TÜRKİYE’NİN AB YOLCULUĞU

A -
A +

Türkiye Cumhuriyeti Devleti, Birleşmiş Milletler, Avrupa Konseyi, Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilâtı, İslâm İşbirliği Teşkilatı, Akdeniz İçin Birlik, Türk Devletleri Teşkilatı, G-20, D-8, Ekonomik İşbirliği Teşkilatı, Ekonomik Kalkınma ve İşbirliği Örgütü, Karadeniz Ülkeleri Ekonomik İşbirliği Teşkilatı, İslâm Kalkınma Bankası, Avrupa Sivil Havacılık Konferansı, Avrupa Yayın Birliği, Dünya Posta Birliği, Uluslararası Telekomünikasyon Birliği’nin kurucu üyesidir…

Bir bu kadar da gözlemci gibi değişik sıfatlarla üye olduğu kuruluşlar vardır.

Bu kadar zengin bir tabloda yalnızca bir yerde aday ülke durumundayız.

O da AB-Avrupa Birliğidir.

En eski teşkilat üyeliğimiz, kurucu âzâ olarak BM iledir ve 1945 yılına dayanır. Onu 1949’daki Avrupa Konseyi Kurucu üyeliğimiz takip eder. Eğer 1959’da yaptığımız müracaat ve 1963’teki Ankara Anlaşması, muhataplarımız nezdinde kabul görseydi bugün üyelik kıdemimizin 3. sırasında AB yer alacaktı. 1959’dan bu yana 63 sene oldu. Bu zaman zarfında teşkilat, AET-Avrupa Ekonomik Topluluğu iken AB olma gibi isim değişikliği de yaşadı. Türkiye ile de Avrupa Gümrük Birliği Anlaşması da imzaladı ama üyeliğe kabul edilmedi.

Buna Mukabil SSCB yıkıldıktan sonra birçok Balkan, Orta Avrupa ve Baltık devletini neredeyse bekletmeden bünyeye kabul etti. Son olarak güney Kıbrıs’ı da aralarına almak gibi izahı zor bir icraat sergilediler.

AB’ye girmek için yaptığımız müracaat, hem Türkiye içinde ve hem de AB ve Avrupa ülkelerinde on yıllar boyu çok tartışıldı:

Bizde, Birlik, zaman zaman bir "Hıristiyan kulübü" gibi görüldü. "Onlar ortak biz Pazar olacağız!" kaygıları dile getirildi. Bu teşkilata kabul edildiğimiz takdirde değerlerimizi kaybederek asimile olabileceğimiz bile seslendirildi.

Avrupalılarsa olaya başka türlü bakıyorlardı:

Türkiye Türklerinin hemen tamamı Müslümandır. Ülke, birkaç Avrupa devletine denk olacak kadar yüksek nüfusa sahiptir, genç nüfus fazladır. Oysa Avrupa’da nüfus artışı durmuştur. Böyle bir memleketi birliğe kabul etmek Türklerin Avrupa’yı işgaline meşruiyet kazandırmak olacaktır. Diğer yandan Türkler, Asyalıydı. Mevzubahis birlikse bir Avrupa kurumuydu.

Bu korku ve tespitlerinin ilk kısmında pek de haksız sayılmazlar. Evet, doğrudur, biz, elhamdülillah Müslümanız, nüfusumuz 100 milyon olmasa bile 85 milyondur, nüfus artış hızımız bugün de Avrupa’dan ileridir.

Avrupalılar, buna mukabil şu hususta tamamen yanılmaktalar:

Kök menşeimiz Asya’dır bu doğru. Lâkin yalnızca Asyalı değiliz. Kafkasyalıyız, Orta Doğu’luyuz, Kuzey Afrikalıyız, Balkanlıyız, Akdenizliyiz ve Orta Avrupa’lıyız. Biz 1350’lerde Süleyman Paşa komutasında eratımızla birlikte Rumeli’ye geçtiğimizden beri Avrupa’dayız. Bunun delili sadece bugün Trakya denen Paşaeli değildir. Macaristan’ın başkenti Budin’den Osmanlı’nın İstanbul’dan önceki payitahtı Edirne’ye kadar sıralanan bütün Avrupa, güney ve kuzey Balkanlardaki her şehirde mevcut olan medrese, hastane, kale, türbe, sebil, cami… gibi sayısız eser dediklerimizin ispatıdır. Medeniyet eserlerimiz onca yakma ve yıkmaya rağmen tüketilememiştir.

Müracaatımız devam ederken; yorulmaz ve inatla beklerken, muhataplarımız, "dininiz, ırkınız, örfünüz bizden farklı, nüfusunuz bizden çok fazla… sizi aramıza almayacağız!" deme dürüstlüğünü göstermediler.

Belki SSCB devam etseydi, birlik kalmayacaktı.

Geçen yılsa çok önemli bir değişiklik oldu:

İngiltere AB’den çıktı.

Bu devlet, zaten AB para birliğine geçmemişti.

Bizde ise 63 yılda her dünya görüşünden iktidaralar işbaşına geldi. Hatta yarım düzine kadar da darbe veya teşebbüsü oldu. Ancak AB’ye üyelik yürüyüşü partiler üstü ve Devlet Siyaseti olarak hep devam etti.

Bu cümleden olarak Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, AB üyesi devletlerin büyükelçilerini pazar günü Çankaya Köşkü’nde ağırladı. Belli ki Sn. Cumhurbaşkanı, hem AB niyetimizdeki samimiyeti, dilek ve şikâyetlerimizi sefirlere bizzat anlatma gayesini gütmüş ve hem de onları doğrudan dinlemek istemiştir. Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı mufassal konuşmasında öz itibarıyla şunu diyor:

-AB, 2022 yılında stratejik miyopluktan kurtularak Türkiye ile ilişkilerini geliştirme noktasında daha cesur davranmalıdır.

İngiltere birlikten kopmuş, orta direk Almanya’nın başında Angela Merkel artık yok. Almanya ve Fransa AB liderliği için daha bir çekişecekler. Böyle bir AB’nin ömürlü olması zordur. Bunu Ankara çok iyi bilmekte fakat köprüleri atmamayı faydalı görmektedir.

Görüşümüzü tekrar etmek isteriz:

AB, şu yapısıyla devam edemez.

Ya külliyen çöker veya birkaç mühim devletle yeniden kurulur.

O zaman onlar, Türkiye’yi dâvet ederler.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.