Mimarî düşüncede reform

A -
A +

Kale Grubu Şirketleri İcra Kurulu Başkanı Zeynep Bodur Okyay'ın gönderdiği davetiyeyi elime alınca ilk dikkatimi çeken şey; üst başlığı oldu: 1. Uluslararası Altyapısız Mimarlık Sempozyumu. Görür görmez "Eyvah" dedim. Öyle ya, "altyapısız" işler bizim alamet-i farikamız! Bu işin daniskası bizde. Hiçbir zaman yan yana gelmemesi gereken iki kelime varsa bunun birisi, "uluslararası" diğeri de "altyapısız" ibaresi. Fakat, bu davetiyede hem yan yana; hem de okuyanın gözüne batacak kadar dikkat çekici bir karakterle yazılmış. Türkiye'nin perişanlığı dünyanın yeni trendi olmuş, diye düşündüm gayr-i ihtiyari. Mazallah! Bu virüs bir girdi mi daha çıkmıyor. Şaşırmamın esas nedeni de bu ya! Eyvah ki, ne eyvah! Türkiye'nin perişanlığına en sonunda dünya sahip çıkıyor!.. Sempozyuma gidip de orada anlatılanları dinleyince meselenin ne olduğunu anladım ama o vakte kadar şaşkınlığımı bir türlü atamadım üzerimden. "Altyapısız Mimarlık" mevhumu bu âlemin yeni vizyonu olmuş da haberim yok. Su şebekesi, elektrik tesisatı, doğal gaz bağlantısı olmadan ama bütün bu unsurlar varmış gibi o mekanı ısıtmak, aydınlatmak ve su ihtiyacını karşılamak anlamına geliyormuş "Altyapısız Mimarlık" kavramı. Hem de dünya mimarlarının gündeminin en baş sırasına oturmuş! İyi mi? Daha doğrusu hiçbir şekilde aydınlatma, ısınma, kanalizasyon ve su problemi yaşamayan ev veya mekan anlamına geliyormuş. Kafanız karıştı değil mi? Bir an önce bu karışıklığa bir son vermek istiyorum ama o kadar kolay değil. Kendini mesleğine adamış o kadar akîl mimarı dinledikten sonra, onların ne dediğini özetlemek; itiraf etmeliyim ki, zor geliyor bana. Soluyan binalar "Elektriği, suyu, kanalizasyonu olmayan evde yaşayın" demiyor bu insanlar gayet tabii ki. Onu ancak, bizim "yap-satçılar" söyler. Memleketin hali malum. Onlar, sadece deprem, fırtına, sel gibi tabiî afetlerde dahi evlerin su, aydınlanma, ısınma gibi zaruri ihtiyaçlardan mahrum kalmaması için kafa patlatıyor ve bu yönde proje üretiyorlar. Mimarlık mesleğini tarif ederken; "tabiatla uyum içinde çalışan bir bilim dalı" ifadesini kullanmaları da ondan zaten. Tabiatı yok eden, insanları ruh hastası yapan binalara mimarî eser dememelerinin sebebi de bu. Onlar çok farklı düşünüyor ve yaptıkları o müthiş tasarımlar sonucu ortaya çıkan binaları birer sanat eseri olarak nitelendiriyorlar. Japon Mimar Kengo Kuma, Japon mimarî tarzının tabiatı korumaktan asla taviz vermediğinin altını çizerken; batıda ise bunun tam aksine, tabiî güzellikleri bozan bir mimari anlayışın hüküm sürdüğüne dikkat çekti. Onun "batı" dediği, Almanya, Fransa, Hollanda, İngiltere gibi ülkeler. Türkiye'nin esamisi bile okunmuyor. Nasıl okunsun ki? Gecekondularla dolu, çarpık yapılarıyla âdeta övünen bir ülke, Türkiye!.. Bereket versin ki, Kale Holding gibi bu meselelere kafa yoran firmalar var da hiç olmazsa onların sayesinde doğruyu görme imkânımız oluyor. 21. yüzyıl mimarları "beton"dan nefret ediyorlar desem; kesinlikle abartmış olmam. Beton yok onların anlayışında. Ahşap, taş, cam, çelik var da beton yok!.. Hatta öyle ileri gidenler var ki, çok daha iddialılar. Kengo Kumo mesela. "Bambu, geleceğin mimarları için çok önemli bir ürün" diyor da başka bir şey demiyor. Kendisi, bizim dudak büktüğümüz kerpici kullanmış, tıpkı bambu gibi ve "Onunla yapılan binalar her şeyden önce soluk alıyor" diyor. Ayrıca, pirinç kağıdından bile faydalanmış mimarî tasarımını yaptığı binalarda. Özel katkı maddeleriyle güçlendirdiği pirinç kağıdından şeffaf binalar yapmış ve hem güneş ışığını alıyor bu binalar, hem de dışarıdaki temiz havayı. Kahve molasında sempozyuma dinleyici olarak katılan Alacalı İnşaat Yönetim Kurulu Başkanı Zeki Karahan'la karşılaştım. O da sağlamlık tutkunu bir müteahhit. Japonya'dan getirdiği "Ala-Sawa" teknolojisiyle depreme dayanıklı bina inşa ediyor. Kale Grubu'nu kastederek; "Bunun gibi 10-15 şirket olsa" dedi. "Türkiye, uçar!" Bu söze katılmamak mümkün değil. Kale Grubu gibi firmalar Türkiye'nin yüz akı. O kadar masraf edip onlarca yabancı uzmanı Türkiye'ye getiriyor ve yeniliklerini, üniversite öğretim üyelerine ve öğrencilerine anlattırıyor. Bir başka gerçeği daha var Türkiye'nin. Onu da söyleyeyim: Türkiye'nin mimarî hassasiyeti yok ama mimarı var. Doç. Dr. Serkan Anılır, bunlardan birisi. Tokyo'da yaşayan Anılır, bilim ve teknoloji alanında Şeref Madalyası sahibi bir mimar.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.