlarında çalışan Türk muhabirlerin öz geçmişleri yazılmış ve ‘muhaliflik cürümleri’ aktarılmış.

Raporda isimleri yer alanlar ‘fişlendik’ diye ortalığı ayağa kaldırdı.

Medyanın analiz edildiği bir metinde gazeteci olarak ismim benzer şekilde geçse herhâlde çok bozulur, öfkelenirdim.

Tarz ve üslûp doğru değil.

Fakat şu bir gerçek ki bu bir fişleme metni de değil. Herkesin Google’da rahatlıkla bulabileceği bilgiler bir araya getirilmiş. Sosyal medya paylaşımları üzerinden durum tespiti yapılmaya çalışılmış. Yani gizli saklı bir durum yok.

Zaten araştırmacılar, raporun sonunda uluslararası medya kuruluşlarına öneriler sunarak maksatlarını açık etmiş.

Mealen demişler ki:

Türkiye’de yayın yapan yabancı medya organlarının tamamına yakını tek sesli bir profil çiziyor. Toplumun farklı kesimlerini yansıtan kişilere bünyelerinde yer vermiyorlar. Hükûmetin görüşlerini dikkate almıyorlar.

Çalışanlar global yayın politikasının tersine siyasi kimliğini belli edecek paylaşımda bulunuyor. Türkiye’de yapılan bazı haberlerin çizgisi, merkezde üretilenle çelişiyor. Bu yüzden bu kuruluşlar, Türkiye uzantılarını denetlemeli.

Raporda Türkiye’nin bölgedeki en önemli aktör konumuna geldiği için uluslararası medyanın çekim merkezi olduğu ifade ediliyor. Şüphesiz medya ilgisinde büyüyen Türkiye’nin etkisi var. Ama asıl sebep Türk medyasının eleştiri hakkını yeteri kadar kullanmaması, meselelerin üzerine gitme konusunda çekimser veya taraflı davranması. Yabancı medya organları ülkedeki muhalefet boşluğunu, içerideki tasfiye edilmiş muhaliflerle dolduruyor. Nitekim araştırmada adı geçen muhabirlerin kahir ekseriyeti Kemalist sol ve seküler kesimden gelme. Radikal gazetesi ve CNN Türk birçoğunun ortak noktası. Kabul etmek gerekir ki bunlar iyi yetişmiş gazeteciler. Çoğunun uluslararası tecrübesi var. Bu yüzden dışarıda oluşan Türkiye algısını etkiliyorlar. Çünkü yabancı basını besleyen de onlar.

Bazı yerleşik yabancıların ‘vazifeli’ olduğu artık şüphe götürmez bir gerçek.

Yabancı medyanın Türkiye’deki algı operasyonlarının ifşa edilmesi çok önemli ama bu Odatv dehşetinde yapılmamalı.

 
Kitleler kadına benzer
 
"Kitleler ve kadınlar birbirine çok benzer. Şunun gibi; kadınlara her gün iltifat ederseniz her gün isterler. Topluma her gün bir şey verirseniz, her gün isterler. Kadınlar yoktan anlamaz, kitleler de..."
AK Parti’nin kampanyalarının mimarı rahmetli Erol Olçok bu açıklamasıyla 2007 yılında bir gazeteye manşet olmuş, başarının sırrını tek cümlede özetlemişti.
Öyle ya! Kadın dinlenmek ister, önemsenmek ister, sevildiğini duymak ister, umut ister, huzur ister, güven ister.
O dönem AK Parti, bütün olumsuzluklara ve vesayet düzenine kafa tutuyor, topluma umut, huzur ve iyi bir gelecek vadediyor; bu yüzden de kazanıyordu.
Bugünlerde de CHP’nin reklamcısı Ateş İlyas Başsoy'un açıklamaları manşetlere konu oluyor.
Yerel seçime dair 'çözümleme' yapan Başsoy "İktidar olmak için seçmenin anladığı kelimeleri kullanmak gerekiyordu. Bizim bu seçimde öncelikli hedef kitlemiz AKP seçmeni idi. Çünkü kararı değiştirebilecek kitle orada. AKP yüzde 50 oy alıyor. Bunun yüzde 5'ini 10'unu ikna edersen çok şey değişiyor" diyor.
Çokluk hesabı mucibince en fazla karar değiştirecek kitlenin AK Parti’de olduğu da doğru. Ancak ortada bir CHP başarısı yok! Kendisiyle ilgilenilmeyen seçmen kaçtı ve AK Parti’nin başarısızlığı CHP’nin başarısı oldu. O kadar!
 
İkinci Kemalizm dönemi
 
CHP'nin akıl hocası Ateş İlyas Başsoy, Sözcü'ye verdiği röportajında çarpıcı bir cümle kullandı.
Dedi ki: Belki size garip gelecek ama bir süre sonra CHP’nin bu dönemi 2. Kemalizm dönemi olarak anılacak. Bütün bu adayların önünü açmak, Ekrem İmamoğlu’nu bulup çıkarmak çok kritik hareketler. Bu isimler başka bir ortamda asla şans bulamazdı.
Yeni bir tartışmayı alevlendirmesi beklenen bu cümle bence yeteri kadar ilgi görmedi.
Belki Kemalistler gerçekle yüzleşmek istemiyor.
'İkinci Kemal' ileride anılır mı bilmem. Bilinen bir şey var ki o da şu:
AK Parti'yi millî görüş çizgisinden alıp (neredeyse) milliyetçi bir parti hâline getiren siyasi rüzgâr; CHP'yi nasyonal faşist sağdan muhafazakâr Türkiye sağına itiyor.
 
Basın kartı
 
Cumhurbaşkanlığı Hükûmet Sistemine geçtikten sonra Basın Yayın Enformasyon Genel Müdürlüğü, bağlı bulunduğu başbakanlık ile birlikte tarihe karıştı. Kurumun yetkileri Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığına devredildi.
Bir yıldır başkanlıktan "sarı basın kartımı"zı bekliyorduk. Nihayet çıktı. "Sarı kart"ın rengi "turkuvaz" olmuş. Meslektaşlarımız arasında beğeneni görmedim.
Keşke anket yapılsaydı. Keşke rengi sarı kalsa ve on yılların geleneği devam etseydi...
Bu arada bine yakın genç gazeteci de Basın Kartı Komisyonunun toplanmasını bekliyor. Duyuralım...
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.