Çocuklarımızı bekleyen büyük tehlike

A -
A +
Doç. Dr. Mustafa Şeker   Öğrenci merkezli denilen modeli yanlış anlayan eğitimciler; materyalist bir anlayışla sorgulamayı ve derinlemesine düşünmeyi her şeyin merkezine koymuşlar, “düşünün-konuşun-yargılayın” üçgenini “araştırın-öğrenin-tefekkür edin” üçgeninden uzaklaştırarak hududunu aşan nesiller yetiştirmişlerdir.   İnsan, adem (yokluk) diyarından varlık âlemine kendi gelmediği gibi tekrar oraya kendi başına gitme gücünü de haiz değildir. Yaratanını tanımak ve O’nun emri üzere yaşamak gayesiyle varlığını sürdürür. Ömür ise kısa fakat tuzaklarla doludur. Bu yolda korkuyu içinde taşıyan insan, düşmanını hep çevresinde arar. Fakat bilmez ki bir insanın kendine yaptığı kötülüğü başkaları bir araya gelse yapamaz çoğu zaman… Ona yanlış da yaptıran hatta isyan da ettiren hep kendi içinde var olan güçtür... Hayat düz bir duvar gibidir. Bu durum hayatın her merhalesi için de geçerlidir. Düz duvara ipsiz tırmanılamadığı gibi kalabalık bir şehirde bir kılavuz olmadan veya birine sormadan aradığımız yeri bulmamız da imkânsızdır. İnsanın kılavuzu ise yine kendine yol gösterici bir model insandır veya bunların tarif ettiği rehberlerdir. Her insan nasibince bu kılavuzlardan istifade eder. Bu kılavuz şahsiyetler, istidatlı kişiyi bugünün tabiriyle GSM operatörlerinin ilgili numarayı yüz binler içinde saniyeler içinde bulması gibi hemen buluverir ve onun derdine deva, yoluna ışık olur. Âlim zatlar da; “bu kılavuz şahsiyetler mıknatıs gibidir ve istidadı olan madenleri çeker, çöpleri ve işe yaramaz materyalleri çekmez buyurmuşlardır.” Zekâsını olması gerektiği gibi kullanan akıllılar, işin ustasına teslim olduğunda huzur, saadet ve mutluluk bütün topluma yayılır.    EĞİTİMDE ÇOCUK HER ŞEYİN MERKEZİ DEĞİL PARÇASI OLMALIDIR!   Bugünün toplumunda insanlar her şey üzerine konuşma konusunda kendilerini etkili, salahiyetli ve bilgili kabul etmektedirler. Bu durum, siyasette de sporda da hatta din konularında bile olabilmektedir. Dolayısıyla var olan bu durum, insanoğlunun “bilmiyorum” diyebilme erdemini hazmedememiş nefsinin sınır tanımayan saldırılarının tezahürüdür denebilir. Maalesef din eğitimi veren kurumlarımız da dâhil, bu konuda çocuklarımıza faydalı olunamıyor hatta daha da kötü duruma gidiyoruz. Sabrı, irfanı, edebi, itidalli olmayı öğrenememiş hatta dünya görüşü bile gelişmemiş yeni yetme sabiler bile, akıllarının ve nefislerinin kendilerini götürdüğü yere giderken yolda yön tabelalarına (tecrübeli ve görgülü/bilgili kimselere) müracaat etme ihtiyacı bile hissetmiyorlar. Kendilerine aşırı güvenen bu gençler, yol kazasına uğradıkları zaman da suçlu bulmakta zorlanmıyorlar. Peki, bunu hangi cüretle yapmaktadırlar? Bu aşırı öz güven nereden geliyor? Trafik kazalarının çoğunun bile aşırı öz güvenden meydana geldiği bilinmesine rağmen çocuktan sorumlu kişiler gerekli uyarıları niçin yeterince yapamıyorlar? Aslında cevap çok kısa ve nettir: Aldıkları eğitim kendilerini merkeze koymakta, tecrübe ve liyakati ikinci plana itmelerini istemektedir.     EĞİTİMDE PROBLEMİN ASIL KAYNAĞI…   Öğrenci merkezli denilen modeli yanlış anlayan eğitimciler; pozitivist, rasyonalist ve materyalist bir anlayışla sorgulamayı ve derinlemesine düşünmeyi her şeyin merkezine koymuşlar, “düşünün-konuşun-yargılayın” üçgenini “araştırın-öğrenin-tefekkür edin” üçgeninden uzaklaştırarak haddini ve hududunu aşan nesiller yetiştirmişler, maalesef yetiştirmeye de devam etmektedirler. Ayrıca bunların yanında sadece gördüğüne, elinin dokunduğuna inanan, bunların dışında hiçbir şeyin var olamayacağını algılara yerleştiren ve adına “yapılandırmacılık” denilen pozitivist eğitim modeli, ateizmden deizme uzanan sürecin grejuva ateşine su taşımakta, alevlerin daha da yükselmesine hizmet ederek zaten var olan yangına benzin dökmektedir. Bu pozitivist ve materyalist anlayış bugün dünyadaki eğitim sistemlerine hâkim durumdadır. Bu anlayışla liseyi okuyan çocuklar üniversiteye geldiklerinde pozitivist ve materyalist duruşlarını korumaya devam etmektedirler. Dolayısıyla konuşmalarında, tartışmalarında, okumalarında ve yargılamalarında hep bilinçaltlarına kadar giren bu anlayışın esiri olarak kibirli, egoları zirve yapmış, edep ve erkândan uzak nesillere dönüşüvermişlerdir. Kafalarında eğitim kademelerinin ilk zamanlarından beri sürekli kendilerine pompalanan “her şeyi biliyorum, düşünebiliyorum, sorgulayabiliyorum çünkü ben de bir bireyim” mesajları vardır. Çünkü tartışmalar ve yargılamalar çoğunlukla bir bilgiye dayanmadan yaptırılmış, “yeter ki tartışın, zira doğrulara tartışarak ulaşabilirsiniz” imgeleri beyinlerine mıh gibi çakılmıştır. Hiç kimse de çıkıp “tartışmak için önce ilgili mevzuyu bilmek, onun hakkında yeterli malumat sahibi olmak lazım” dememiştir. Dolayısıyla bu süreçten geçen talebeler; kendilerini evrenin merkezinde gördüklerinden tecrübe, liyakat ve kılavuz tanımaz bir hâle dönüşebilmektedirler. Maalesef bu rasyonalist ve materyalist eğitim anlayışının ürettiği tutum manevi dünyamız da dâhil olmak üzere hayatımızın her merhalesinde hissedilir hâle gelmiştir. Bu anlayışla, Kur'ân-ı kerimde anlatılan ve 1400 yıldır ulema tarafından sürekli dillendirilen mübarek kıssaları gelecekte nesillere nasıl aktarabiliriz? “Kleopatra, Ölü Deniz’de saçını yıkamış” efsanesine inanarak yaz tatilini Yunan tanrıçalarının mitolojik efsanelerini dinleyerek geçiren bir kısım zevatın Aziz Mahmud Hüdai hazretlerinin kerametini duymaya tahammül edememesi nasıl ki hastalıklı bir ruh hâlinin tezahürüyse manevi değerlerini bu zevat kadar bile sahiplenemeyen kimliksizlerin hâlet-i ruhiyesi de aynı kategoride sayılabilir. Fakat şunu da belirtelim ki bu tehlikenin farkına varamayan yöneticiler ve yetkili zümreler yüzünden dezenformasyona karşı genç nesillerinin hafızasına verilmesi gereken panzehir etkili biçimde ve olması gereken zamanda enjekte edilemezse korkarız ki geçmişte imanla kazanılmış bu toprakları gelecekte koruyamayabiliriz.   İlimsiz bir şey olmaz, ilim her şeye baştır,Karanlık yollarda o, en aziz arkadaştır.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.