Sırrı Süreyya Önder'in kızından yürek yakan sözler! Babasına yazdığı mektubu okudu: "Hayatın tüm rengi gitti, hayat bitti"
TBMM Başkanvekili ve DEM Parti İstanbul Milletvekili Sırrı Süreyya Önder'in kızı Ceren Önder Kandemir, AKM'de düzenlenen törende babasına yazdığı mektubu gözyaşları içinde okudu. Ayakta durmakta zorlanan Kandemir babasına yazdığı mektupta, "Baba hayatın bütün rengi gitti, benim bildiğim hayat bitti" ifadelerini kullandı.
İstanbul Beşiktaş'taki evinde geçirdiği kalp krizi sonrasında aort damarı yırtılan ve kaldırıldığı hastanede 18 gün boyunca yoğun bakımda tedavi gören DEM Parti İstanbul Milletvekili ve TBMM Başkanvekili Sırrı Süreyya Önder dün hayatını kaybetmişti.
Çoklu organ yetmezliği nedeniyle hayatını kaybeden Önder için İstanbul Atatürk Kültür Merkezi’nde (AKM) anma töreni düzenleniyor.
Tören öncesi hastaneden alınan tabutu AKM'ye getirilen Önder'in yakınları, Türk bayrağına sarılan tabutun kürsüye çıkarıldığı sırada duygusal anlar yaşadı.
SIRRI SÜREYYA ÖNDER'İN KIZI BABASINA YAZDIĞI MEKTUBU OKUDU
Tören sırasında babasının tabutuna sarılıp öpen Ceren Önder Kandemir, gözyaşlarına hakim olamadı. İlk olarak sahneye çıkan kızı duygusal bir açıklama yaptı. Kandemir kürsüde babasına yazdığı mektubu okudu.
Kandemir yaptığı açıklamada şunları ifade etti:
"Ben ne zaman bir şey yazsam. Babamı arayıp sesli okurdum. Onunla biz tek bir kişiydik. Ona okurken hatalarımı görürdüm. Geçen hafta ona bir mektup yazdım. Onu size okumak istiyorum. Şimdi ona sesli okuyorum. Beni duyduğunu biliyorum baba… Baba... Hayatın tüm rengi gitti. Benim bildiğim hayat bitti. Yeni bir hayat başlıyor şimdi. Ürkütücü, bilinmezliklerle dolu. Daha önce hiç duymadığım bir şey senden duyma ihtimalinin kaybolduğu, mavrasız... Kendimi bildim bileli seni kaybetmekten korktum. Bu benim tek kâbusum, zaafım, burnumdaki sızı, yutağımdaki sızı, karın ağrımdı. Öyle iyi, öyle benzersizdin ki bu adam bana ölerek acı çektirebilir derdim. Gece gece çaldığın kemanın, cümbüşüm, udun sesi, bir çırpıda ezbere okuduğun şiirler, günce 5 kere ve her birinde sanki yeni buluşmuşuz gibi bir heyecanla çıktığımız kahveler, evlere sığamayışın, kimseye kıyamaman, iyiliğe üşenmemen, kimseye gücenmemen, kalp kırmaktan bile daha çok korkman birinin onurunu kırmaktan... Baba kalbim kırık diye arardım, baba grip oldum, baba öksürüğüm geçmiyor, baba kedim öldü, baba aşık oldum, baba uykum tutmadı... Ben babalığına çok doydum. Şimdiye kadar verdiğin tek bana değil, oğluma ve onun çocuğuna bile yeter. Bir babaya ihtiyacım kalmayana kadar doyurdun beni. Ama dostluğuna doyamadım. O dostluğa doyulur mu? Şimdi öfkelenmek istiyorum. İki hafta sonra barış protokolü imzalanacak, sonra rahatız. Ameliyat da olacağım. "ki haftada ne olacak? demene kızıyorum. Açlık grevlerine, cezaevlerine, işkencelere... Bir tek kendinle ilgilenmeyişine kızmak istiyorum. Yapamıyorum. Bana Kandıra Cezaevinden gönderdiğin mektup yüzünden kızamıyorum. ‘Gidecek yolu olmayan, bir amacı olmayan ama hep yanında olan bir babayı sen istemezdin’ demiştin. Şimdi gitmek zorunda olmamanı istemez miydim..."
"HİÇBİR RÜZGAR DOLDURAMAZ BOŞLUĞUNU"
Ayakta durmakta güçlük çeken Kandemir, sözlerine şöyle devam etti:
"Sana öfke duyanlar için, yoksulluğun ve yoksunluğun öfkesi bu, sakın içinde nefret biriktirme diyordun. Doğduğundan beri yoksulluk, yoksunluk ve yetimlikle geçen ömründe sen öfkeni nereye sakladın, ben hiç görmedim. Herhalde kalbine... Bir tek mülk edinmeden ikinci bir kazağı almadan, kimseden bir şey istemeden, borçsuz ve harçsız, boğazını değil onurunu besleyerek yaşadığın bu dünyadan gidiyorsun baba. Giderken neşemin birazını Can ve Yasin'e bırakarak ama rengin tamamını alarak sana doyunca sevgi verdim. Her gün söyledim sevdiğimi. Doyuncaya kadar öpüp kokladım. Şimdi tüm renklerim de senin olsun. Gerçi sen orada da dostlarını bulursun. Gülten abla nerede... Pervin abla nerede... Artık dinlen turna kuşum. Biz iyi olacağız. Çocuklara hep seni anlatacağız. Şakaların ağzımıza eğreti dursa bile taklit etmeye çalışacağız. İçimde tam tarif edemediğim bir huzur var şimdi. Artık mücadele etmek zorunda olmadığını bilmenin huzuru. Seni ayakta son gördüğümüz gün, bize bir poşet portakal ve bir kutu yumurta vermiştin. Can için daima bir cebinde mandalin, bir cebinde fıstık ezmesi taşınmanı, teneke kutulardaki ballara ve dinlenme tesislere olan özel sevgini hiç unutmayacağım. Seni ayakta gördüğümüz son gün arabana binmeden önce bize söylediğin son cümle kulağımı tırmalıyor şimdi: Cano'nun düğününü görmeden gitmeyeceğim. Tutmadığın sözün yoktu. Barışı görmek istiyordun. Çocukların yetim kalması kalbini parçalıyordu. Sütten de ağzın hiç yanmıyordu. Bir tür barış mıydı bilmiyorum, ama hastane koridorlarındaki sınıfsız-bayraksız, hüzünlü, umutlu kalabalıkta barışa benzer bir şey gördüm ben. Gözün arkada, aklın bizde kalmasın. Bana güzel sesinle okuduğun dizelerle... Biliyorum yağmur yağmaz yukarı doğru yeniden. Acımaz olur, silinir gider izi bıçağın. Ama hiçbir rüzgar dolduramaz boş kalan yerini, Bir yaşamdan ötekine birlikte uçan turnaların yerini gökyüzünde."