Sabır taşı bile çatlayacak!..

A -
A +

Londra Olimpiyatı'na "şaşaalı gidişten sonra", tam bir "bozguna uğramış ordu gibi" dönüşümüzü hatırlıyorum. Sayın Spor Bakanımız, çok "anlamlı ve yerinde bir mesaj vermişti", o bozgun dönüşünde; "Her şey ortada, gereken yapılacaktır!.." "Başarısız Federasyonların istifa etmesi", etmeyenlerin de "desteklenmemesi ve gönderilmesi" beklenirken, geçen kısa zamanda, Sayın Bakan'ın mesajındaki gereğin, "bir / ikisi hariç" başarısız olan federasyonlarla ilgili olarak "tam tersinin yapıldığını görmek", doğrusu ya beni çok şaşırtmıştı!.. Hele hele "hezimete uğramış" federasyonların "göreve devamını sağlayan" seçimler ve sonuçlar, üstelik "seçimli genel kurullarda bu federasyonların devletten gelen delegelerce desteklendiğine dair" görüntüler, şaşkınlığımı daha da arttırıyordu!.. Aslında, altını çizmem gerekir ki, "bazı" federasyonlarla ilgili olarak "Spor Bakanlığımızın, Spor Genel Müdürlüğümüzün ve devletin spor federasyonları genel kurullarındaki delegelerinin genel tutumları", Londra Olimpiyatı'ndan çok öncelere kadar giden bir zamandan beri beni şaşırtıyordu!.. Ve "bu federasyonların başında" da, Basketbol Federasyonu geliyordu. Söylemem gerekiyor ki, "iş hayatı" ve "basketbol yönetimi" konusunda basketbol ve basın camialarındaki bilinenler, konuşulan ve tartışılanlar ayyuka çıktığı hâlde, bunlara basını da, camiayı da "tatmin edecek" cevaplar vermeyen, veremeyen, dahası yıllardır "sus pus olan" bir Federasyon Başkanı'nın "ne kadar yıpranmış olabileceğini tahmin etmek ve bilmek için" insanların "Spor Bakanı, Spor Genel Müdürü ya da Basketbol Federasyonu Genel Kurulu'na katılan ve oy veren devlet delegelerinden biri olması" gerekmez. Şimdi ve bilmem kaçıncı defa soruyorum; "Haram yemeyen ve yedirtmeyen" bir mekanizmanın, hiç olmazsa "her şey bir tarafa, Sayın Başbakan'ın verdiği dünya ikinciliği priminin, verildikten sonra 'ne zaman', 'nasıl', 'hangi ölçüler' ile ve 'kimlere' dağıtıldığını, üstelik 'nedenleri' ile kamuoyuna, verdiği vergilerle o primin asıl sahibi olan halka açıklanmasını istemek" gibi bir sorumluluğu ve hatta "görevi" yok mudur?.. Bu suskunluğun, basketbol ve hatta sporumuza verdiği zararın, ortaya çıkardığı "denetimsizlik ve güvensizlik" iddialarının giderek "çığ gibi" büyüdüğü nasıl görülmez?.. Bu prim dağıtımı, "kozmik odalarda saklanan" bir devlet sırrı mıdır ki, herkesten hâlâ bucak bucak saklanmaktadır?.. Bu saklanışın basketbol ve basın camiasındaki yansımalarında, "tatmin edici bir açıklama yapılmaması" yüzünden ortaya çıkan ve "kimlere" uzandığına dair "yalan / yanlış", hatta "iftira" niteliğindeki fısıltılara son vermenin tek çaresinin "gerçeği açıklamak olduğunu" görebilmek için de "telekop" bir yana, hatta "0.5" derecelik bir gözlüğe bile ihtiyaç yoktur!.. Dahası, Turgay Demirel'in "devletin de üstünde" ve "lâyûsel" bir görüntüden arındırılması için de, "bu açıklamanın yapılması" gerekmiyor mu?.. >> Ne hâle geldik?.. Göztepe taraftarı, Fenerbahçeli futbolcuların otobüsünü, hem de Fenerbahçe'nin evi Saracoğlu Stadı'nın etrafında taşlayacak; "şiddetin bu noktaya gelebileceğine" rüyamda görsem inanmazdım!.. "Yana yakıla" ama "çok sert" bir bildiri ile bu olaya "haklı olarak" tepki koyan Fenerbahçe Yönetim Kurulu, tam da bu sıralarda "başka" bir şey daha yapıyor; ne yapıyor?.. "İlgili, ilgisiz" her tarafa "yazılı" müracaat ederek, "Galatasaray - Fenerbahçe derbisinde taraftarına Galatasaray'ın stadında yer ve seyir hakkı istiyor!.." "Ondan öncesini bıraktım", sadece "şike sürecinde", bu iki kulübün "yöneticilerinin camiaları birbirlerine karşı ne hâle getirdikleri ortada iken" ve "bu süreç hâlâ dokundurmalı açıklamalarla sürerken", böyle bir istekte bulunma yolunun "iyi niyet taşları ile döşendiğine" inanmak mümkün mü?.. "Niyet" eğer "iyi niyetli gibi" olsa idi; beklerdi Fenerbahçe yönetimi Saracoğlu'ndaki Fenerbahçe - Galatasaray maçını ve o sırada yapardı, teklifini!.. Şimdiye gelince, "Gönder oraya 3-5 bin Fenerbahçe taraftarını, bu gergin atmosferde bir kıvılcımla olaylar patlak versin; Galatasaray büyük cezalar yesin; Fenerbahçe yoluna devam etsin"; yapalım bir anket, bakalım "Niyet işte budur" diyenlerin oranı yüzde kaç olacak?.. >> Şut fakirleri!.. Şaşıyorum; Hamit şut atar, Selçuk şut atar, Amrabat şut atar, Burak şut atar, Umut şut atar, Riera şut atar, Emre Çolak şut atar, Melo şut atar, o atar, bu atar; ama "Galatasaray takımı şutsuz!.." Bıraktım "isabetli" olanlarını, "isabetsiz" olan çoğunluğu da katsak, sarı-kırmızılı takımın "şut atma fakiri olduğu" istatistiklerde görünüyor!.. Kapanan takımlara karşı, "geri ve yan pas hastalığı" sebebi ile "doğru dürüst hızlı hücum yok", kanatlardan çizgiye inip geriye "gol pası" nadir, dahası "duran toplardan istifade, bu sezon stop etmiş" durumda, peki Galatasaray "nasıl gol atacak?.." "Son çare" ortada, ceza alanı civarından şut; o da olmayınca, yandı gülüm keten helva!.. Neden "şut yok"; bu sorunun cevabını bilen varsa, ona da helâl olsun!.. >> Tırpan!.. Trabzonspor'un "TV'den seyrettiğim maçlarında" açık açık görüyorum ki; "Bordo-mavili takıma istikrarlı bir hakem tırpanı var!.." "Bakınız hakem hataları var" dönemini çoktan geride bıraktım; "Hakem tırpanı" diyorum; hakem tırpanı!.. Sebebi nedir; elbette bilemem, ama tahmin ettiğim bir sebep var; Trabzonspor Başkanı Sadri Şener ile Futbol Federasyonu Başkanı Yıldırım Demirören arasındaki, Demirören'in Federasyon başkanı seçildiğinden beri süre gelen gerilim; sen misin "Kupa da kupa" diye tutturan, al sana hakem tırpanı!.. İnşallah yanılıyorumdur!.. >> Böyle gelmiş, böyle gider!.. Soruyorum; "Bir hakemin, bir futbolcudan, on binlerce seyirci ve de yüz binlerce TV seyircisi önünde kendisine fırça atan futbolcuya kart göstermesi için, o fırçayı kaç defa yemesi gerekiyor?.." Seyredin Fenerbahçe - İstanbul Büyükşehir Belediyespor maçını ve ondan sonra bana "bu sorumun cevabını verin!.." İtirazım var ama gene de denilebilir ki; "Birincide ikaz, ikincide atlayabilir ama üçüncüde mutlaka", ne var ki, iş "Anadolu takımlarına gelince" daha ilk itirazda "Çıkıyor, sarı kart", üstelik bazılarında "haksız" çıkıyor, "itiraz devam edince" bu defa "ikinciden kırmızı"; buyurun yandan yakın!.. "Ben bu ayrımı yapmıyorum" diyen bir hakemimiz varsa, çıksın meydana; birkaç maçını oturup "beraberce" seyredelim; hodri meydan!.. Gözlemciler de, MHK da "aynı kafada olunca" ve de "Anadolu takımları hâlâ İstanbul büyüklerinin arkasında bekleşmeye devam ederse", çok belli ki, "Böyle gelmiş, böyle gidecek"; Öcal Uluç, sana ne?..

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.