Özalsız 10 yıl

A -
A +

Bugün 17 Nisan 2003... Merhum Turgut Özal'ın vefatının onuncu yıldönümü. On yıl ne de çabuk geçmiş! 17 Nisan 1993'ü bugün gibi hatırlıyorum. Saat saat, dakika dakika... Önce rahmetlinin hastahaneye kaldırıldığı haberi, derken vefat haberi ve sonrası... Ekranlara yansıyan halkın duyguları, gözyaşları... Dualara karışan ve günlerce devam eden gözyaşları. Ve Ankara'da başlayıp İstanbul'da devam eden insan seli. Yüzbinlerin Fatih Camii'nden hareketle, Edirnekapı ile Topkapı arasında kalan ve merhum Adnan Menderes'in kabri ile yanyana olan mezarına akın etmesi. Hepsi hepsi gözümün önünden bir film şeridi gibi kare kare geçiyor... Tarih bir kere daha tekerrür etmişti... Şairler Sultanı Baki'nin haykırışı zihinlerde canlanıyor, kulaklarda çınlıyordu; "Kadrini seng-i musallâda bilüp ey Bâki Durup karşuna el bağlayalar yârân saf saf..." Divan şiirinin en büyük ismi kesinkes haklıydı. Türk İnsanı, bu muhteşem beyitte saklı gerçeğin farkına varmış gibi idi. Turgut Özal'ın kıymeti ancak musalla taşında anlaşılmıştı!.. Özal'ın vefatı her sene medyada, "Onu arıyoruz" veya "Onu çok özlüyoruz..." gibi başlıklarla yer alıyor. Seneler geçtikçe onun Türkiye için yaptıkları ve yapmak istedikleri daha iyi anlaşılıyor. Ve bunun için de yokluğu daha çok hissediliyor. Bazıları kabul etmek istemese de o, Türkiye'nin etrafını saran ve büyümesini engelleyen kabukları çatlatmıştı. Ülkeye çağ atlatmıştı... Rahmetli Özal, pasif kalmayı ve olayların peşinden sürüklenip ancak reaksiyon göstermeyi tarz olarak benimsemiş bir toplumu, aktif ve aksiyoner hale getirmeyi başardı. Türk halkı Özal iktidarı ile birlikte büyük olayların içinde yer alma, hatta olayların önüne geçerek onları yönlendirme fırsatını yakaldı. Kaybolmuş özgüvenini yeniden kazanarak dünyaya açıldı ve küresel rekabete soyundu! Daha önce geleneksel aile şirketlerinin sınırlarını aşamamış olan Türk işadamları, Özal'ın önderliğinde dünyanın dört bir tarafında iş ve ihale kovalama şansını elde etti. O gün Rahmetliyi tenkit edenler, yüzlerce işadamıyla birlikte gerçekleştirdiği gezileri alaya alanlar, nedense daha sonra aynısını yapmakta tereddüt etmediler... Evet o yenilikçi ve değişimci idi. Karizmasıyla, değişimi topluma da kolayca benimsetebilmişti. O zamana dek sorgulanamayan, tartışılamayan paradigmaları tartışılır ve serbestçe konuşulur hale getirmişti. Pek çok dogmayı ve tabuyu, ya yıkmış ya da sarsmıştı. Kısacası o risk alabilen bir liderdi. En hassas meseleleri cesaretle tartışma masasına yatırmaktan çekinmiyordu. Oysa kendisinden öncekiler, bu meseleleri görmezlikten gelmeyi ve zamana bırakarak unutturmayı yeğlemişlerdi! Özal'ın farkı da burada idi zaten. Fikir hürriyeti, din ve vicdan hürriyet ve teşebbüs hürriyeti... Onun en çok üzerinde durduğu temel insan hakları idi. Bu hakların ülkemizde de gelişmiş Batı demokrasileri seviyesinde yer etmeleri için ciddi adımlar atmıştı. Ecevit'in 1978'de, "Onlar ortak, biz pazar olmayacağız!.." diyerek teptiği AB'ye girme fırsatını, on sene sonra Özal yeniden müracaat ederek tekrar yakalamaya çalışmıştı. Eğer yaşıyor olsaydı, belki de Türkiye hâlâ eşikte bekliyor olmayacaktı. Ama ne gariptir ki, fırsatları bozuk para gibi harcayanlara hesap sormak yerine, hâlâ daha Özal'ın hatırasına haksızlık ve saygısızlık edenler var!.. Yazık, çok yazık. Bu akşam, Malatya Belediyesi'nin düzenlediği anma toplantısında Sayın Hüsnü Doğan'la birlikte, rahmetli Özal'ın yaptıkları ve yapmak istedikleri hakkında konuşacağız. Onu, vefatının onuncu yılında bir kere daha rahmetle anıyoruz.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.